Ana SayfaYazarlar‘Şiddet’e meyyalim var ama vallahi dertten!’

‘Şiddet’e meyyalim var ama vallahi dertten!’

Ümit Kurt

 

Ermeni soykırımının tarihsel gelişimine ilişkin yazı dizisini nihayete ermesiyle birlikte meselenin başka bir boyutunu ele almaya karar verdim. O da söz konusu kitlesel kıyımı mümkün kılan tarihsel bağlam. Bundan sonra bu köşede kolektif şiddet ve bu şiddetin icracılarını bu şiddete meyyal hale getiren dinamikler üzerine yoğunlaşan yazılar bulacaksınız. Bu yazıların son dönemde vuku bulan şiddet eylemlerinin neden ve nasıl vuku bulduklarını anlamak adına bir tartışma yaratması en önemli temennim olacaktır.

Kendi kimliklerini tehdit altında gören ve her an yıkılma, yok olma korkusu taşıyan çok etnili ve dinli toplumlar kimlik krizlerini çözmek için katsayısı son derece yüksek düzeyde olan kolektif şiddete başvururlar. Daha da önemlisi bu aşırı kolektif şiddet, etnik çoğunluğu oluşturan toplulukların kendi kimlik krizini çözmek ve tehdit unsuru olarak gördüğü diğer azınlık etnik grupları etkisiz hale getirmek adına makbul görülen ve üzerinde konsensüs sağlanan bir yönteme/uygulamaya dönüşür.

Malum şiddet, insan hayatına içkin bir olgu. Dolayısıyla, şiddet aynı zamanda toplumsaldır ve toplumsallığı ölçüsünde tezahürlerini görmemiz mümkün hale gelir. Bazı toplumsal süreçler belirli toplumlarda bilhassa kriz dönemlerinde bu şiddetin bütün çıplaklığı ve yüksek boyutuyla kuvveden fiile çıkmasına cevaz verir.  Christian Gerlach bunu “aşırı şiddet yanlısı toplumlar” olarak tanımlamakta.

Tabi burada söz konusu şiddetin taşıyıcıları olan toplumsal aktörlerin hangi motivasyonlar ve dürtülerle aynı toplumda yaşayan gruplara bu boyutlarda vahşet ve şiddet eylemlerini ve gösterilerini sergiledikleri cevaplanması elzem olan sorudur.

Gerlach’ın “aşırı şiddet yanlısı toplumlar” derken işaret etmek istediği nokta muayyen ve müstakil bir toplumsal ve tarihsel bağlamdır. Bu bağlam, aynı zamanda farklı bileşenler ve oluşumlar içerir. Bu oluşumlar esas itibariyle Gerlach’ın da altını çizdiği üzere bir toplumsal yapıyı oluşturan çeşitli insan topluluklarının aynı toplumsal yapıdaki diğer insan toplulukları tarafından büyük çapta bir fiziksel şiddetin mağduru oldukları formasyonlardır.

Söz konusu şiddetin ana taşıyıcısı ve öznesi olan bu farklı topluluklar, bu derece muazzam ve olağandışı kitlesel şiddet ve vahşet eylemlerini çok farklı nedenlerle ve şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran modern devletin aygıtlarıyla birlikte hareket ederek gerçekleştirir.

Bu durum aslında Weber’in legal ve rasyonel bir bürokrat aygıt çerçevesinde hareket eden modern devlet formasyonunun adeta mütemmim cüzü olarak tanımladığı yasal şiddet tekelini elinde bulundurma ve bunu kullanma özelliğini de bir kez daha düşünmemiz gerektiğine de işaret eder. Zira, aşırı şiddet yanlısı toplumlar esasında bize modern devletin bu olmazsa olmaz karakterinin bir hayli parçalı bir yapı olduğunu gösterir.

Dolayısıyla devletin yasal şiddeti ve bu şiddetin aygıtları toplumsal düzlemde farklı kesimler tarafından kullanılmaktadır. Bu da bize devletin her durumda legal şiddet kullanmanın tek aktörü olmadığına; hatta bunun böyle olduğu durumlarda bile bunu sadece devlet aygıtının aktörleri ile toplumun farklı ve değişik aktörleri ve özneleri aracılığıyla operasyonel hale getirdiğine vurgu yapar.

Burada dikkat çekmek istediğim nokta, bütün şiddet aygıtının tek sahibi ve otoritesi olmasına rağmen devletin neden bu türden kitlesel şiddet eylemlerini kendi başında değil de; farklı toplumsal grupların veya aktörlerin geniş desteğine ve rızasına yaslanarak gerçekleştirmeye çalıştığıdır. Devletin varlığı için hayati bir risk ve tehlike arz eden toplumsal gruplara yönelik bilhassa siyasal kriz dönemlerinde uygulanan aşırı şiddet eylemlerini yalnızca devlet eliyle merkezden yönetmek oldukça güçtür.

Bu nedenle devlet dediğimiz aygıt bu tür kitlesel şiddet eylemlerini gerçekleştirmek için çeşitli toplumsal grupların ve aktörlerin maddi ve manevi destek ve rıza mekanizmalarına ihtiyaç duyar. Pek tabi, söz konusu değişik toplumsal kesimler ve aktörler oldukça farklı motivasyonlar ve saiklerle bu sürece dahil olurlar. Bu da bu kesimler tarafından kullanılan şiddetin farklı yönlere yayılmasını ve değişik yoğunluklarla ve biçimlerde ortaya çıkmasını sağlar.

 

- Advertisment -