Ana SayfaYazarlarRusyacılık vatanseverlik mi?

Rusyacılık vatanseverlik mi?

 

Armed Forces Journal adını az kişi hatırlayacaktır. Halbuki bu 150 yıllık Amerikan savunma dergisi, 2000’li yıllarda Türkiye’de “Pentagon’un resmi yayın organı” diye epey popüler olmuştu. En azından şu başlık herkese tanıdık gelecektir; “İşte ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi Haritası”.

 

Ortadoğu’daki ülkeleri ve tabii Türkiye’yi parça pinçik etmiş o meşhur renkli haritadan bahsediyoruz.

 

Türkiye’nin bir kısmını Kürdistan’a, bir kısmını Ermenistan’a vermiş harita, 2000’li yıllarda yükselen ulusalcılığın en önemli malzemelerinden biriydi.

 

Aslında haritanın çıktığı Armed Forces Journal, Pentagon’un resmi yayın organı değildi.

 

1863 yılında, Amerikan İç Savaşı sırasında, iki New Yorklu girişimci gazeteci tarafından haftalık gazete olarak yayınlanmaya başlanmış, yıllar içinde farklı şirketler arasında el değiştirdikten sonra 2006 yılında savunma sanayi alanında dergiler çıkaran Sightline Media Group şirketinin çıkardığı aylık bir dergiydi.

 

Haritanın yer aldığı makalenin yazarı Ralph Peters de o haberlerde geçtiği gibi “Pentagon’da görevli general” ya da “ABD Başkanı’nın danışmanı” değildi. 

 

1998 yılında yarbay rütbesiyle ABD ordusundan emekli olduktan sonra Amerikan İç Savaşı, casusluk romanları yazmış muhafazakar bir askeri uzman ve yorumcuydu.

 

Fazla renkli ve amatörce çizilmiş haritanın yer aldığı makalesinin adı da “Kanlı Sınırlar”dı. Aslında sadece alt başlığı bile karşımızdaki makalenin ciddiyetini gösteriyordu: “Ortadoğu daha iyi nasıl görünebilirdi?”

 

Emekli Yarbay, herhangi bir ciddi plan izi ya da  profesyonellik taşımayan, gayet rahat bir üslupla kaleme aldığı yazısında özetle “yapay sınırları ortadan kaldırmadan Ortadoğu’da halklar mutlu olmaz” demeye çalışmıştı.

 

Harita sadece Türkiye ile ilgili de değildi. Yazının sonuna konmuş tuhaf “kaybeden ve kazanan ülkeler” listesinde Türkiye ile birlikte İsrail, İran, Irak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan, Katar, Suriye gibi 12 ülke bölündükleri için “kaybedenler” arasında sayılmıştı.  İran’ın güneyinin verildiği Azerbaycan ise kazanan ülkeler arasına girmeyi başarmıştı!

 

Yazıdan, bu cumhuriyetçi emekli Yarbay’ın, bu fikri fantezisi yüzünden en çok Türkiye’den gelecek tepkilerden değil, İsrail’i 1967 sınırlarına geri çektiği için gelecek eleştirilerden çekindiği anlaşılıyor.

 

Ama bu yazı ve harita, hak ettiği gibi hiçbir ülkede ciddiye alınmamıştı. Türkiye hariç.

 

Üzerine yıllarca konuşuldu, yazıldı, referans gösterildi, hala daha bir yerlerde de karşınıza ABD’nin Türkiye’yi bölme planı ve gizli BOP haritası diye çıkabilir.

 

En azından hala makale Armed Forces Journal’in sitesinde duruyor. Nedense harita çıkarılmış.  http://armedforcesjournal.com/blood-borders/

 

Ama siteyi inceleyince fark ediyorsunuz; 150 yıllık dergi, 29 Nisan 2014 yılında son kez basılmış.

 

Site ise 2015 yılında tümüyle kapanmış, sonra 2016 Ocak ayında yeniden açılmış. Ama online dergide en yeni yazı 2014 yılına ait.

 

Merak edenler için de bir not bırakılmış; “Derginin yayınına ara verildi. Yayınlanmak için şu anda makaleleri kabul etmiyoruz.”

 

Yani Türkiye’de uzun yıllar büyük büyük anlamlar atfedilmiş, üzerine dünyalar inşa edilmiş “ABD’nin Büyük Ortadoğu Planı haritasının yayınlandığı Pentagon’un resmi yayını” denmiş dergi bundan beş yıl önce kapanmış.

 

Haritanın banisi emekli yarbay Ralph Peters ise en son Amerikan Fox Tv’de yorumlar yaparken, kanalı fazla Trumpçı bulup istifa etmiş.

 

Ama üç yıl önce 15 Temmuz darbesi için yazdığı “Türkiye’nin son şansı da öldü” başlıklı yazı hala kanalın sitesinde duruyor.

 

Darbenin başarısız olmasına ağlayan emekli yarbay,  Erdoğan’ı “seküler Türkiye’yi İslamcılaştırmaya çalışan, aşırı İslamcı ve Müslüman Kardeşler’le ilişkili lider” olarak tarif ederken, Obama’yı da Erdoğan’ı “demokrasi” diyerek desteklediği için yerden yere vurmuş. Darbecileri “Hilafeti ve fanatik dini kuralları kaldıran, kadınlara haklar veren son yüzyılın en büyük liderlerinden Atatürk’ün izinde” olarak tarif ederken, darbeyi bastıranlara ise “mollalar” demiş.

 

Ne yazık ki böylesine cahil, roman yazarı emekli bir Yarbay’ın elinden çıkmış bir harita üzerine yıllarca ciddi ciddi konuşuldu, bu harita üzerinden Türkiye’nin dış politikası, Batı, NATO ve ABD ile ilişkilerine karşı tezler ileri sürüldü.

 

Ama ne tuhaftır, bu uydurma haritadan yıllarca büyük anlamlar çıkaranlar,  Avrasyacılık fikrinin ideologu Aleksandr Dugin’in 1997’de yazdığı, (Türkçe’ye Rus Jeopolitiği diye çevrilen) Rus askeri akademilerinde okutulmuş kitabı The Foundations of Geopolitics: The Geopolitical Future of Russia kitabına ise hiç takılmadılar.

 

Halbuki Dugin’in hala basılan bu kitabında Türkiye ile ilgili bir bölüm de var.

 

Dugin, kitapta “Rusya’nın seküler Türkiye ve Vahhabi Suudi Arabistan’a karşı İran’la ittifak yapmasını” teklif ederken, Türkiye’nin “Rusya, Ermenistan ve İran tarafından ortadan kaldırılmasını, “şamar oğlanına çevrilmesi” gerektiğini söylüyor, bunun için de “Rusya’nın Türkiye’deki Kürt, Ermeni ve diğer azınlıkları isyana tahrik ederek Türkiye’de jeopolitik şoklar yaratması gerektiğini” yazıyor.

 

Ama Dugin’in bir Rus milliyetçisi olarak kurduğu bu Avrasyacı hayalleri onun Türkiye’de “darbeyi önceden haber vermiş Türkiye dostu Avrasyacı bilge adam” muamelesi görmesini hiç engellemedi.

 

Belki kitapta ne yazdığı bilinmiyordur. Son fikirlerine bakılıyordur.

 

Ama herhalde mütemadiyen böyle bir Rus milliyetçisini Türk medyasına çıkarıp Rusya, Putin, Türkiye’nin NATO’dan çıkması PR’ı yaptıranlar herhalde biraz düşünmeli.

 

Rusya’nın NATO ittifakında bir gedik açmak için Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştırmaya çalışması belki Dugin gibi Rus milliyetçilerinin hedefi olabilir.

 

Ama herhalde öncelikle Türkiye’nin çıkarlarını savunduğunu iddia edenler için 70 yıla yaklaşmış bir ittifakı bu kadar kolay çöpe atmak, Rus tezlerini hararetle savunmak o kadar kolay olmamalı.

 

Ama geçen hafta Türkiye ile ABD’nin uzun müzakereler sonunda Suriye’de güvenli bölge anlaşmasına varmasıyla ilgili televizyonlarda yapılan bazı tartışmalar bunun ne kadar kolay olabildiğini bir kere daha gösterdi.

 

Tabii ki ABD’ye güvenmemek için çok haklı sebepler var. 15 Temmuz sonrası ABD siyaseti, Suriye krizi ve YPG ile ilgili aldıkları pozisyon bu güvensizliğin rasyonel kaynakları.

 

Ama, ABD’yi Türkiye’nin asla güvenmemesi gereken bir düşmanı olarak görmek bambaşka bir ideolojik tercihi gösteriyor.

 

Suriye’de ABD’yle varılan müşterek harekat merkezi ve güvenli bölge anlaşmasına karşı televizyonlara çıkan uzmanlar, Türkiye2de her zaman çok satan bir Amerikan karşıtlığı kasetini takıp, Johnson Mektubu’ndan, Muavenet Zırhlısı’ndan giriyor, çuval olayından, çekiç güç’tan çıkıp bir “ABD’ye asla güvenilmez tarihi” yazıyorlar.

 

Sanki aynı tarihi Fransızlar Almanlarla, Japonlar Amerikalılarla, Çinliler Ruslarla yazamazmış gibi.

 

Ama işin tuhafı aynı uzmanlar, emekli askerler, siyasetçiler, gazeteciler Suriye’de ve genel olarak dış politikada Rusya’yla işbirliğine ise çok güveniyor, Putin’le birlikte hareket etmeye sonsuz kredi açmaktan, neredeyse bunu bağımsız dış politika, vatanseverlik diye satmaktan ise hiç çekinmiyorlar.

 

Haydi diyelim, Rusya’nın Osmanlı’yı çöküşe sürükleyen komşumuz olduğunu, bundan 120 yıl kadar önce Yeşilköy, Çatalca’ya kadar geldiklerini, İkinci Dünya Savaşı sonrası Kars’ı, Ardahan’ı Türkiye’den istediklerini, yıllarca Türkiye’de gizli ve yeraltında faaliyet gösteren komünist yapıları desteklediklerini, eski KGB ajanı Mitrokhin’in arşiviyle ortaya çıktığı gibi onlarca diplomatımızı şehit etmiş ASALA’nın kuruluşunu teşvik ettiklerini, yine KGB’nin her NATO ülkesine bir terör örgütü politikasıyla PKK’nın Suriye’de yerleşmesine destek verdiklerini, 1998’de Suriye’den çıktıktan sonra Rus Meclis’i Duma’nın Öcalan’ı resmi olarak davet ettiğini, Bosna’da Sırplara destek verdiklerini, Çeçenlere yaptıklarını, Suriye şehirlerini harabeye çevirdiklerini falan hatırlayan kalmadı.

 

Ama daha iki yıl önce Suriye’de Rusların Türk askerlerini vurması, 2015’de Genelkurmay Başkanları’nın basın toplantısı yapıp Türkiye’nin cumhurbaşkanını IŞİD’le petrol ticareti yapmakla suçlaması, Türkiye’ye sert bir turizm ambargosu uygulamaları, hala daha bırakın Suriye’de işbirliği içinde oldukları YPG’yi, PKK’yı bile terör örgütü olarak kabul etmemeleri bile Rusya’ya açılan sonsuz krediyi eksiltmiyor, güveni azaltmıyor.

 

Türkiye zaman zaman Rusya’yla, zaman zaman ABD’ye, Avrupa ülkeleriyle anlaşmalar, işbirlikleri yapabilir ama bu işbirliklerinin ABD ve AB ile olanlarını her zaman şüpheli ve güvenilmez bulunup, Rusya ile olanları tarihi işbirliği, büyük dostluk oluyorsa ortada Türkiye’nin çıkarlarını savunmak değil, ideolojik bir takıntı var demektir. 

 

Yıllarca Türkiye’nin Arap Baharı’na desteğini, Suriye politikalarını ideolojik, mezhepçi, İslamcı bulup eleştirenlerin Rusyacılığı da böylesine irrasyonel ideolojik bir ABD karşıtlığının sonucu.

 

Peki bu ideolojik takıntı Türkiye’nin faydasına mı?

 

Türkiye gibi 200 yıldır dış politikasını denge üzerine kurmuş bir ülke için tarih boyunca iyi hatıraları olmamış komşu bir ülkenin dış politik ajandasının peşine takılıp, alternatiflerini azaltmak, dengeyi bozmak rasyonel bir tercih olur mu?

 

ABD, AB ile ilişkilerimizi koparmayalım diyenlerin bile Amerikancılıktan Amerikan ajanlığına kadar suçlanabildiği bir ülkede, dış politikayı Rusya’ya ve büyük dostumuz Putin’e bağlamayı savunmak herhalde tam bağımsız Türkiye savunuculuğu, vatanseverlik olmuyor.

 

Ne olduğunu ise belki bir gün öğreniriz…

- Advertisment -