Ana SayfaYazarlarTutunmaya çalışanlar…

Tutunmaya çalışanlar…

 

“Dünyada bir taraftar olmak en kolayı. Varlığın ızdırabını yüklenmek zor, sloganlarla o sızıya pansuman yapmak kolay. Her birimizin insanlığının azaltıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Aklın ve kalbin uykuya yatırıldığı bir çağda, canavarlar ürüyor. Barbar dört bir koldan saldırıyor. Terörle saldırıyor, sarin gazıyla saldırıyor, camiide saldırıyor, çocuk uykularında saldırıyor. Koyuya kesmiş bir kötülük görüyoruz etrafımızda, çocukların en vahşi yöntemlerle katledildiği bir barbarlık, ne ki müdahale edemiyoruz, tanıklığımız bize sadece utanç ve suçluluk olarak geri dönüyor. Her tanıklıkta insanlığımız biraz daha azalıyor.”

 

Kemal Sayar, Serbestiyet’te yazdığı “Şahidiyim ben, kendi hayatımın” başlıklı yazısında günümüzde olup biten kötülüklere nasıl uzaktan baktığımızdan yakınıyordu. “Sana benzemeyenlerin insanlıktan çıkarılmasına karşı dur” diyor Sayar. Aslında insanlıktan çıkan onlar değil, kötülüklere şaşırmadan, bir tepki göstermeden, sıradan hayatlarımıza tutunmaya çalışıyoruz işte; başka tutunmaya çalışanları uçuruma iterek…

 

Zenginlerin paylaşım ve iktidar savaşında altı yıldır acı ve gözyaşı döküyor Suriye halkı. Öyle şeyler yaşanıyor ki Suriye’de, her defasında “İnsanlık öldü, bitti” gibi kelamlar ediliyor. Nefret ediyorum artık bu klişe cümleden. Sanki sokaklarda dolaşan kediler, köpekler yapıyor bu kötülükleri de insanlık seyrediyor. Ölen, ölmeyen, canavarlaşan, canavarlaşmayan her canlı nasibini alıyor bu kötülüklerden. Kötülükler çoğaldıkça giderek sessizce yapıyoruz tanıklığımızı. Kendi küçük hayatlarımıza tutunma adına kanıksıyoruz…

 

Esad, sarin gazıyla çoluk çocuk demeden halkını katlederken çıkardığımız ‘vicdan’ sesi, savaştan ülkemize sığınan, burada tutunmaya çalışan Suriyelilerin Torbalı’da çadırlarının yakılmasına çıkmıyor. Bir sabah ansızın çadırları yakılıyor mültecilerin, yanına eşyalarını dahi alamadan taş ve sopalarla derdest ediliyorlar kaldıkları ilçeden. Sanki sıradan bir olaymış gibi öylece seyrediyoruz Esad gibi zalimlere küfrederek, hafifliyor vicdanda kanayan yerlerimiz.

 

Torbalı’da çocukların başlattığı kavgaya karışan büyüklerin, bir ilçeden sürgünle sonuçlanan kötülüğün fotoğraflarını gördüm, görüntülerini izledim. Ne kadar birbirlerine benziyor sürenle, sürülenler. Tek farkları kovanların daha önce oraya yerleşmiş olmaları. Ülkenin başka yerlerinden Torbalı’ya gelmişler belli ki. Hayata tutunmak için doğdukları yerleri terk etmişler, sonra savaştan kaçan Suriyeliler gelmiş ve işte zalimlik de burada başlamış. Daha önce gelenler, daha sonra gelenleri taş ve sopalarla kovalamış ilçeden…

 

Torbalı’nın Pamukyazı mahallesinde yaşanan olayı Sözcü’den okumak lazım öncelikle. Oradan aktarmak lazım, bilinçaltımıza Suriyeli düşmanlığını sık sık yaptığı haberlerle, yazarlarının yorumlarıyla sürekli işleyen bir gazete Sözcü. Şöyle diyor Sözcü’deki tarafsız haber! “Önce işimizi aldılar elimizden. Sonra hırsızlık yaparak malımızı aldılar. Mezarlıkta cinsel ilişki yaşayarak huzurumuzu bozdular. En sonunda da canımızı almaya çalıştılar” diye konuştu. Baştan sona ırkçılık ve Suriyeli mülteci düşmanlığı pompalayan ve bir gece orada yaşayan Suriyelilerin apar topar kovulmasını haklı çıkaran haberleri okuyup sessizce seyrediyoruz işte.

 

Bu olayda en acı veren ne biliyor musunuz? Sürenle, sürülenler aynı sınıftan ve aynı ekmeğin kavgasını veriyor. Bir şekilde hayata tutunmaya, kök salmaya çalışıyorlar. Vatanları ellerinden çalınan Suriyeli mültecileri, yaşadıkları zor şartların sorumlusu olarak gören ve onları kovarak rahatlayan Pamukyazı sakinlerinin unuttuğu bir şey var: Zenginlerin kurguladıkları vahşi bir oyunun mağdurudur kovan da, kovalanan da…

 

Siz hiç zenginlerin birbirileriyle ölümüne kavga ettiklerine tanık oldunuz mu? Onlar, insanlık tarihi boyunca hükmettiklerini birbirleriyle dövüştürerek, öldürerek ve öldürterek siyaset yaparlar. Sonra da insanlık dersi verirler. Büyük abi ABD’nin Esad’ın sarin gazı atmasından sonra iktidar mevzilerine birkaç füze fırlatarak dünyanın vicdanını rahatlatma adına… Suriye’de altı yıldır süren savaş boyunca 500 bine yakın insan öldü. Bunların 17 bine yakını çocuk. Milyonlarca Suriyeli yaşadıkları toprakları, evlerini terk etti. Üç milyonu geçen Suriyeli mülteci ülkemizde yaşama tutunmaya çalışıyor. Avrupa ülkelerine gitmek isteyen bazı mültecilere Ege, Akdeniz mezar oldu.  Nasıl bir ekonomisi varsa Suriye’nin, sürekli silahlar alınıyor.  O alınan silahlar ölüm kusuyor, bomba, mermi, sarin gazı. İnsanlığın ürettiği yalanlar arasında tek bir gerçek var; ölüm. İşte o, yalan söylemiyor.

 

İşte bu silahları satarak, sahada test ettiren zengin ülkeler, iktidar mücadelelerini Suriye halkının ölümleri üzerinden birbirleriyle siyaset yapıyor. Şu anda Rusya ile ABD’nin yaptığı gibi. İdlip’teki gibi iş şirazesinden çıkınca birkaç füze fırlatılıyor iktidar mevzilerine. Kapitalizmin en çok kar getiren üretimi savaşın sürdürülebilir olması için gerekli bu füzeler. Bütün bunlar yaşanırken aynı yaşama tutunmaya çalışan yoksullardan eski geleni, yeni geleni taş ve sopalarla kovalıyor bir şafak vakti. Bizlere de kendi irademizle yazmadığımız hayatın izleyicisi olmak düşüyor. Vicdan ve vicdansızlığımızla baş başa kalarak…   

- Advertisment -