Ana SayfaYazarlarAdalet ve Hakkı Berhava’nın istifhamı (2) İşte seçimin kamera görüntüleri

Adalet ve Hakkı Berhava’nın istifhamı (2) İşte seçimin kamera görüntüleri

 

Hakkı Berhava Bey seçim gecesini sabaha erdirip, İstanbul’u Ekrem İmamoğlu’nun kazandığını öğrenince kanepede uyuya kaldı.

Kalkıp çayını içerken tabletten 1 Nisan tarihli gazete manşetlerine bakınca hem şaşırdı, hem söylendi:

“Bu kadarı, bu ülkede bile olmaz…”

Oysa daha neler neler olacaktı.

 

Malûmun fevkalade ilamı rijital gazeteleri, YSK Başkanı’nın İmamoğlu’nun kazandığı açıklamasına rağmen ilan edilen sonuçların tam tersi manşetler kaplamıştı.

Hem de, İstanbul’u iktidarın kazandığını bilhassa vurgulayarak:

“Cumhur Kazandı”, “Türkiye Beka Dedi”, “Cumhur İttifakının 31 Mart Zaferi”, “Cumhur Kazandı Zafer Türkiye’nin” vs…”

 

O gasteleri zaten tersinden okurdu da Hakkı Bey, matematiği elindeki sayı boncuklarıyla tersyüz eden pişkinlikleriyle hayrete düştü.

Başkanlığını kaybettikleri Ankara, Antalya, Adana, Mersin, Sinop, Bolu, , Artvin, Burdur, Bilecik, Kırşehir’i filan dert etmemişlerdi demek.

Başkanlığını 2014 yılında 21 puan farkla kazanıp, bu seçimde anca iki puan farkla alabildikleri Bursa’yı da kaptırsalardı, Ak Parti’nin büyükşehirlerdeki iktidarı nüfus açısından yedinci sıradaki Konya’dan başlayacaktı.

 

Cumhurbaşkanının bile “Halkımız Büyükşehir’i belediye başkanı olarak verse dahi, ilçeleri yine Ak Parti'ye vermiş" demesine rağmen, manşetler farklıydı…

“Herhalde balkondan konuştuğu için, bunlar duyamadı” diye düşündü.

Gülümsedi Hakkı Bey; “Şakacılar… Bazılarına her gün 1 Nisan…”

 

Sen de şimdi herkes gibisin

 

Seçim gecesi genel başkanlık, başbakanlık, bakanlık, meclis başkanlığı yapmış, nüktedanlığıyla da sempati toplamış belediye başkan adayının bir telaş “Biz kazandık” nidasını duyunca da benzer duygular yaşamıştı.

Yaptığı açıklamanın espri olmadığını anlayınca, o hazin “Sen de şimdi herkes gibisin” şiirini sesli sesli okumak geçmişti içinden. 

 

Hakikaten üzülmüştü.

İster sıradan vatandaş olsun, ister hâkim, ordinaryüs profesör,  bakan, başbakan, reisicumhur…

Kendisi gibi yaşını başını almış insanların hayatı, o güne kadar lekesiz geçirdiyse öyle sürdürmesi, pek öyle değilse de tam emekliliğe, jübileye, belki ömrünün sonuna yakınlaştığı o demleri, kendini, hayatını bir nebze temize çekme imkânı olarak değerlendirmesi gerektiğine inanırdı.

 

Öbür dünya değildi sadece mesele. Çoksa günahın, zaten netice itirazsız cehennem…

Orada  “İtiraz ediyorum”, yok “Sevaplarımı çaldılar”, yok “Listeyi kaydırıp, benim sevaplarımı başkasına yazmışlar” olamazdı elbet. 

Ayrıca cehennemi bu dünyada erkenden, her akşam yastıkta yaşamak da vardı.

"Eğer maksûdu ancak ahiret olsaydı Yezdan'ın /Ne hikmet vardı ibdaında hiç yoktan bu dünyanın?" (¹)

 

Kediler talimat almaz

 

Ardından seçimin murdar olduğu açıklamalarını duyunca, seçimden hemen önce “Bizdeki seçim sistemi öyle mükemmel, öyle sağlam, öyle fevkaladenin fevkinde ki yani o kadar olur. Arasan dünyada bulamazsın” diyen iktidarın,  bilhassa İçişleri Bakanı’nın kulaklarını çınlattı Hakkı Bey.

Ulaşılamayınca mı murdar olmuştu acaba?

Yoksa oylar sayılınca kürsüde, ekranda seçimin, sandığın, başkanın, müşahidin, seçmenin her tarafını hoyratça kurcalayıp, kusur, kabahat arayanlar mı murdar etmişti…

Aklına ulaştığında ciğeri pek seven kedileri İştiha geldi ama camlar açık olduğu için bir şey söylemedi.

Bu seçime de kedi girmişti sonunda.

Farkı; kediler talimat almazdı.

 

Günler geçti, çoğu hukukçunun ısrarlı, emsalli, içtihatlı açıklamalarına rağmen İmamoğlu’na mazbatası verilmedi. 

Ekranlarda iktidar sözcülerinin, sözcü olmayıp da iktidarın avukatlığına soyunanların, gazeteci olmayıp da kaptığı köşede Basın Ahlak Yasası’na her satırıyla omuz atanların, hiçbir şey olmayıp da koroya sadece ritmik baş sallayarak katılanların iddiayı yasal itiraz, bahaneyi anane, neticeyi bilmece yapmaya çalışan açıklamalarını/açıklayamamalarını dinleyince canı iyice sıkıldı.

 

Kamusal alana iade-i itibar

 

Sandık kurullarının kamu görevlilerinden oluşmadığı iddiaları ise bu yaşında huylandırdı Hakkı Berhava Bey’i.

Kamu bankası emeklisiydi. Kaç kez sandık görevlisi, hatta başkanı olmuştu geçmişte.

Ama 1 Nisan 2019 şartlarında kamu görevlisi, memur filan sayılıyor mu… Yoksa o da kamuda görev yapmış da, iktidarın bu şartlarda kamulaştıramadıklarından mıydı,  bilemedi.

“Kamu çalışanı olmak ya da seçimde kamu sayılmamak işte bütün mesele” dedi.

 

Bir dönem Ak Parti’nin haklı olarak kıyamet kopardığı “kamusal alan”, bu seçimde mubah, mübarek olmuştu herhal.

On binlerce öğrenciyi mezun eden özel liseden öğretmen emeklisi Adalet Hanım’ı düşündü.  Her seçimde mecburi müşahit olup da, bu seçimde organize bir şeylerin figüranlığına layık görülünce bir muallimenin ağzına pek de yakışmayan sözler sarf eden zevcesiyle birlikte YSK’nın gerekçeli kararlarını beklemeye karar verdi.

 

İçtihat kararı: Muhtar bile olamaz

 

“Ya KHK’lı olsaydım” diye düşündü sonra. Sol kulağını çekti, sağ eliyle masaya vurdu.

Hemen herkesin bir KHK’sı vardı, bu ülkenin zanlı geçmişinde. 

Meclis’te halen vekillik yapanlar gibi KHK’li olmak seçilmelerine engel olmamıştı hâliyle.  

Ama bu seçimde muhtar olamayacaklardı mesela.

Muhtariyet kazanana değil de, seçimin ardından ikinci sıradaki zata verilecekti.

O aday da bu namütenasip olayın şokuyla hücceten giderse, yahut muhtarlık seçiminde tek aday varsa, ne olacaktı? Bilemedi…

O zaman da muhtarlığa kayyum atanacaktı muhtemelen. 

Zira bu ülkede kayyumlar, işsizlerin sayısından bile fazlaydı.

 

Hürriyet Gazetesi’nin 24 Eylül 1998’de ilk sayfasına bugünün Cumhurbaşkanına atfen attığı o kibirli “Muhtar Bile Olamaz” başlığı, neye niyet iktidara kısmet olmuştu.

İddialar dayanağını, Hürriyet’i magazin eklerinde savunan, Kelebek’te mazur gören gazetede yayınlanan o günkü içtihat kararından alıyordu belki de.

 

Az yazılı, bol resimli Magazinel Hukuk

 

En yetkili ağızlardan dile getirilen seçimdeki usulsüzlüklerle ilgili “TV, kamera tespitleri”, görüntüleri de bunca zaman geçmesine rağmen yoktu ortada.  

O kamera kayıtlarıyla kast edilen de herhalde, “seçim magazini” yapan kanalların sandık başında çektiği “Ünlüler işte böyle oy kullandı… Sandığa timsah markalı eşofmanıyla geldi…” görüntüleriydi.

Magazinel hukuk (yani az yazılı, bol resimli, kalabalığa hitap eden hafif ve uçucu hukuk), makbuldü ülkemizde.

 

KHK’lıların oy kullanmalarına, aday olmalarına, seçime katılmalarına bir şey dememişlerdi başta.

Ama kazanınca mazbatalarını vermemişlerdi.

Yine anlamadı. Zihninden çalıların arkasına saklanıp kuşları gözleyen kısa ömürlü kedileri Pusu geçti.

“O daha delikanlıydı” dedi.

 

Buramıza geldi artık Hâkim Bey

 

Günlerce seyretti TV’leri, hâl-i pür melâl yoru(m)cuların açık ama seçikten çok saçık (iddia saçan) oturumlarını izledi.

Lâkin aynı sandıkta, aynı zarftan çıkan dört oy pusulasının birinin murdar, ama üçünün muteber sayılmasını asla anlayamadı.

 

“Bana ne… Onlar da itiraz etselerdi kine ne…” diyordu TV’lerdeki yancı yoru(m)cular.

Bugüne kadar hukuka dair bildiklerinin bir anlam taşımadığını açıkça görse de…

Birinin camını kırsan, o şikâyetçi olmasa bile otomatikman kamu davası açılan meseleler vardı, bildiği kadarıyla.

Keşke Amerikan filmlerindeki gibi biri çıkıp da, “Objection your honour”, “İtiraz ediyorum Hâkim Bey” filan deseydi de, en azından hakimin “Reddedildi” tokmağı ses getirseydi.

Barış Manço’nun “Ayı” şarkısındaki gibi mevzuyu yerelleştirip, yumuşatarak, “Buramıza geldi artık Hâkim Bey…” de diyebilirlerdi belki.

 

Miladi değil, Hicri Takvim mi esas alındı?

 

Sandık kurullarına itiraz süreleriyle ilgili tartışmayı da anlamamıştı doğrusu.

YSK’nın 26.12.2018 tarihli 139 Sayılı Genelge’si sandık kurullarının teşkiline dair şikâyetlerin,   itirazların 1 Mart 2019’a kadar yapılacağını hükme bağlamıştı.

Öyle diyordu itibarlı hukukçular. (Üşenmemiş kendi de bakmıştı tabletten) 

Öyle de, aynı konuda itirazlarını bu tarihten sonra dengine göre yapanlar Miladi Takvim’i değil de Hicri Takvim’i esas almış olabilirdi.  

İçtihadını da Miladi Takvim’in kabulünden, 1925’den önceki bir hükme dayandırabilirdi.

TV’deki vekil hukukçu, partisinin itirazlarına dayanak olarak YSK’nın 1963 yılındaki kararından bahsetmemiş miydi?

Yine bilemedi.

Belki de YSK’ya yapılan itirazlara temel olan böyle meseleler, Saatli Maarif Takvimi’nin arka yaprağındaki Yemek Tarifleri’nin altında yer alıyordu.

 

Daha önce çiğnenmiş kanunu çiğnemek adaleti bozmaz

 

Tam o günlerde İstanbul Müftüsü’nün “Daha önce çiğnenmiş sakızı çiğnemek orucu bozmaz” fetvasını gördü medyada.

Önceki seçimlerde kanunun açık, emredici hükmüne rağmen “mühürsüz oyların geçerli sayılması” kararı geldi aklına. Ve kendince çözdü olayı:

“Hah”, dedi; “Daha önce çiğnenmiş yasayı çiğnemek de suç değildir belkim?”

(Devam edecek)

 

BİR FİLM/BİR REPLİK

 

“Bir adamın servete, üne ulaşmasını sağlayan nitelik ve güdüler, bazen sonradan mahvolmasının da sebebidir.”

Barry Lyndon – Yön: Stanley Kubrick (1975)

 

BİR PROGRAM/BİR DİYALOG

 

“AA DURDURDU DİYE BİR ŞEY YOK EFENDİM!”

 

Muharrem Erkek (CHP): Seçim gecesi AA veri akışını durdurdu.

Abdullah Güler     (AKP): Durdurdu diye bir şey yok efendim! Ne alakası var. AA yüzde 98’e kadar vermedi mi?

Muharrem Erkek: (Küçük bir kahkaha atarak…) Abdullah Bey müsaade edin lütfen. AA Binali Yıldırım’ı önde gösterdi, gösterdi… Ah, bir bakıldı ki Ekrem İmamoğlu kazanıyor, veri akışı durdu. Veri akışı durduktan hemen sonra da Binali Yıldırım çıktı, “Kazandık” dedi.

Abdullah Güler: Yüzde 98’e kadar vermiyor muydu verilerini? Yav bakın, yüzde 98’e kadar getirmiş seçimi bu insanlar, bir emek sarf etmiş ya… AA 2014’den beri çok ciddi çalışma yapan bir şirket.

Muharrem Erkek: (Bir kahkaha daha) Çok ciddi çalışma yapıyor gerçekten, devletin ajansı manipülasyon yapıyor.

(Habertürk TV, “Türkiye’nin Nabzı”, 20 Mayıs 2019)

 

(¹) Mehmet Akif Ersoy

YAZI FOTOĞRAFI: Barry Lyndon afiş.

- Advertisment -