Ana SayfaYazarlarRövanşizm ve siyaset

Rövanşizm ve siyaset

 

Mandela ırk ayrımcılığına karşı mücadelesinde bin bir zorluğu aşıp siyahların temsilcisi olarak iktidara geldiğinde, bazıları onun asırlara dayanan “beyaz adam” ırkçılığına aynı şiddetle cevap vereceği, ülkesindeki beyazlara dünyayı dar edeceği beklentisine girdiler. Ve o, kendisini Mandela yapan barışçıl, hoşgörülü ve insan haklarına saygılı tutumunu açıkladı, partisinin bir bölümünü de karşısına alarak… Hayır, beyaz adamın siyahlara reva gördüğü ayrımcılık ve zulüm, iktidarı sırasında asla beyazlara uygulanmayacaktı. 

 

Bu cümleden yazıya girmemin nedeni, dindar siyasetçilerin partisi ve Türkiye’deki kökü asırlarca geri giden cemaatlerinde temsilcisi durumundaki AKP’nin son yıllarda rövanşist (intikamcı) bir karaktere bürünmesi. İktidar tam da böyle bir olgu. Gelenleri sınayan ve gerçekte ne olduklarını veya nereye vardıklarını, sübjektif koşullardan bağımsız olarak, zaman içinde açık seçik görünür hale getiren bir turnusol kâğıdı. 

 

İktidarın nimetlerini karşıtlarınızdan (muhaliflerinizden)intikam almak için mi kullanacaksınız, yoksa Mandela gibi daha geniş bir özgürlük alanı yaratmak için mi? Bu,iktidarların karşısına çıkan ahlâkî sorulardan biri ve ayırımsız olarak tümü için de bir sınav sorusu. Görüyoruz ki AKP bu sınavda sınıfta kaldı. 15 Temmuz darbesi ve sonrasının yarattığı ortamda, OHAL altında en keyfi uygulamalara, tutuklamalara, dengesiz güç kullanımına, rövanşist politikalara savruldu.  Bunun nedenleri üzerinde düşünmek lazım. Sadece “muhafazakâr politikacılardan ne beklenebilir” gibi toptancı bir yaklaşımla izah edilebilir mi? Sanmıyorum. Nasıl yorumlayacağımız ve değerlendireceğimiz konusu da bir başka tartışma alanı. CHP’nin akıllara şenlik,“Referandumda Hayır” kampanyasını argümanlarıyla da bir yanıt bulmamız mümkün değil. Hattâ meseleyi anlamaya yaklaşmamız bile… 

 

O halde anlamak için hangi araçlara başvuracağız? Yakın tarihimizdeki diğer deneyimlerden sonuçlar çıkartmaya mı? “Baba” kültüne dayalı yüzlerce yıllık siyasal kültür özelliklerimize mi? Kadınları da içine alan ataerkillik ve Türkiye’ye özgü erkeklik olgusuna mı? Dini bağnazlığa ve dogmalara mı? “Türkiye tipi demokrasi” meselesine mi? Liberal düşünceye asla tahammül edemeyişimize mi? Hain-kahraman ikilisiyle her önüne geleni yaftalamabasiretsizliğimize mi?  Milliyetçilikle tahrip edilmiş düşünsel, felsefi mirasımıza mı? Solun da dahil olduğu maksimalizm geleneğimize mi?

 

Herhalde hepsine birden… 

 

Şunu biliyoruz ama. Bu ülkede, bugüne değin rövanşizm çoğunluklar arasında destek bulmadı. Halkın sağduyusu buna izin vermedi. Rövanşist politikalar uygulayanları gece kadar sessizlik içinde elinin tersiyle itti. Çünkü rövanşizmin, intikam arayan az sayıda kişinin şahsi tatmininden başka herhangi bir faydası olmadığı kadim bilgisi bu topraklarda yazılıdır.  

 

Referandumda “evet” de çıksa rövanşizm kaybetmeye mahkûmdur. Bu “evet”in hukuksuzluğa ve dengesizliğe güç katacağı sanılıyorsa, 1982 anayasası ve referandumuna göz atmak yeterli. Cevabı orada.  Üzerinden iki yıl geçmeden, o anayasanın üzerinden atlayan bir toplum vardı, o zaman bile. 

- Advertisment -