Ana SayfaYazarlarSen de evet diyor musun Vladimir kardeşim?

Sen de evet diyor musun Vladimir kardeşim?

 

Dost ve kardeş Vladimir Putin’i bu aralar İdlib’i bombalamak, Libya’ya nizam vermek, Türkiye’yi yanında tutmaya çalışmaktan daha fazla heyecanlandıran meseleler var.

 

Onlardan biri Stalin’i savunmak. Evet, Sovyetler Birliği’ni yıkarak doğmuş Rusya’nın sıkı Ortodoks lideri bu aralar Avrupalıların saldırılarına karşı Stalin’i savunuyor.

 

Bizim için epeyce tanıdık olan, karşılıklı arşivlerin açılması meydan okumalarının havalarda uçuştuğu tarihçilere bırakılmamış bir tarih tartışması bu.

 

Tartışmanın merkezinde 2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde 23 Ağustos 1939'da Nazi Almanyası ile Sovyetler arasında imzalanmış Saldırmazlık Paktı (Molotov-Ribbentrop Paktı) var.

 

Avrupa Birliği Parlamentosu, 19 Eylül’de “Avrupa’nın Geleceği İçin Avrupa’nın Hatırasının Önemi” başlıklı önergeyi imzaladı ve önergedeki şu madde Rusları ayağa kaldırdı:  "II. Dünya Savaşı, 23 Ağustos 1939'daki Nazi-Sovyet Saldırmazlık Paktı (Molotov-Ribbentrop Paktı) ve onun gizli protokollerinin doğrudan sonuçlarıdır. Bu sayede dünyayı fethetme amacını paylaşan iki totaliter rejim Avrupa'yı iki etki alanına böldü."

 

Sadece bir önergede kalmadı tartışma, 1939’daki paktla ülkesinin işgali başlayan Polonya Başbakanı tartışmaya girdi, İngiltere Başbakanı, Sovyetleri suçlayan açıklamalar yaptı.

 

Cevaplarını da sert biçimde Putin’den alıyorlar haftalardır.

 

Putin, en son Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşı arşivi için bir merkez açma sözü verip “Dünyayı faşizmden kurtaran atalarımızın, kahramanlarımızın rolünü küçümseye çalışanların…  yurtdışındaki bazı figürlerin, anlık politik amaçlarına ulaşmak için açtığı pis ağzı, gerçek ve temel bilgilerle kapatacağız” dedi.

 

Tabii burada bahsedilen ataların ve kahramanların başında Joseph Stalin geliyor.

 

Putin uzun süredir Stalin’e olan zaafını belli etmekten çekinmiyor. Oliver Stone’la yaptığı röportajda da ‘Stalin’i gereğinde fazla şeytanlaştırmanın Rusya’ya saldırmak amacı taşıdığını’ söylemiş ve Stalin’e Rusların çoğunluğunun hayran olduğunu hatırlatmıştı.

 

Fikirlerine olmasa da o günkü Sovyetlerin dünyadaki gücüne hayran olanlardan biri de Putin.

 

Ama galiba Putin, Stalin’in başka özelliklerine de hayran.

 

Rusya tarihinde iktidarda en uzun kalmış (30 yıl) lider olan Stalin’in rekorunu kırmak için geçen hafta harekete geçti.

 

Ama tabii bunu öyle anlatmıyor.

 

Pandora’nın kutusunu geçen hafta Federal Meclis’te yaptığı yıllık konuşmanın sonunda açtı ve sistemi değiştirecek anayasa paketinin başlıklarını açıkladı.

 

Paketin ve konuşmanın en çok alkış alan kısmı şurasıydı:

“İnanıyorum ki Meclis hükümetin kurulmasında daha çok sorumluluk almaya hazır. (Alkışlar) Bu alkış dalgasını bekliyordum, ama eğer sonuna kadar dinlerseniz alkışlamak için başka bir fırsatınız daha olacak… Duma’nın Başbakan’ı, Başbakan yardımcılarını ve bakanları atamasını öneriyorum. Devlet Başkanı’nın Duma’nın onayladığı bakanları onaylamama yetkisi de olmayacak. (Alkışlar)”

 

Konuşmayı dinleyen Rusya’yı hiç bilmeyen biri Putin’in yetkilerinin bir kısmını parlamentoya aktarmaya çalışan demokrat bir lider olduğunu düşünebilirdi.

 

Konuşmasında sık sık parlamento denetiminin öneminin altını çizdi.

 

Bu konuşmanın ardından ise daha da beklenmedik bir şey oldu ve daha önce becayiş usulü yer değiştirmeyle anayasadaki üst üste iki kez den fazla devlet başkanı seçilememe şartını aştıkları kader arkadaşı Başbakan Dmitriy Medvedev, kabinesiyle birlikte istifa etti. Putin onun yerine de düşük profilli, vergi reformuyla dikkat çekmiş bir bakanı Başbakan olarak atadı.

 

Ama bu kez istifanın nedeni becayiş değil. Zaten artık bu numaralara ihtiyaç da kalmadı. 2011’de anayasayı değiştirip iki kez üst üste devlet başkanı seçilememe şartını kaldırmış, devlet başkanlığı görev süresini de altı yıla çıkarmışlardı zaten. Yani Putin’in bir telaşı yok, 2024’de kadar da süresi var. 2024’de yeniden seçime girmesi önünde de bir engel yok.

 

O halde niye sistemi değiştiriyor?

 

Bunun ilk ipucu Putin’in değişmez ikinci adamı Medvedev’i istifa ettiği Başbakanlık’tan sonra atadığı pozisyon. Putin, Medvedev’i 2000 yılında kurduğu ve başkanlığını yaptığı Devlet Konseyi’nin başkan yardımcılığına getirdi. Anayasa değişiklik paketinin maddelerinden biri de bu Devlet Konseyi’ni Anayasal bir organ haline getirmek ve fonksiyonunu artırmak. Şimdilik daha fazla ayrıntı yok. Devlet Konseyi içinde her bölgenin valilerinin, siyasi parti liderlerinin, sivil, asker uzmanların olduğu bir çeşit danışmanlar ya da ak saçlılar meclisi. 

 

Ama Ruslara böyle bir her şeyin üstündeki üst kurul çok iyi bildikleri başka bir şeyi hatırlatıyor; Sovyetlerdeki Politbüro’yu.

 

Pakete bakılırsa iktidar, yetkileri azaltılmış Devlet Başkanı ve güçlendirilmiş gibi görünen Meclis ve Başbakan ile gücü ve fonksiyonu belirsiz Devlet Konseyi arasında bölünecek.

 

Putin hangisinin başında oturacaksa onun en güçlü olacağı ise kesin. Devlet Başkanlığı’nın yetkilerini törpüleyip, Başbakanı, Meclis’e seçtirirken herhalde kendisi için düşündüğü koltuk da Devlet Konseyi Başkanlığı. Putin’in bu konseyi 2024’e kadar ve 2024 sonrasında seçim, demokrasi gibi süfli işlerle değişmeyen bir üst akıl haline getireceği düşünülüyor.

 

Putin’in bu konudaki rol modeli de 2018’de görevinden istifa eden ama yine benzer bir konseyin başkanı olarak ülkeyi yönetmeye devam eden Kazakistan lideri Nazarbayevmiş.

 

Putin’in planı 2021’de Duma seçimleriyle birlikte paketi referanduma götürerek sistemi değiştirmek.

 

Yandaşları şimdiden propagandaya başladı. Resmi televizyon kanalı RT’nin başında olan Margarita Simonyan paketi “Rusya’da iktidar yasama organına aktarılıyor” diye özetlemiş.

 

Herhalde referandumda da evet kampanyasının olası sloganlarından biri de “Güçlü Meclis, Güçlü Rusya” olur.

 

Ama işte değerli Rus dostlarımız, bu anayasa paketleri pek de göründüğü gibi olmuyor. Uygulamaya bakalım deyince de iş işten geçmiş oluyor.

 

Bundan üç yıl önce bize de de referandum paketi “Meclis güçlenecek, tam anlamıyla kuvvetler ayrılığı sağlanacak” diye anlatılmıştı.

 

Son iki yıldır olanlar öyle olmadığını gösterdi.

 

Sadece son bir kaç günün haberlerine bakmak bile rollerin nasıl karıştığını görmek için yeterli.

 

Örneğin geçen hafta Türkiye Belediyeler Birliği’nin Akıllı Şehirler Toplantısı’na katılan Cumhurbaşkanı, salonda bütün partilerden belediye başkanları olmasına rağmen muhalefeti eleştiren siyasi bir konuşma yapınca CHP’li başkanlar toplantıyı terk etti.

 

Yine Cumhurbaşkanı, geçen hafta yeni sistemde yürütmenin böyle bir yetkisi olmamasına, yasa yapma yetkisi sadece milletvekillerinde olmasına rağmen “Yeni Yargı Paketi’ni Meclis’e sunacaklarını” açıkladı.

 

Son olarak da Berlin’e giderken Metin İyidil’in hukuken tuhaf yeniden tutuklanmasıyla ilgili bir soruya cevap verirken “Yargı camiamız için gerçekten çok çok üzücü bir adım olmuştur. İlginç olan şey şu; tabii bunların hepsinin talimatlarını da verdik” dedi.

 

Yıldönümü yaklaşan Meclis, artık milletvekillerinin kendi hazırlamadıkları yasaların altına imza atıp, sabaha kadar el kaldırıp indirdikleri, yürütme üzerindeki yetkilerini de devretmiş bir noterlik. Kuvvetler ayrılığı da nihayet kuvvetlerin kavuşmasıyla mutlu sonla bitti.

 

Şimdi sen de evet diyor musun Vladimir kardeşim?

- Advertisment -