Ana SayfaYazarlar250 sayfalık olmayan gerekçe

250 sayfalık olmayan gerekçe

 

“250 sayfalık gerekçe” sözü sizi korkutmasın. Çünkü ortada öyle 250 sayfalık bir gerekçe yok. Gerekçe değil karar 250 sayfa, onun da dökümü şöyle:

 

Kararın ilk 12 sayfasını AK Parti’nin yaptığı itirazların bir özeti oluşturuyor. (Örgütlü trol yapıların, AK Parti’nin itirazlarını YSK’nın kararı diye sosyal medyada paylaştıklarını gördüm. “Hani oylar çalınmamıştı, bakın YSK da oylar çalındı diyor” şeklinde mesajlar yayınlayarak, AK Parti’nin iddialarını YSK’nın kararı diye yutturmaya çalışıyorlar. Tam bir ahlâksızlık ve acz örneği sergiliyorlar!)

 

Sonraki 2 sayfada YSK’nın konuya ilişkin ara kararları yer alıyor.

 

İlçe seçim kurullarının, YSK’nın ara kararlarına karşı yazdığı verdiği cevaplar ise toplam 186 sayfa tutuyor.

 

YSK’nın değerlendirmesi ise 200. sayfada başlıyor. Değerlendirme toplamda 12 sayfayı buluyor. Ancak kanun maddelerinin sıralandığı sayfalar ile imza sayfasını çıkardığınızda elinizde 8 -9 sayfalık bir değerlendirme kalıyor.

 

213 ile 250 arasındaki 37 sayfada ise dört üyenin muhalefet şerhleri bulunuyor.

 

Boş çıkan iddialar

 

YSK kararında ilk dikkat çekilmesi gereken husus, AK Parti’nin bu süreç içinde ileri sürdüğü — seçim kurullarının teşekkülündeki usulsüzlük haricindeki — bütün iddiaların boş çıkmasıdır. Kısıtlı ve kamu hizmetinden yasaklanmış kişilerin oy kullandığı, ölü seçmenlerin yerine oy kullanıldığı, çok fazla sayıda mükerrer oyun bulunduğu, 300 binden fazla şüpheli oyun olduğu, oy sayım ve döküm cetvellerinde organize bir usulsüzlük yapıldığı, vb. gibi iddialar resmi belgelerle çürütülmüş bulunuyor.     

 

Meselâ AK Parti toplamda 46,454 kişinin usulsüz oy kullandığı iddiasında bulundu. Fakat yapılan incelemelerde, usulsüz oy kullananlarının sayısının 706 olduğu görüldü.

 

“İki aday arasındaki oy farkı 13.729 olup 2.732 oy kullanan kısıtlı seçmen, 1.229 adet ölü yerine oy kullanan seçmen, 10.290 hem cezaevi listesi hem de ikametgâhı seçmen listesinde kayıtlı olup oy kullanan seçmen, 5.287 adet İstanbul seçmen listesinde kayıtlı hükümlü seçmen, 236 yerleşim yeri cezaevi olan seçmen, 21.358 zihinsel engelli seçmen, ek 5.315 kısıtlı seçmenin oy kullandığı ileri sürülmüş ise de bu nedenlere dayalı usulsüz oy kullanıldığı tespit edilen kişi sayısı 706 olup sonuca etkili görülmemiştir, iptal nedeni sayılmamıştır.” (s. 218)

 

 

Sandık kurullarının teşekkülü

 

Dolayısıyla YSK, AK Parti’nin büyük bir gürültüyle piyasaya sürdüğü tezlerin hukuki bir değer taşımadığını tescil etti. Buna mukabil YSK, İstanbul kararında tek bir gerekçeye dayandı ve seçim kurularının yasada öngörüldüğü gibi düzenlenmemesini seçimin iptal nedeni olarak kabul etti.  Kararını şöyle izah ediyor YSK:

 

“Sandık kurulu başkanının mülki amir tarafından bildirilen kamu görevlileri listesinden seçilmesi yasal zorunluluktur. Bu zorunluluğa ilçe seçim kurullarınca makul ve hukuki bir gerekçe ileri sürülmeksizin uyulmamış olması ve bu suretle kanunla getirilen sandık kurulu başkanının belirlenmesine dair şekil şartlarının ihlali, seçimin güvenilirliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu sebeple kanuna aykırı şekilde oluşan sandık kurullarının yaptığı seçim iş ve işlemlerine itibar edilmesi mümkün bulunmamaktadır.” (s.203-204)

 

“Sandık kurulu başkanlarının geniş yetki ve görevleri, seçimin güvenilirliğini sağlamak için getirilen şekil şartlarına uyulmaması ve siyasi partilerle sandık kurulu başkanları listelerinin paylaşılmaması suretiyle siyasi partilerin etkili bir itiraz yolu kullanamadıkları dikkate alındığında; sandık kurulu başkanlarının kanun hükmüne aykırı olarak belirlendiği 754 adet sandıkta oy kullanan seçmen sayısının, 212.276 ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde Cumhuriyet Halk Partisi Adayı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Adayı arasındaki oy farkının 13.729 olması nedeniyle, 754 sandıkta sandık kurulu başkanlarının kanun hükmüne aykırı olarak belirlenmesi ve bu şekilde oluşan sandık kurullarının yaptıkları seçim iş ve işlemlerine itibar edilemeyecek olması, sonuca müessir olay ve haller kapsamında değerlendirilerek seçimin neticesine müessir görülmüştür.” (s.207)

 

Muhalefet şerhleri

 

Yani YSK özetle, “Sandık kurulları başkanı, kamu görevlisi olmalıdır. 754 sandığın başında kamu görevlisi olmayanlar sandık başkanı olarak görev yapmıştır. Sanık başkanının kritik rolü nedeniyle bu durum seçimin sonucuna tesir etmişti. Bu sebeple seçimi iptal ediyorum” demiş bulunuyor.

 

Ancak YSK’nın, sandık başkanının kamu görevlisi olmamasının neticeyi nasıl etkilediğine dair somut bir delile dayanmayan ve tabiri caizse kestirip atan bu kararının, hukuki açıdan kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Nitekim muhalefet şerhlerinde, kararın hukuka ne kadar ters düştüğünü görmek mümkün. Üç önemli itiraz var:

 

(1) Sandık kurullarına ilişkin itirazın süresi geçirilmiştir. YSK Başkanı Sadi Güven, sandık kurullarının usulsüz oluşmasının tam kanunsuzluk olarak değerlendirilemeyeceğini belirtiyor. Bursa-Mustafakemalpaşa’da verilen karara atıfta bulunuyor. YSK’nın burada “sandık kurulu başkanının çalıştığı kurumun niteliği ile ilgili değerlendirmeye girmeden sandık kurullarına teşkiline itirazın seçim takvimine göre 2 Mart 2019’da karara bağlanması nedeniyle tam kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebi reddettiğini” hatırlatıyor.

 

Bu itibarla Güven “Sandık kurullarının kuruluşuna ilişkin işlemlerin kesinleşmesinden sonra bu kuruluşa karşı yapılacak itirazların seçimden sonra o seçimlerin iptali için tek başına bir itiraz sebebi olarak” ileri sürülemeyeceğini ifade ediyor. (s.221)        

 

Delilsiz iptal

 

(2) Sandık başkanının kamu görevlisi olmamasının seçimi nasıl etkilediğine dair bir kanıt bulunmuyor. Seçimin iptal edilebilmesi için, somut bir delilin gösterilmesi ve seçimin nasıl manipüle edildiğinin kuşkuya yer bırakmayacak berraklıkta ortaya konulması gerekir. Oysa YSK karında böyle bir delil yok. “Sandık başkanı kamu görevlisi değilse bu seçime tesir etmiştir” gibi temelsiz bir akıl yürütme yoluyla, halkın sandığa yansıyan iradesini yok sayıyor.

 

Güven muhalefet şerhinde bu hususa da dikkat çekiyor. Sandık kurullarında 7 kişi görev yapıyor. Bunun 5’ini siyasi parti temsilcileri oluşturuyor. 754 sandığın 750’sinde AK Partili üyeler de hazır bulunmuştur. Peki, böyle bir kurulda, usulsüz atanmış sandık başkanı nasıl olur da tek başına seçimin sonucunu tayin edecek derecede etki sahibi olabilir?  YSK kararında bunu açıklayacak bir misal, bir delil yoktur. (s.221) 

 

Karara muhalif kalan üyelerden Cengiz Topaktaş’ın şerhinde bu mevzu önemli bir yer tutuyor. Topaktaş’a göre de sandık başkanının ve bir üyenin yasada öngörülen şekliyle belirlenmiş olmaması, başlı başına bir iptal nedeni olamaz. İptal nedeni olabilmesi için bu durumun tek başına seçimin neticesine müessir olması gerekir. 31 Mart’a ilişkin yapılan incelemede ise böyle bir bulguya rastlanmamıştır. 

 

Kaldı ki YSK’nın farklı tarihlerde verdiği kararlar incelendiğinde, sandık kurullarının oluşumundaki ihlallerin tek başına seçimin geçerli sayılmamasına neden olmayacağı görüşünün istikrarlı bir şekilde kararlara yansıdığı da görülecektir.   Öyle ki “Yüksek Kurulumuzun en son verilen bu karara kadar sandık başkanı ve sandık kurulu üyesi ataması nedeniyle iptal ettiği bir seçim bulunmamaktadır.” (s.224)

 

Aynı bağlamda Kürşat Hamurcu’nun muhalefet şerhini kayda geçirmek gerekir:

 

“Sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda, oy kullanan seçmenin oyunun, hangi neden ve gerekçeyle geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin itiraz eden tarafından hiçbir somut kanıt ve belge sunulmamıştır. Seçim hukukuna egemen olan serbest, genel oy, eşit, tek dereceli, gizli oy, açık sayım ve döküm ilkelerinin hangisinin kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanı tarafından ihlal edildiği, hiçbir şekilde ortaya konulmamıştır.” (s.233)

 

Kendi günahını seçmene ödetmek  

 

(3) Hukukta bir kişi ya da kurumun yaptığı hatâdan, kusurdan veya eksiklikten dolayı bununla bir alâkası olmayan, hatânın veya eksikliğin oluşmasında herhangi bir şekilde dahi bulunmayan bir başka kişi ya da kurum suçlanamaz. Hele hatâ yapanın kalkıp da hukuk içinde kendi hakkını kullananları cezalandırması hiç düşünülemez. Maalesef bu kararda yapılan tam da budur.

 

Eğer sandık kurullarının oluşturulmasında bir kusur varsa, bunun sorumlusu ilçe seçim kurulları ve dolayısıyla YSK’dır. İlçe seçim kurulları üzerine düşeni yerine getirmemişse, partiler itirazda bulunmamışsa, YSK vaktinde yapması gereken uyarıları ve denetimleri yapmamışsa, bundan doğacak fatura gidip oyunu kullanan seçmenin boynuna yıkılamaz. Topaktaş’ın ifadesiyle:  

 

“Seçmenlerin sandık kurulunun oluşumuna itiraz etmeleri ve sandık kurulunun nasıl oluşturulduğunu bilmeleri mümkün değildir. Seçmenler Anayasa gereğince kendilerine tanınan seçme hakkını kullanarak oy vermişlerdir. Sandık kurulunun oluşumunda bir hata varsa bunun sorumluluğu seçmenlere yüklenemez. Nitekim yukarıda bahsi geçen 16.04.2017 tarihli kararla ilgili verilen dilekçede de; sandık kurulundakilerin mühür vurmamalarının seçmenin kusuru olmadan gerçekleştiği, seçmenin iradesinin tam bir şekilde sandığa yansıması için söz konusu oy pusulalarının ve zarfların geçerli olması gerektiği doğrultusundadır.” (s.227)

 

 

Günü kurtarmak

 

Ezcümle ortada bir “gerekçe” falan yok. Muhalefet şerhleri, gerekçe diye sunulan argümanın ipliğini pazara çıkarıyor ve aslında onun bir gerekçe olmadığını, olamayacağını gözler önüne seriyor. Dolayısıyla ortada hukuki bir karar da yok. AK Parti’nin kapatma davasında ya da 367 kararında hangi mekanizmalar devreye sokulduysa ve hangi metotlarla karar çıkartıldıysa, İstanbul kararında da benzer mekanizmalar ve benzer metotlarla iş görüldüğü açıklık kazanıyor.

 

İktidar, bu kararla günü kurtardığını düşünebilir. Lâkin bununla çok fazla mesafe kat edemez.  Öyle çok gerilere gitmesine de gerek yok; dönüp 28 Şubat’a ve bin yıl hüküm süreceklerini düşleyen geçmişin vesayetçilerine bir baksa yeter.

 

Yargıyı vesayet altına alarak ve hukuka takla attırarak geleceği ne kurtarabilir ne de kurabilirsiniz. Vesayetin üniformalısı bunu başaramadı, sivili de başaramaz.

 

 

 

 

 

- Advertisment -