Tarih kaçıncıları yazar?
Tarih kaçıncıları yazar?

Türk skor medyasında sıkça kullanılan bir kalıp var… “Tarih ikincileri yazmaz” diyorlar. Spor gündemi bir buçuk branştan ve üç takımdan oluşan bir ülkede, bütün belâgatin şampiyonu kutsamak üzerine olması, şaşırtıcı değil elbette…
Çeviri odasından geçip dilimize girdiği belli olan bu cümlenin orijinali “Tarih kaybedenleri yazmaz” yanılmıyorsam… Aslında ilk söyleyen muhterem, “Savaşı kazanan, oturup tarihi de yazar. Arkadan gelenler, kaybedenin çığlığını duyamaz” demeye çalışmış. İyi de yapmış. Siyasi tarihin nasıl yazıldığını, kaybedenlere o tarih kitaplarının sayfalarında neden yer olmadığını, böylece daha kolay anlıyoruz.
Fakat insanoğlunun, savaş oyunlarının yerine koymaya çalıştığı, “modifiye edilmiş muharebeler” diyebileceğimiz sportif karşılaşmalarda ikincinin, üçüncünün, sonuncunun emeği niye güme gitsin? Onların deneyimlerinden gelecek nesillere kalabilecek öyküler, filmler, belgeseller çıkmaz mı? Sadece kazananı yazan bir spor medyasıyla beraber, biz de atalarımızın at binip, kılıç kuşandığı çağlara geri dönmüş olmuyor muyuz?
Mao Asada, Soçi’de kadınlar artistik patinaj yarışmalarının serbest programını tamamladığında, gözyaşlarına boğuldu. Aslında Rahmaninov’un ölümsüz iki numaralı piyano konçertosuna eşlik eden son figürlerinde, yanaklarından süzülmeye başlamıştı damlalar… Parça bitip alkışlar yükseldiğinde, düpedüz hıçkırarak ağlıyordu Asada… Gösterisini merakla beklediğimden ve günlerdir hakkında epeyce haber-yorum okuduğumdan olsa gerek, ben de gözlerimin nemlenmesine engel olamadım. 23 yaşında bir genç kızın buraya gelebilmek, kariyerine unutulmaz bir gösteriyle nokta koymak için ne emek verdiğini, nasıl çalıştığını tahmin edebiliyordum. Ama hikâyemiz bundan ibaret değildi. Son 24 saati adeta cehennemde yaşamıştı Asada… O anda buza yağan çiçekler, salonu inleten alkışlar, antrenörü Nobuo Sato’nun kenarda ona sanki şampiyon olmuşçasına kuvvetle sarılması, aldığı yüksek puan… Hiçbiri Japon sporcuyu teselli etmeye, o cehennem ateşinden kurtarmaya yetmeyecekti.
Mao Asada, artistik patinaj meraklılarının çok iyi tanıdığı bir isim… Daha önce iki kez dünya şampiyonu olmuş, bir önceki olimpiyat oyunlarında, Vancouver’da gümüş madalya kazanarak Soçi’ye “favori” etiketiyle gelmiş bir patinajcı… Aylar önce, 2014’ün kariyerinin son yılı olduğunu açıklamış olması, bu yarışmalara farklı bir boyut eklemişti. Özellikle de ondan madalya bekleyen Japonlar açısından…
Beklentilerin böyle üçle, beşle çarpılması kadın sporcuları çok olumsuz etkileyebiliyor. Hele yılların emeğini birkaç dakikaya sığdırmak zorunda olduğunuz, hem teknik ustalık, hem estetik akışkanlık gerektiren böylesi yarı spor-yarı sanat bir dalda… Takım yarışmalarında yalnızca Rus seyircilerin değil, taraflı-tarafsız herkesin sevgilisi haline gelen 1998 doğumlu Julia Lipnitskaya da baskının kurbanlarından biriydi -nasıl olmasın, daha 15 yaşında! Buna karşılık kimsenin madalya beklemediği Adelina Sotnikova ve İtalyan Carolina Kostner bu rahatlıklarını inanılmaz bir avantaja çevirdiler (Sotnikova altın, Kostner bronz aldı).
İzleyenlerin gayet iyi bildiği gibi, önce kısa programda yarışıyor sporcular… Çarşamba gecesi Mao Asada, kariyerinin en kötü kısa programını sergiledi ve klasmanda 16. sırayı alarak ayrıldı salondan… Sonrasında ne uyuyabildi, ne yemek yiyebildi, ne de kendisiyle konuşmak isteyenlere cevap verebildi. Antrenörünün söylediğine göre, bir ölüden farksızdı ve hıçkırıklara boğulmadığında, kurabildiği tek cümle “Yarın kusursuz olmalıyım”dı.
Kusursuzdu Asada… Kim bilir, belki de bu yüzden gözyaşları içinde tamamlamıştı serbest programı… Hayal kırıklığı yaratan ilk performansından sonra çıkıp “Bu kız da gelip gelip, en kritik yerde düşüyor” diyen eski başbakan, bugünün Tokyo 2020 Organizasyon Komitesi Başkanı Yoshiro Mori’ye (lafın ucunun nereye gideceğini bilemeyen dangalak politikacılar her memlekette var demek ki…) inat, programını zorlaştırdıkça zorlaştırmış, aynı programda altı farklı türde üçlü sıçramaya yer veren ilk kadın sporcu olmuştu. Bu denemelerin beşinde mükemmeldi, birinde hafifçe dengesini yitirse de düşmemeyi başarmıştı. Eleştirilebilecek tek yanı, teknik yönden kusursuzluğu arayan programının, koreografiyi zorlaması ve estetik açıdan biraz zayıf düşmesi olabilirdi. 142.71 puan topladı ve bu, onu ancak altıncı sıraya taşıyabildi (serbest programda sadece Sotnikova ve Koreli Yuna daha fazla puan aldı, onlar da kürsünün ilk iki basamağına çıktı zaten).
Yılların birikimine karşın, insanların güvenini bir günde yitirivermek, darmadağın olan özgüveniyle hemen ertesi gün en zoru deneyip, mükemmeli aramak, başarmak, başardığı halde bunun hedefe ulaşmaya yetmeyeceğini bilmek, parlak bir kariyeri bu buruk sayfayla kapatmak… İfade edilmesi çok zor, karmaşık hisler…
Mao Asada duymuş mudur bilmiyorum, ama bence Soçi’deki kadınlar artistik patinaj yarışmalarını en güzel özetleyen cümleler, kendisi de eski bir patinajcı olan ve kimseleri kolay kolay beğenmeyen NBC yorumcusu Johnny Weir’in ağzından döküldü: “Bu gece kim kaç puan alacak, kim şampiyon olacak, bilmiyorum. Bütün bildiğim, bu muhteşem performansın Asada’ya madalya getirmeye yetmeyeceği… Ama kim kazanırsa kazansın, ben hayatım boyunca bu geceyi Asada’nın performansı ve buzun üzerine döktüğü gözyaşlarıyla hatırlayacağım."
Yazarın Diğer Yazıları
Bu yazıya ilk siz yorum yapın.
Yorumlar(0)
TÜM YAZARLAR
-
guzinsarioglu@gmail.com
Güzin Sarıoğlu
Mekanın Gerçek Sahibi Greta Thunberg (2)
Bir grup insanı “atipik”, “anormal” vs olarak tanımlayınca, otomatik olarak “normal”i de tanımlamış oluyoruz. Fazla derine girmeye gerek yok bence, “normal” çoğunluğun olduğu yerdir. Dolayısıyla aspergerli, otizmli ya da bir şekilde nörotipik olmayanların çoğunluk ile aynı yerde durmadıkları için, farklı şekilde söyleyecekleri farklı sözleri ve ufuk açabilecek başka düşünce biçimleri olduğu için, “anormal” kabul edilmesini “normal” buluyoruz. -
Geçmiş günler geçmemiş gündemler
Alper Görmüş
Bir kuvvetler ayrılığı müsameresi
Termik santrallerle ilgili yasama ve veto sürecinin benzerlerine hazır olunsun: Parti grubu, yasama görevini Reis’ten bağımsız olarak yürütüyormuş gibi yapacak... Reis onları özgür bırakmış gibi yapacak... Sonunda da bir kazan-kazan oyunu ortaya çıkacak. Bir kuvvetler ayrılığı müsameresi: İnanmak isteyenlere iyi seyirler. -
Oral Çalışlar
Mahsun’un kendisi bir ‘Mucize’...
Aslında Mahsun Kırmızıgül’ün kendisi bir mucize. 22 Çocuklu Diyarbakır’lı yoksul bir köylü ailenin içinden çıkıp gelmiş. Babasız büyümüş, kaçak sigara satmış, amelelik yapmış, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı Şan Bölümüne uzanan bir yolculukta sayısız engeli aşabilmiş. -
Abdullah Kıran
Medeniyetin adalet serüveni
Platon’a göre, adaletsizlik yapmadan tek başına yönetecek insan yoktur. Bu nedenle yöneticiler erdemli kişiler tarafından denetlenmelidir. Eğer yöneticileri denetleyecek kişiler onlardan daha erdemli ise, ülke gelişir ve mutlu olur. Buna karşılık yöneticilerin denetlenmesi usulüne göre yapılmazsa, devletin tüm yapısını bir arada tutan adalet ilkesi yıkılır. Yönetim birimleri birbirinden kopar ve devletin bütünlüğü yokolur. -
Vahap Coşkun
Yeni partiler için siyaset zemini (*)
Türkiye giderek normal olandan uzaklaşıyor ve normalleşmeden kaçınıyor. Bunun nedeni, AK Parti-MHP ittifakının normal şartlarda iktidarlarını koruyamayacaklarını düşünmeleri. Tersinden söylemek gerekirse, Cumhur İttifakı iktidarını olağanüstülüğün devamına bağlamış durumda. Bunun için iktidar medyasında, olağanüstü koşulların sürdüğünün propagandası yapılıyor. Olağan dışılığı olağan kılan bir iktidar dili kullanılıyor ve toplum hep bir teyakkuz durumunda tutulmaya çalışılıyor. -
Yıldız Ramazanoğlu
Tokat’ta ‘mülteciler ve edebiyat’
Avrupa ülkeleri için binlerce mağdur insan hiç mesabesinde; dünyada kaybı olan insanların değerli ve değersiz kurbanlar ayrımına kurban gitmesi dünyayı daha da tekinsiz hale getiriyor. Hikayeci Mukadder Gemici’nin bahsettiği bir araştırmada görüldüğü gibi Batı medyasında mülteci kelimesi neredeyse “tehdit”le eş anlamlı kullanılıyor. -
Atilla Aytemur
Bunu da gördük: Üniversiteye haciz!
Kamuoyunda yaygın kanaat, Bilim ve Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bulunmasının ve üniversitenin mütevelli heyet mensuplarından bazılarının ona yakın olmasının iktidar çevrelerinde hoş karşılanmadığı; bu nedenle olağan bir ticari sorunun bir kamu bankası tarafından akıl almaz noktaya taşındığı yönünde. -
Yaşarken ve Okurken
Halil Berktay
1920’lere ilişkin gecikmiş bir tartışma (Alper Görmüş ve Şükrü Hanioğlu)
Hayır, Türkiye de zerrece dışında değildi bu otoriterleşme ve diktatörleşme eğiliminin. Nitekim Cumhuriyet rejiminin kuruluşu için ister 1923’ü, ister 1925-27’yi seçin, Horthy - Mussolini - Rivera - Pilsudski - Carmona - Kral I. Aleksandr zincirinin içinde ve tam ortasında demekti. -
DAHA DA YAZMAM
Tuncer Köseoğlu
Öğretmen gibi oturmak…
Salonun büyüklüğü oranında katılmanın mecburi olduğu kutlamalarda atılan hamasi nutuklar sadece katılanların uykusunu getirmiyor, aynı zamanda devletin insanlar üzerindeki ‘mutlak’ gücünü de gösteriyor. Vali de kendini mutlak güç olarak gördüğü için, bu güce karşı olunacak her türlü hareketi saygısızlık olarak görüyor haliyle… -
Gürbüz Özaltınlı
Savaş çözüm mü (*)
Türkiye de büyük sıçrayışlarını, AKP’nin milliyetçiliğin yerine dostluk, karşılıklı yarar ve dayanışma siyasetlerini uyguladığı yıllarda yaşadı. Ortadoğu’da Kürt nüfusun Türkiye’ye karşı husumet beslemesi, Türkiye’nin büyük güçler karşısında da derin bir zaafı olmaya devam edecektir. Böylesi bir yumuşak karınla büyük güçlerle büyük pazarlıklar yapamazsınız -
A. Erkan Koca
İşsiz sosyologlar için her daim cazip bir konu: karizma
Karizma, sosyolojinin oldukça eski ve de “modası geçmiş” bir konusu olmasına rağmen çatışmacı toplumlarda değerini hiç yitirmez çünkü buralarda sorunlar, rasyonel ve yasal yollardan çözülemez. Bunu için gelenekler de yetmez. Baskı ve karşı koyma, dayatma ve başkaldırı, ezme ve ezilme temel belirleyici güç olduğundan, zayıf konumda olan taraf, karizmatik liderlere mecburdur. Çatışmanın sertliği onun gücünün de şiddetini belirler. -
Berat Özipek
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan doğru yerde duruyor
“Sadakat”e gelince. Eğer adalete ve hukuka sadakatten söz ediyorsak, -ki bir hakim söz konusu olduğunda başka türden bir sadakatten söz edemeyiz- Zühtü Arslan o ilkelere gayet sadık. Bundan 30 yıl önce onu tanıdığımda nerede duruyorsa yine aynı yerde duruyor. -
Sinan Hakan
Bir İstanbul masalı: Kürtler (4 ve son)
İstanbul Kürtleri artık belirli bir sosyo-ekonomik düzeyi yakalamış; sivil alanda önemli ölçüde örgütlenmiş; dünya ile iletişim halinde okuyan ve kendi aydınlanma sürecini yaşayan yeni nesillerini yetiştirmiş; varoşlardan merkeze uzanmış; kentlileşirken “kendini” de muhafaza edebilmiş; yeri geldiğinde siyaset üstü refleksler gösterebilecek dinamik bir kitle olarak karşımızda duruyor. -
Münir Aktolga
27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a: Darbeler biliniyor muydu?
15 Temmuz’da “darbenin olacağı biliniyormuş da önlenmemiş.” Bu nasıl bir Erdoğan düşmanlığıdır Allah aşkına! Adam kendisinin ve ailesinin hayatını zor kurtarmış; yüzlerce insan ölmüş, yaralanmış; ülkenin parlamentosu bombalanmış... İllâ Erdoğan’ın da Menderes gibi asılması mı gerekiyordu, darbenin kontrolsüz olması için? İş buraya varıyor. -
Yiğiter Uluğ
Spor Sergi, Abdi İpekçi ve çalınan geçmişimiz
Ardından bir haber daha aldık… Tatsız… Bu işleri iyi bilenler, ölçmüşler, biçmişler, hesaplamışlar ve sonunda “Buraya tamamen sportif tesis yapmak doğru değil. Bu bölgede ticari alanlar yaratmak lazım. Hem milletçe birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz, ekonomimizin dış güçler tarafından çökertilmeye çalışıldığı şu günlerde paraya daha çok ihtiyacımız var” buyurmuşlar… -
Kemal Sayar
Dostluğu görmez isem, bu gözler neme gerek?
Modern dünyada arkadaşlığın yükü ağır. Bu gönüllü ve kişisel ilişkiden giderek daha çok şey isteniyor. Tıpkı evlilik gibi arkadaşlığın da yüreğin bütün derdini omuzlamasını bekliyoruz. Halbuki, ‘dost bîvefâ, felek bîrahm, devran bîsükûn, dert çok, hemdert yok, düşman kâvî, talih zebûn’ dur. -
Nazım Kadri Ekinci
S-400
Bence S-400 alımının tek anlamı, ya da mesaj içeriği var. Türkiye gözünü karartıyor. ‘Eğer Suriye’de bir Kürt oluşumu gerçekleşirse müdahale ederim. Gerekirse çatışırım. Onları koruyabilecek olanların da, başta ABD olmak üzere, o alanda bana karşı üstünlükleri hava üstünlüğüdür. Bunu da S-400’lerle dengeliyorum.’ -
Elif Zehra Kandemir
Alman Polis Teşkilatındaki Neonazi şebeke ve çekilmeyen iflas bayrakları
Uzun, koyu kahverengi saçlara ve hüzünlü bir bakışa sahip Frankfurt’lu genç bir kadın, Seda Başay-Yıldız. Almanya’da asrın en büyük davalarından biri olan NSU davasında, Şimşek ailesinin avukatlığını yapan bu güçlü kadın, son birkaç aydır bir güvenlik skandalının göbeğinde yer alıyor. Hem Türk kamuoyu, hem de Alman kamuoyu ise bu skandala karşı ilgisiz. -
Çağdaş Üngör
Kötü gelişen bir aşk hikayesi olarak Çin-ABD ilişkisi
Bu uzun soluklu ilişkinin son kavgasında, ABD, kendi varlığını önemsemediğini düşündüğü Asyalı maşuğundan öç almayı kurmaktadır. Trump’ın vücudunda hayat bulan kestirip atmacı, savaşçı, boy ölçüşmeci uslüpla gümrük duvarlarını yükseltir; bir zamanlar kalbini tam orta yerinden vuran maşuğunu sınırlarının dışında bırakmak için harekete geçer. Çin de onuru kırılan her sevdalının yapacağı gibi karşı taaruza geçer. Oysa ABD ile bir ticaret savaşına girmek istediği son şeydir. -
Ayşe Kilimci
Tribünlerden sahaya inmek…
Şu dünyayı yeniden daha güzel yaratmak isteyenlerin kırk katır kırk satırla sınandığının masalı.Demokrasimizin kahır, küfür, kamplaşma ve zulümle, darboğazlara itildiğinin, sağdan ve soldan güzelim evlatların sırayla vurulduğunun…Dünya bilim sanatta alıp başını giderken, birilerinin bizle, bizim yeldeğirmenleriyle cenk etmekten bir arpa boyu yol alamadığımızın da masalı. -
Etyen Mahçupyan
Şu malum ‘bilge kral’ meselesi
Yaşadığımız zamanların katı olan her şeyi buharlaştırdığı söylenir, ama belki de bazı buharımsı şeyler katılaşıyor. Geçmişin saf ilke, norm ve idealleri bugünün dünyasında kabalıklara dönüşebiliyor. ‘Bilge kral’ın da başına bu gelmiş gibi… Nitekim günümüzde de ‘krallar’ var, ama bunların bilgelikle pek ilişkisi yok. Ne var ki hem kendileri hem çevreleri onlara bilge muamelesi yapmaktan yorulmuyor ve bu tutumun bizatihi yozlaşma olduğunu anlamıyor. -
Akın Özçer
Maduro’nun tartışmalı seçim zaferi
Başkan Maduro, uygulayageldiği ve Başkan Yardımcısı Mike Pence’in bundan 5 hafta önce Lima’da daha da ağırlaştırılacağını açıkladığı ekonomik yaptırımlarla rejimi dize getirmek isteyen ABD’ye tepki göstermekte ne kadar haklıysa, giderek güçlenen muhalefete karşı demokratik kuralların etrafından dolaşarak gücünü sürdürme girişimlerinde de o kadar haksız -
Ertuğrul Başer
İlk kez 'biz' olma ihtimalinin önü açıldı (*)
“Anadolu Müslüman kimliği, içine doğduğumuz kimlik olması hasebiyle, görmezden gelsek de kurucu, yokmuş gibi davransak da var ve indirgenemez; tümüyle unuttuğumuzu, ‘aştığımızı’, geride bıraktığımızı, ıskartaya çıkardığımızı sansak da dipte yatan kader kimliğimizdir…” -
Atilla Yayla
Komünistlere de mi özgürlük?
Eğitim hakkı her vatandaşa aittir. Hiç kimse ideolojik konumundan dolayı eğitim hakkından mahrum bırakılamaz. Komünist olan da faşist olan da, İslamcı olan da ateist olan da, ılımlı olan da radikal olan da eğitim hakkından yararlanacaktır. Hangi radikalizm türüne bağlı olurlarsa olsunlar insanların fikirlerinden dolayı değil eylemlerinden dolayı cezalandırılması gerekir. Bunu yapamayan bir toplum da uygar toplum olma iddiasında bulunamaz. -
Ümit Kurt
“Hain Araplar” söylemi
Türk milliyetçiliğinin harcında aslında farklı etnik gruplara dönük bu tür söylemlerin skalası oldukça geniş ve çeşitli. Araplara yönelik ayrımcı söylem daha çok bir medeniyet kavramı üzerinden neşet ediyor. Türklerin medeniyet kurma hasletlerinden bahsediliyor ve aynı hasletin Arap kavminde olmadığı zira Arapların medeniyetten nasibini almadıkları söylemi üzerinden bir üstünlük iddiası kuruluyor -
Cennet Uslu
Sandığın itibarını düşürmek
Temsili demokrasi, yurttaşların kamu makamlarına kimlerin geleceğini belirleyebilmesini garanti altına alır. Seçmenin yetkilendirdiği ve bir koltuğa oturttuğu kişileri, devlet gücü ve imkânlarını kullanarak o koltuklardan kalkmaya zorlamak veya halktan aldıkları yetkilerini kullanamaz duruma düşürmek, bir tür vesayetçilik oynamaya kalkmaktır. -
Murat Çelik
İlk kez bir Suudi Arabistan kralı Rusya'da!
Suudi kralının Rusya ziyaretinin Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya arasında Orta Doğu üzerinde varılan bir anlaşmanın ya da buna benzer bir mütarekenin işaretlerini taşıdığı da söylenmeli. Böylesi bir anlaşmanın etkin bir biçimde yürürlüğe konulabilmesinde Amerika ile birlikte Suudi Arabistan'ın onayının kıymetli olduğu tartışılmaz bir gerçek. Dolayısıyla bu geziyi bu çerçevede görmek de şaşırtıcı olmayacak. Çünkü Orta Doğu'da sınırların değişmekte olması bölgesel ve küresel güçleri müzakere etmeye zorlamakta. -
Hidayet Ş. Tuksal
MEB müfredat taslakları konusunda değerlendirmeler ve öneriler (IV)
“Peygamberimizin Hayatı” dersinin başlığının “Hz. Muhammed’in Hayatı” olarak belirlenmesi ve içeriğinin de buna göre kurgulanması gerekir. Ayrıca, 5. sınıftan 12. sınıfa kadar hep aşağı yukarı aynı kronolojik olayların anlatılması da bir sıkılma ve bunalma sorunu yaratabilir. Buna karşılık dersin “kültürel farkındalık”la ilgili hedefleri, ciddî kültürler-arasım empati boyutlarını içeriyor. -
Belkis Kılıçkaya
Medeniyet düşmanlığı DAEŞ zihniyetidir
Fransa’da, ihtilâlde dahi adam kitapları yağmalayıp, basıp üstünden geçmiyor; el koyup kütüphaneye aktarıyor. Bizde ise DAEŞ zihniyetli adamlar var; medeniyet düşmanı, eser yakmayı, yok etmeyi seven bakanlar, yetkililer, rektörler, dekanlar! DAEŞ’çi diye anılmadıkları gibi, makbul insanlarmışçasına isimleri sağda solda caddelere, sokaklara veriliyor. -
Emine Şahin
Mikrobesinlerin gücü (2)
Andrew Saul, hayatınızdan şekeri çıkardığınızda, otomatikman yapay renk, koku, sentetik kimyasalların çıkacağını, gıda masraflarının azalacağı, hiperaktifliğin azalacağı, kötü yağ alımının azalacağını, bahçenizden taze sebze ve meyve tükettiğinizde herhangi bir yiyeceğe bağımlılığın kaybolacağını söylüyor. -
Aliye Çınar Köysüren
Üniversiteler toplumsal sorunları önceden kestiremiyorsa…
Nereden bakarsak bakalım, lise-vari ders yükleme metoduna (!) üniversite diyeceksek, yeni sürpriz patolojiler karşısında şaşırmaya gerek yok. Kervan yolda düzülür mantığı üniversitelerimizin ve toplumsal sorunlarımızın da azığı ise, yolda her şey olabilir düşüncesini kabullenmek zorundayız. Kuşkusuz keşif ve icatlar için sürprizler doğaldır, ancak anlama ve anlamlandırma rafa kalkmayacaksa, önceden kestirebilmek de bilimin gücü olmalı… -
Kurtuluş Tayiz
Schulz’un kriz çıkaran sözleri neydi?
Türkiye-AB ilişkilerinin istikametini kuşkusuz Schulz’un sözleri belirlemeyecek. Türkiye, zaten uzun süredir AB kapısında fazlasıyla oyalandığını düşünüyor. AB’nin samimiyetten uzak, ikiyüzlü, çıkarcı ve küstah yaklaşımı da bunan eklenince, AB’yle ilişkilerde sarsıntılı bir döneme girildiğini söyleyebiliriz. -
Demiray Oral
‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re*
Önce memleket kabaca ikiye bölünüyor. Her iki tarafın diğerinin söylediklerini, yazdıklarını (ve sonraki merhalelerde feryatlarını) kesinlikle dinlemeyeceği bir hale ulaşılıyor. İşte bu noktada “Serbest kötülük ortamı” için şartlar uygun hale gelmiş oluyor… -
Mehmet Uçum
'Türkiye biçimi' tartışması
Hiçbir ülkenin anayasal sistemi veya siyasal yapısı, kendi yerelliğini dışlayarak kurulamaz. Kurulursa da, er ya da geç başarısızlığa uğrar. Bugün parlamenter sistem açısından örnek gösterilen Almanya ve İngiltere, başkanlık sistemi açısından örnek kabul edilen ABD, başarılı pratiklerini, kendilerine özgü kurumlar, kurallar ve ihtiyaçlar temelinde geliştirdikleri sisteme borçludur.
Yorumlarınızı kendi özgün iradenizle yayınlamakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üslenmektesiniz. Yorum yaparak Toplum Kuralları ve Kullanım Koşulları'nı kabul etmiş sayılırsınız.