Ana SayfaHaberlerGündemGüney Kore modeli: Test, test, test....

Güney Kore modeli: Test, test, test….

 

Yıllardır liderlerin, dünyanın en zenginlerinin toplanıp kalkınma, eşitlik, sosyal adalet konuştukları Davos zirvesine geçen yıl, zirveyi “Sudan bahsedilmesine izin verilmeyen itfaiyeciler konferansı”na benzeten Hollandalı gazeteci ve tarihçi Rutger Bregman’ın şu çıkışı damga vurmuştu “Boş verin yardımseverliği filan. Mesele sadece şudur; Vergiler, vergiler, vergiler”.

 

Türkiye’de koronavirüsa karşı önlemler konuşulurken de konunun bir türlü gelmediği böyle hayati bir yer var: Testler.

 

Çünkü tespit edilen vaka sayısı, yapılan test sayısı ile ilgili. 

 

Bazı genç hastaların ayakta atlatabildiği, grip belirtileri gösterdiği için insanların durum ciddileşene kadar doktora başvurmadığı bir salgını önlemenin en kestirme yolu olabildiğince fazla vakayı bulmak.

 

Bunun yolu da daha çok insana test yapmak.

 

O yüzden testten bahsetmeden koronavirüs tedbiri konuşmak faydasız.

 

Bu konuda uzman olmayan biri için fazlasıyla iddialı duran bu hüküm cümlesi bir kaç gündür dünya medyasında da üzerine üst üste haberler çıkan koronavirüsüyle mücadelede bir başarı hikayesine dayanıyor: Güney Kore modeline.

 

Güney Kore, salgının başladığı Çin’in komşusu. Salgından ilk etkilenen ülkelerden. Bizden bir ay kadar öndeler. Onların tecrübesinden öğrenecek çok şeyimiz var.

 

Güney Kore’nin 51 milyon nüfusu var. En çok vaka tespit edilen dördüncü ülke. Dünkü en son rakam 8.162’ydi. 

 

Ama buna rağmen hastalıktan hayatını kaybedenlerin sayısı yine dün itibarıyla sadece 71.

 

Virüsü kapanların ölüm oranının dünya ortalaması yüzde 3.4 iken Güney Kore’de bu oran yüzde 0.77.

Ülke karantina altında değil, sokağa çıkma yasağı yok, hayat devam ediyor. İzole edilmiş insan sayısı sadece 7253.

 

60 milyonluk İtalya’da ise nüfusun tamamı evlere kapatılmış durumda. Vaka sayısı bu yazı yazılırken 21.157, ölüm sayısı 1441’di.

 

İkisinde de salgın küçük şehirlerde başladı, iki ülkenin sosyal şartları, tıbbi imkanları birbirine denk.

 

Peki nasıl oldu da iki ülke arasında böylesine bir fark ortaya çıktı?

 

Bunun sebebi iki ülkenin koronavirüs testi stratejisinin farklılığı.

 

60 milyonluk İtalya’da testler sadece hastalık şikayetleriyle doktora başvuranlara uygulanmış. Bugüne kadar çoğu son dönemde olmak üzere 80 bin test yapılmış. Bu pek çok ülkeye göre yüksek bir oran.

 

Ama test sayısında rekor Güney Kore’de. 51 milyonluk Güney Kore’de 20 Ocak’tan bu yana yapılan test sayısı 260 bini geçmiş durumda.

 

Testler için 500 klinik ve 40 mobil ünite oluşturulmuş. Bu birimlerin her gün 15 bin test yapma kapasitesi var.

 

Testler sadece hastalık şikayetleriyle başvuranlara yapılmıyor.

 

Bir koronavirüs takip sistemi kurulmuş.

 

Yurtdışından gelenler, salgının yoğun olduğu yerlerde bulunanlar, hastalarla temas edenler kredi kartı bilgileri, güvenlik kameraları ve uydular vasıtasıyla 14 gün boyunca takip ediliyor.

 

Ve durumundan şüphelenilenler ya aranıyor ya da telefonlarına mesaj atılıp gidebilecekleri en yakın test birimine yönlendiriliyor.

 

Hasta ve yaşlı olanların evlerine gidiliyor.

 

Testler bedava. Sadece 10 dakika sürüyor. Beta ve Influenza testlerine benziyor. Sonuç ertesi gün alınıyor.

 

Test sonucu pozitif çıkanlara devlet 137 dolarlık bir yardım parası veriyor ve hastanelerde yer oluncaya kadar evlerde karantinaya alınmalarını sağlıyor.

 

Bu yaygın test stratejisiyle, gündelik hayatı durdurmadan virüsün yayılmasını sınırlandırmış Güney Kore.

 

Geçen Cuma günü 110 yeni hastaya rağmen 177 kişi de iyileşip hastanelerden taburcu edilmiş, ilk defa iyileşen insan sayısı hastalananları geçmiş.

 

Güney Kore’nin en büyük sorunu ise İtalya ve diğer ülkelerin aksine hastalığa yakalanalar içinde gençlerin oranın en yüksek olduğu ülke olması.

 

Bunun sebebi virüsün mutasyon geçirmesi değil, 88 yaşındaki bir adam.

 

Güney Kore’de koronavirüs vakalarının yüzde 60’i Daegu şehrinden.

 

Bu vakaların çoğunluğu ise şehirdeki Shincheonji Kilisesi’nin genç mensupları.

 

300 bin takipçisi olan Shincheonji Kilisesi’nin başında 88 yaşındaki Lee Man-hee var.

 

Takipçileri onu kutsal bir soydan gelen İsa’nın sözcüsü olarak kabul ediyor, ölümsüz olduğu düşünülüyor, kilisenin kuruluşu olan 1984 yılını takvimlerinin başlangıç tarihi olarak kabul ediyorlar.

 

Çoğunluğu gençlerden oluşan bu tarikatın mensupları arasında virüsün hızla yayılmasının sebebi ise her gün yaptıkları toplu dua.

 

Yüzlerce kişi küçük salonlarda, birbirleriyle diz dize yere oturuyor ve üç saat boyunca sürekli bağırarak, şarkı söyleyerek ve elleriyle hareketler yaparak dua ediyorlar.

 

Yine de Güney Kore koronavirüsüyle mücadelede bir model oldu.

Bunu günlerdir Güney Kore’deki yaygın test stratejisini anlatan haberler yapan Amerikan ve İngiliz medyası söylüyor.

 

Bunu söylerken de kendi hükümetlerini yerden yere vuruyorlar.

 

Çünkü 51 milyon nüfuslu Güney Kore’de 250 bin test yapılmışken, 330 milyonluk ABD’de şu ana kadar yapılan test sayısı 15 bin.

 

Bu testlerle tespit edilen vaka sayısı ise 2952.

 

Üstelik ABD’de bir testin maliyeti 1.500 dolara kadar çıkıyor. ABD’de de İtalya gibi sadece hastalıktan şüphelenilenlere test yapılıyor.

 

Peki Türkiye’de durum ne?

 

Türkiye’nin koronavirüsle mücadelede dünyada pek çok ülkeden daha iyi olduğu, gerekli tedbirleri daha erken aldığı açık.

 

Ama test konusunda rakamlar düşük.

 

Aslında düne kadar açıklanmış bir rakam da yoktu.

 

Dün Habertürk gazetesindeki köşesinde Muharrem Sarıkaya’nın Sağlık Bakanlığı’ndan aldığı bilgilere göre bugüne kadar Türkiye’de 2800 civarında koronavirüs testi yapılmış.

 

Yani şu ana kadar tespit edilen altı vaka 2800 testin sonucunda ortaya çıkmış bir sayı.

 

Dün itibarıyla KKTC’de bile vaka sayısı altıydı. Güney Kıbrıs’ta 26, Yunanistan’da 228, İsrail’de 200, Azerbaycan’da 15, Bosna’da 21, Katar’da 337…

 

Vaka sayısının az olması sevindirici ama varsa virüs taşıyanların tespit edilebilmesi salgınla mücadele edebilmenin tek yolu.

 

Bunun için test yapılan insan sayısının artırılması gerekiyor.

 

81 milyonluk ülke için bu test sayısının üç bin civarında olmasının sebebi Türkiye’de de sadece hastalık belirtilerini gösterenlere bu testin uygulanması.

 

Örneğin önceki gün Umre’den gelen 21 bin kişi için Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yaptığı açıklamada ‘Umre’den dönenlerin sağlık taramasından geçirildiğini ve şüphelilerin test edildiğini’ açıklamıştı.

 

Güney Kore modeli ise testin mümkün olduğunca yaygınlaştırılması, kolay ulaşılabilir ve ücretsiz olması, daha kısa sürede daha fazla insana yapılabilmesi, belki bunu takip eden, insanları test merkezlerine yönlendiren bir sistemin kurulması gerektiğini söylüyor.

 

Ve tabii vaka sayısıyla birlikte test sayılarının da düzenli açıklanması gerekiyor.

 

Güney Koreliler de bu sistemi 2015 MERS salgınından çıkardıkları derslerle kurmuşlar.

 

Türkiye’deki rakamlar buralara gelmeden Ankara’da konuyu takip eden ve şu ana kadar da başarıyla yöneten yetkililerin Güney Kore tecrübesine bakmasında fayda var. 

 

- Advertisment -