Ana SayfaYazarlarTürkiye’nin ‘’Mesut’’ halleri…

Türkiye’nin ‘’Mesut’’ halleri…

 

Yukarıdaki fotoğrafta atılan manşete atfen “İnsanlığın bittiği yer “ diyerek, afili bir o kadar da hamasi laf etmeyeceğim. Aksine giderek kötülükten beslenen insanlığımızın halleri bu…

 

Bu manşeti atanlar kendi kişisel hayatlarında sevgi kelebekleri olabilirler pekala. Hayatta fakirlere yardım da yapmışlardır, hatta parası olan hayrat için çeşme de yaptırmıştır. Mesele bu manşeti atanların kalplerinin iyi ya da kötü olması değil. Keşke bu kadar basit olsaydı. ‘Linç’  kültürünün ata sporu haline geldiği bir zamanda bu manşeti atanlara verip veriştirip, kendi vicdanımızı da aklamış olurduk.  ‘Yananistan’ diye manşet atanlar, ne kadar kötülük dolu olurlarsa olsunlar, bunu atamazlardı… Yemezdi.  Bunun toplumun en az bir bölümünde karşılık bulacağını biliyorlar, o yüzdendir bu pervasızlık ve kötülüğün giderek alenileşmesi… Kötülüğün erdem haline geldiği sosyal medyada Yunanistan’da çıkan yangınla ilgili insanların deniz yoluyla kurtarılmasını “İkinci kez denize döküldüler…” gibi insanlıktan ve vicdandan yoksun ifadelerden bahsetmek istemiyorum bile…

 

Alman ve dünya futbolunun son yıllardaki en önemli yıldızlarından biri olan Türk asıllı Mesut Özil, bir manifesto gibi açıklamayla Alman Milli Takımı’nı bıraktı. Özil’in yaptığı açıklama takımı bırakmaktan daha fazla şey ifade ediyordu. Almanya’da doğup büyüdüğü halde kökenleri nedeniyle ırkçılığa maruz kaldığını açıklamasında belirten Özil, “Kazanınca Alman, kaybedince göçmeniz” diyerek noktayı koydu…

 

Mesut’un açıklaması giderek artan milliyetçilik ve ırkçılık dalgasına kapılan Almanya özelinde bütün Avrupa’yı sarstı. Almanya’da aşırı milliyetçiler dışında Mesut’a destek tepkileri çoğaldı. Almanya, bu durumu kendi içinde bütün sosyolojik nedenleriyle tartışırken, biz ise kolay olanı seçtik. Dünyanın ülkemiz için döndüğüne inandırıldığımız için,  Mesut’u kahramanlaştırıp, “ Bakın işte ırkçı ve kötü Avrupa” diyerek işin içinden çıktık. Aynı Mesut’u doğup büyüdüğü, eğitimini ve kültürünü aldığı Alman Milli Takımı’nı seçtiği için nerdeyse ‘hain’ ilan ettiğimizi unutarak…

 

Son Dünya Kupası’nı kazanan Fransa’nın 23 kişilik kadrosunun 12’sini göçmen ailelerinden oluşan Afrika kökenli futbolcuların oluşturduğunu; ha keza kupada çok iyi maçlar çıkaran Belçika ve İngiltere’nin kadrosundaki oyuncuların önemli bir bölümünün göçmen ailelerin çocuklarından oluştuğunu da ekleyelim… Avrupa, bir yandan yükselişe geçen ‘Ari ırk’ tartışmalarını yaşarken, diğer yandan göçmen ailelerinin çocuklarının kendilerine kattığı artı değeri konuşuyor. Mesut’un yaptığı açıklamayla iyice su yüzüne çıkan bu gerçekle yüzleşmeye başladılar bile.

 

Kendimizle, toplumumuzla yüzleşmeyi hiç sevmediğimiz için olsa gerek, başka ırklara karşı duyduğumuz ‘nefreti‘ hep görmezden geldik. Mesela Türk futbolunun en önemli yıldızlarından olan Emre Belözoğlu’nun İngiltere’de ‘ırkçılık’ yaptığı için, aforoz edildiğini, kaçarak geldiği ülkemizde Trabzonsporlu oyuncuya yine ‘ırkçı’ söylemlerde bulunduğunu görmezden geldiğimiz gibi… 

 

Ağustos’ta başlayacak ligimize bu yıl ‘’Lefter Küçükandonyadis’’in adı verildi. Güzel de oldu, şık durdu ligimize Fenerbahçe ve Milli Takımı’mızın efsanesinin adı… Ligin adı konur konmaz şöyle bir twit atıldı: ‘’Ligimize bir Rum adı, yazık’’. Kendisini ‘ırkı’ gereği bu ülkenin esas oğlanı gören bu twitin sahibi arkadaş, bedelli askerlik için de hararetli bir kampanya yürütmeyi ihmal etmiyordu bir yandan. ‘Rum’ diye aşağıladığı efsane ise bu ülke için, dört yıl askerlik yaptığı gibi 50 kez giydiği milli forma altında 23 gol atarak adını futbol tarihine yazdırmıştı.  Lefter’e yapılan ilk kötülük değildi bu… 6-7 Eylül olaylarında, Büyükada’daki evi mahalleden tanıdığı insanlar tarafından taşlanmış, evinin camları kırılmıştı. Büyük usta sabaha kadar elinde silahla bekleyerek canını kurtarmıştı. ‘’Yerli ve Milli’’ duruşun moda olduğu günümüz Türkiye’sinde Lefter mi daha yerli milli yoksa bu nefret twitlerini atan mı?  

 

Bu ülkede binlerce yıl önce yaşayan, medeniyetler kuran kadim ırkları “nefret” duygusuyla yerlerinden yurtlarından ettiğimizi unutuyoruz. Çünkü unutmak ‘pir ü pak’ bir şekilde yaşamak için işimize geliyor. Sadece unutmakla kalmıyor, nefreti de büyütüyoruz. Geçmişi yüzleşmeden, unutarak yaşamayı beceriyoruz belki. Ya son yıllarda yaşadıklarımıza ne demeli? Savaştan kaçıp, ülkemize sığınan milyonlarca Suriyeli mülteciye duyduğumuz öfke, bütün kötülükleri onlara yükleme hallerimiz, Avrupalı ırkçılardan farklı mı? Seçimlerde, iktidara gelirlerse ilk işlerinin Suriyeli mültecileri ülkelerine göndereceğini söyleyen politikacılar, toplumun bir kesiminden alkış almadı mı?

 

Hal böyleyken, aynı kültür kuşağının ve coğrafyanın içinde yaşarken Ege’nin karşı kıyısında yaşanan yangın felaketinde, 80 insanın ölümüne sevinç manşetleri atılabiliyor bu ülkede. Kendimizle, geçmişimizle toplum olarak yüzleşebilseydik eğer, ne kadar kötü niyetli olursa olsun o kişilerin aklına dahi gelmezdi. Böyle manşetlerin atılabildiği, atıldığı bir ülkede Mesut olayının da sağlıklı düşünülebileceğine inanmıyorum. Biz Mesut’un çıkışını ‘ırkçılığa’ karşı olduğumuz için değil, işimize geldiği için ve kullanışlı bulduğumuz için sevdik. ‘Komşu’’daki yangının ardından görünen o ki; bir süre daha üzerinde tepinip, Avrupa’ya ve başka ırklara nefretimizi çoğaltarak yaşamaya devam edeceğiz…  Memlekette gördüğüm Mesut halleri bu. Umarım tersi olur ve biz de toplum olarak kendimizle yüzleşmeye başlayabiliriz…

 

 

 

- Advertisment -