Ana SayfaYazarlarSüre bitti!

Süre bitti!

 

Yeni Şafak Gazetesi’nin bugünkü “Küresel medya kuşatması” manşeti medyamızın halini ve ahvalini özetliyor. Gerçi onlar bu manşeti atarken her zamanki gibi ‘Komplo teorilerine’ başvurmuşlar ama bu haberi yazı işleri masasında tartışırken kendilerine şu soruyu sordular mı emin değilim… ‘Neden küresel sermayenin yayınları Türkiye’de ilgi görüyor? Ya da böyle bir ihtiyaç mı var?’ İktidarın "Yerli ve milli bir medya yaratacağız’’ diye konvansiyonel medyanın neredeyse tamamını ele geçirirken insanların haber alma hakkının gasp edilmesinden kaynaklanmasın bu? Oluşturulan bu ‘Yeni Medya’ düzeninde neredeyse haberin kendisine ulaşabilmek "gerçeği’’ öğrenmek için iğneyle bile kuyu kazmanın fayda etmediği duruma gelmemizden kaynaklanıyor olmasın sakın?

 

‘Milli ve yerli medya’ yaratmak adına onca ihaleden alınan paralar bu mecralara aktarılırken medya kuruluşların sahipleri değiştirilirken, yaratıla yaratıla küresel sermayenin boşluk bulduğu ve ‘’Sadece haber yapacağız’’ diye yola çıktığı bir medya düzeni oluştu. Küresel sermayenin Türkiye’de art arda haber siteleri açmasının birinci nedeni böyle bir boşluk olmasıdır. Bu ülkede yaşayan insanların haberi en saf haliyle almaya hakkının olması ve böyle bir ihtiyacın duyulmasıdır. İktidar, kendi medya düzenini yaratmak isterken, yabancı sitelerin ‘’itibar’’ gördüğü bir medya düzeni kurdu. Aslında kendi eliyle küresel bir medya düzeni yarattı. Gülelim mi ağlayalım mı bilemedim. Geçmiş olsun…

 

Dün gece CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu'nu konuk ettiği ‘Tarafsız Bölge’ programını izledim. Tabii ki Hakan’dan Hürriyet grubunun el değiştirmesinden sonra ‘’tarafsız’’ bir yayın beklemiyordum. Ama bu kadarını da beklemiyordum, en azından Hakan’da gazetecilik adına bir şeyler kalmıştır, diye düşünüyordum. Kalmamış, şaşırdım açıkçası. Sonra da bu ülkede şaşırabileceğime şaşırdım, o da ayrı bir mevzu…

 

Ekrem İmamoğlu’nun karşısına Binali Yıldırım çıksaydı ve soruları sorsaydı program daha ‘’tarafsız’’ olurdu sanırım. Sahibini, sahibinden sahiplenmek ve onun için kendini paralamak kervanına Ahmet Hakan da katıldı. Üst noktayı koydu diyerek, programdaki ayrıntılara geçelim. Öncelikle Ahmet Hakan’ın soruları karşısında İmamoğlu, ezilmediği gibi kıvrak zekâsıyla inanılmaz sakin ve güzel cevaplar verdi. İmamoğlu konuştukça Ahmet Hakan’a baktım, program başladığında o üst perdeden konuşan, konuğunu sıkıştırmaya çalışan kişi gitmiş, yerine Franz Kafka’nın ‘Dönüşüm’ romanındaki karakter gelmişti…

 

Hele bir Yunanlılık-Rumluk meselesi var ki evlere şenlik. İmamoğlu ısrarla ailesinin Trabzon’da tanındığını yedi sülalesini sayabileceğini söyleyerek böyle bir iddiayı ‘’komik’’ bulduğunu söyleye dursun; Ahmet Hakan ısrarla Yunanistan’da çıktığı iddia edilen bir siteden yola çıkarak ‘’Yunan’’ iddiasına niye cevap vermediğini soruyordu. Aklınca oradan yürüyecekti, iki kere ayıp. Birincisi böyle bir iddiadan Rumlar kötüdür gibi bir algı çıkarılacak ki, bu her şeyden önce bu ülkede yaşayan etnik kimliklere bu ülkenin vatandaşlarına ayıp. Hani hepimiz T.C’nin eşit vatandaşıydık? İkincisi ise adam kimliğini sülalesini açıklıyor, neden böyle bir iddiayla zamanını israf etsin…

 

Bu Rumluk meselesine bir parantez açmak istiyorum. (Bundan birkaç yıl önce rahmetli babamla kapının önünde konuşurken, “Biz nereden buraya geldik baba?” diye sordum. Babam önce ‘’Ne alaka’’ der gibi yüzüme baktı, sonra “Biz buraya Sibirya’dan göç ettik, Sibirya’nın Türk boylarındanız…” diyerek konuyu kapattı. Nâzım Hikmet’in şiirindeki “Dört nala gelip uzak Asya’dan, Akdeniz’e doğru bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim” dizesi aklıma geldi. ‘’Peki baba’’ deyip konuyu kapattım. Babam öyle diyorsa vardı bir bildiği… Rize’de yaşayanlar köylerin yeni adlarını söylemez, eski adlar geçerlidir. Mesela bizim köyün adı Apiça yeni adı ise Kocatepe’dir. Rizeli başka köyden birine Kocatepeli’yim desem bilmez ama Apiça’yı bilir. Bu bütün yerler için geçerlidir. Ben bu durumu ortaokul 2. sınıftayken öğrenmiştim. Bir coğrafya ödevi sırasında kütüphanede bulduğum bir kaynak Rize’nin Rumca’da dağ eteği anlamına geldiğini belirtmişti. Rize dağ eteğinde mi bilemem, yeni bir tartışma açmak da istemiyorum giden şehre bakar…

 

Rize’de çok kültürlü bir yapı var, Lazlar, Gürcüler vs… Çok kültürlü olmak bizim zenginliğimiz. Belki de o kıvrak zekâ, hayata espriyle bakmak oradan kaynaklanıyor. Vakti zamanında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atalarının Gürcü olduğu iddiaları ne kadar mesnetsiz ise Ekrem İmamoğlu’nun atalarına yapılan yakıştırmalar da o kadar mesnetsizdir. Özellikle başta Rize olmak üzere Karadeniz coğrafyasında yaşayanların bundan kaçmasını temenni ederim. Bir temenni işte…)

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan israfları anlatmak isteyen İmamoğlu’na Ahmet Hakan, ‘’Süre bitti’’ diye cevap verip programı şak diye kapattı. Böylece gazeteciliğin evrensel değerlerini değil de, yıllar içinde oluşturulan ve AKP seçmeninin bile yayınlarına inanmadığı ‘Yerli ve Milli Medya’ ilkelerinin gereğini yerine getirmiş oldu. Başa dönecek olursak; küresel sermayenin verdiği paralarla yapılan ve iktidarın gurur kaynağı olan dev projelerin kaynaklarıyla kendinize sizden daha çok sahiplenmiş gibi görünen ama inandırıcılığını yitiren bir medya yaratmış olabilirsiniz. Koca bir ülkenin haber almaktan doğan boşluğunu da o dev projelere para veren sermayenin sahipleri doldurur. Ancak Ahmet Hakan’ın İmamoğlu’na dediği gibi, bu yaratılan yeni medya düzeni için de ‘’Süre bitti’’ !                       

 

- Advertisment -