Ana SayfaYazarlarAna bir damar olarak Türk milliyetçiliğinde ırk(-çılık) ve ırkçı söylemler / Son...

Ana bir damar olarak Türk milliyetçiliğinde ırk(-çılık) ve ırkçı söylemler / Son söz yerine-3

 

Batılı büyük devletler tarafından mazlum ve mağdur konumuna itilmiş olma algısı, Türk milliyetçiliğinin duygusal ekonomisinde küçümsenmeyecek bir yer kaplar. Bu yazı dizisi, Türk Yurdu örneğinde, Türk milliyetçiliğinin inşa sürecindeki belirgin ırkçı veçheyi ortaya çıkarmayı temel almıştır.

 

Aslında, Türk Yurdu yazarlarının Türklük kavramını bir etnisite olarak mı, bir kavmiyet olarak mı ya da fizyolojik-biyolojik-antropolojik ve/veya kan bağı anlamına gelecek şekilde bir ırk olarak mı tanımladıkları hususunda bir açıklığa varmak zordur. Örneğin Akçuraoğlu bir yazısında Türk ırkı tabirini kullanırken, Türkleri Asya’nın hakim-i mutlak unsuru olarak tanımlar ve Türk ırkının tetkiki konusunu Türklerin kadim tarihinin tetkik edilmesi ekseninde ele  alır.

 

Aynı yazar yukarıda ele aldığımız yazılarının birçoğunda hem Türk ırkı hem de Türk kavmi tabirlerini kullanmıştır. Ancak bu, bahsi geçen Türk milliyetçisi yazarların Türklüğü bir ırk olarak tasavvur etmedikleri anlamına gelmez.

 

Muayyen bir ırk tanımına sahip olmamaları aslında onların işini kolaylaştıran bir durumdur. Tam da bu muğlaklık Türk Yurdu yazarlarının ırkçı söylemi yeniden üretmesine elvermiştir. Sıklıkla altını çizdiğimiz üzere, bu aralıktaki kavramlar arasında ayrımlara gitmek, Türk Yurdu yazarlarının dert edindiği veya dikkate aldığı bir iş değildir.

 

Millet ve kavim/kavmiyet kavramları arasında bir ayrım yapma ihtiyacı Türkiye’nin düşünsel ortamında Nazizm sonrası ortaya çıkmış bir gereklilik gibi durmaktadır. İncelememizden anlaşıldığı kadarıyla, Türk Yurdu’na katkı sağlamış Türk milliyetçisi yazarlar, ırkçı idiler ve kendilerini de öyle tanımlamaya yatkındılar. 

 

Irk’ı bir insan topluluğunu diğerlerinden ayıran temel nitelikleri biyoloji ve fiziki antropoloji terimleri ile açıklayan bir kategori olarak tanımladığımızda bile, Türk milliyetçiliğinde ırkçı bir söylemin izlerine rastlamak mümkündür. Ancak bunun baskın bir söylem olduğunu söylemek zordur.

 

Ancak tekrar tekrar, bu tanımlamanın ırkçılığı dar bir kalıba hapsetmek olduğunu belirteceğiz. “Kültür milliyetçiliği” kavramı altında latent (gizil) hatta bazen açık bir damarın Türk milliyetçiliğinin ideolojik formasyonunda yer aldığını hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekir.

 

Türk Yurdu’nda görüldüğü kadarıyla, Türk milliyetçiliğinin ne derece ırkçı bir damara sahip olduğu veya böyle bir damardan beslenip beslenmediği sorusunun cevabını yukarıda etraflıca bir metinsel analize tabi tuttuğumuz Türkçü aydınların yazılarında bulmak mümkündür.

 

Bu yazılar en azından böyle bir değerlendirme yapabilmemiz adına bize bir üst bakış ve perspektif sağlar. Sonuçta, ırkçılığı nasıl tanımlıyor olursak olalım, dönemin milliyetçi ideolojisindeki ırkçı ögelerin tahayyül dünyamızın bir hayli ötesinde olduğunu bu yazılarda görmek mümkündür.

 

 

- Advertisment -