Ana SayfaYazarlar‘Vatan hainliği’

‘Vatan hainliği’

 

En son Cumhurbaşkanı Erdoğan kullandı: “Bazı iş adamlarının varlıklarını yurt dışına kaçırma gibi gayretlerinin olduğunu duyuyorum. Buradan sesleniyorum, önce kabinemize sesleniyorum, bunların hiçbirine çıkış için asla izin vermemelisiniz. Çünkü bu adımlar ihanet-i vataniyedir."

 

Neyse ki, her tarafa çekilebilecek olan bu açıklamaya Erdoğan bir gün sonra açıklık getirdi: “(…) dün (…) mal varlıklarını başka ülkelere kaçırmaya çalışanlar bulunduğunu söylemiştim. Bizim bu kazançları yurt dışına kaçırmak isteyenlere iyi gözle bakmayacağımızı söylemiştim. … Türkiye, serbest piyasa ekonomisine sahip bir ülkedir. 1989 yılından beri isteyen herkesin yurt dışına parasını çıkarma hakkı vardır, şüphesiz de devam etmektedir.”

 

‘Yerli ve milli’

 

Asıl üzerinde durmak istediğim konu, ülkemizde çok yaygın olarak kullanılan ve bazı gerilim dönemlerinde artış gösteren “vatana ihanet” suçlaması… Son dönemde, “yerli ve milli” rüzgarının her yeri sarmasıyla, bu suçlamanın dozu ve kapsama alanı genişlemeye başladı. Kafası atan, karşısındakini bu şekilde hedef haline getirmeyi alışkanlık edindi.

 

Vatan sevgisi, yurt sevgisi gibi kavramlar, metre ile ölçülebilir kavramlar değil. İyi niyetli, fedakar bir insan da, bir katil, bir hırsız da; vatanını “çok” sevebilir. İnsan, yaşadığı, doğup büyüdüğü toprakların hamuruyla, siyasi, sosyal ve psikolojik bir şekillenme içine girer. Aynı topraklarda yaşıyor olmak, kimseye başkası karşısında üstünlük sağlamaz. Bir ülkeye bağlı olmak(veya olduğunu iddia etmek), doğal bir insani reflekstir, kimseye fazla puan getirmez.

 

Vatan sevmek, yarıştırılamaz. Böyle bir yarışmanın kriterleri, yeryüzünde henüz icat edilmedi. Ölçüyü, “iyi ve yararlı yurttaş” olmak şeklinde koymak bile, daha anlaşılır ve anlamlı görünüyor.

 

Hrant Dink'in katili Ogün Samast, cinayeti vatanını sevdiği için işlediğini söyleyip, Türk bayrağı önünde resim çektirince, hepimizden daha fazla vatansever mi oluyor?

 

Meselelerin, “haklılık", “adillik", “hukuka ve adalete uygunluk", “geniş çoğunluğun yararı” gibi ölçülerle değerlendirilmesi, daha anlamlı. Her “yerli” olan doğru mudur? Yararlı mıdır? Hükümet de, bazen, yerli üreticinin haksız kazanç elde ettiğini, halkı pahalı ürünlere mahkum ettiğini düşünerek, “ithalat” yolunu tercih etmiyor mu?

 

En doğrusu, soyut kavramlarla bir ölçü koyma iddiası içine girmek yerine, evrensel ölçüleri tercih etmek… Hakka, hukuka, demokrasiye, özgürlüğe bakmak… Bu kriterlerden fazla uzaklaşmamak…

 

……..

 

İki kitap:

 

1. Vedii İlmen, Hatıralarım, Yaba yayınları

2. Richard Tillinghast, İstanbul’un Tarihi, Kültürü ve Yaşamı, Mayakitap

- Advertisment -