Ana SayfaYazarlarİsrail seçimleri: Netanyahu’nun “beka” mücadelesi

İsrail seçimleri: Netanyahu’nun “beka” mücadelesi

 

6-7 Nisan 2019] Bu yazım Serbestiyet’te 8 Nisan’da çıkacak. Ertesi gün, yani 9 Nisan Salı günü, İsrail’de genel seçimler yapılacak. İttifakların çarpışması ve “beka” fikriyatı açısından, Türkiye ile belki biçimsel ve yüzeysel, belki kimilerine daha anlamlı gelebilecek bazı benzerlikler arzediyor.

 

Benjamin (Binyamin) Netanyahu, önce 1996-1999 arasında, sonra 2009’dan bu yana iktidarda. Hepsi 13 yıl ediyor. İsrail’in kurucusu sayılan David Ben-Gurion ise 1948-54 ve 1955-63’te toplam 14 yıl başbakanlıkta bulunmuştu. Netanyahu bu sefer de kazanırsa, İsrail’in en uzun süre görev yapan başbakanı olarak Ben-Gurion gibi efsanevî bir ismi dahi geride bırakıyor olacak.

 

Agresif kişiliğiyle uluslararası arenada çok tepki toplayan; bu arada, tümüyle bir nefret ve istiskal objesi halindeki Donald Trump ile de çok özel bir ilişki peydahlayan; en son, İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği Golan Tepelerinin artık İsrail toprağı olarak tanınması gerektiğini ve nitekim ABD’nin bu adımı resmen attığını söyleyen Trump’ı, Tanrının insanlığa en büyük hediyesi olarak göklere çıkaran Netanyahu… İsrail’in iç politikasında ise dayanıklılığı ve usta pazarlıkçılığı ile ünlü. Buna rağmen, 9 Nisan seçimleri onun için muhtemelen çok zor geçecek. Bu sefer, birincisi, hakkında ciddî yolsuzluk soruşturmaları mevcut. İsrail tuhaf ve çelişkili bir ülke. Bir yandan, ırkçı, saldırgan ve emperyalist. Diğer yandan, kendi içinde, daha doğrusu özellikle Yahudi vatandaşları nezdinde diyelim, güçlü bir demokrasisi de mevcut. O ölçek veya seviyede hukuk devleti işliyor ve işlemesi önlenemiyor. (Tarihte bu demokrasi-ve-emperyalizm içiçeliğinin daha çok örneği mevcut.) Bu bakımdan, İsrail başsavcısının üç ayrı yolsuzluk dâvâsında Netanyahu aleyhinde iddianame düzenleme kararını vermesi ciddî bir gelişme kabul ediliyor. 

 

İkincisi, liderliğini yaptığı Likud partisinin karşısında yeni bir merkez-sağ rakip var: (adını İsrail bayrağının renklerinden alan) Mavi-Beyaz ittifakı. Başını, 2011-2015 arasında İsrail genelkurmay başkanı olan Benny Gantz çekiyor ve Moshe Yaalon ile Gabi Ashkenazi’nin şahsında, iki eski genelkurmay başkanının daha desteğini almış bulunuyor. Gantz İsrail siyasetine yeni bir üslûp kazandırmayı ve Netanyahu’nun “kutuplaştırıcı söylemi”ne (bu ilginç ifade, Gantz’ın kendi deyimi) son vermeyi vaat ediyor. Mavi-Beyaz ittifakını, merkezci Yesh Atid partisinin lideri Yair Lapid tamamlamakta. Geçmişte çok kısa bir süre maliye bakanlığı da yapan Lapid, halen popüler  bir televizyon yorumcusu. Yani sivil bir kişilik. Ama tabii Mavi-Beyaz ittifakını asıl belirleyen, üç eski başkomutanın varlığı. Askerler arazideki realitelere daha mı vakıf, nedir? Öyle veya böyle, Itzhak (İzak) Rabin’den bu yana İsrail’in en üst düzey “kurulu düzen” (establishment) politikacıları içinde görece barış ve uzlaşma yanlıları daha çok ordu içinden çıkıyor. Ve tabii onları “güvenlik” hassasiyeti göstermemekle suçlamak çok zorlaşıyor.

 

Buna rağmen ve kamuoyu yoklamalarında Mavi-Beyaz ittifakının giderek yükselmesine karşın, Netanyahu “beka” kartını sonuna kadar oynayacağa benziyor. İster başbakan sıfatıyla, ister seçim konuşmalarıyla, İsrail’i korkunç bir dış düşmanlar çemberince kuşatılmış olarak resmediyor: İran, Lübnan’da üslenen Şii Hizbulllah hareketi, Gazze Şeridi’ne hâkim olan İslâmcı Hamas örgütü. Bu tehditlere karşı kendisini İsrail’in güvenliğini sağlama ve uluslararası ilişkilerine doğru yön verme kabiliyetine sahip biricik aday olarak sunuyor. Daha önce “iki devlet” çözümünü benimsemişken, şimdi bu tutumundan vazgeçiyor; rakiplerini, İsrail için “hayatî bir tehlike” diye nitelediği bir Filistin devletinin varlığına izin verecek olmakla suçluyor. Ben bu satırları yazarken, kazandığı takdirde Batı Şeria’daki bütün yasadışı Yahudi yerleşimcilerinin oturduğu arazileri de ilhak edeceği haberi geldi. O topraklarda 400,000 Yahudi yerleşmcinin yanısıra 2.5 milyon Filistinli yaşıyor.    

  

                                                                  *          *          *

 

Gelgelelim, milliyetçilik yarışında habire el yükseltmek sırf Netanyahu’ya özgü bir hastalık değil. İsrail’in genel havası böyle. Zira hemen bütün adaylar hamaset yarışlarında. Benny Gantz’ın seçim posterlerinde, kaç Filistinli militanı öldürttüğü ve 2014 Gazze çarpışmalarından yıkım sahneleri geniş yer tutuyor. Sağ seçmeni Netanyahu’dan çekip almak uğruna, Gantz da İran ve Filistin konusunda şahin kesiliyor. “İki devlet” çözümünü ağzına almıyor ve Batı Şeria’daki işgal bölgesinden tek taraflı çekilmeyi reddediyor. Tersine, oradaki yasadışı Yahudi yerleşimlerini ordunun koruması altına almayı öneriyor. Yair Lapid de geçmişte savunduğu “iki devlet” formülünü şimdilerde ağzuna almıyor. Mavi-Beyaz ittifakı seçimlerden sonra hükümet kurabilecekse bu uğurda İsrail’in Arap partilerinin desteğine muhtaç kalabilir. Ama Lapid söz konusu Arap partileriyle ittifakı şimdiden kesinlikle reddediyor (ki bu da insana ister istemez, CHP’nin “yan cebime koy” tarzı Kürt politikasını hatırlatıyor). İşçi Partisi’nin (ancak sürpriz yapabilir diye bakılan) adayı Avi Gabbay bile, 2017’de liderlik konumuna yükseldiğinden bu yana, gene hep aynı sağ seçmen faktörü yüzünden Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinin boşaltılması tasavvurunu kesinlikle reddediyor ve solu (Netanyahu’dan ödünç aldığı bir ifadeyle) “Yahudi olmanın anlamını unutmak”la suçluyor. Ancak şimdi, bu seçim kampanyası sırasında, şahinlik gösterilerini biraz hafifletip, “askerden arındırılmış bir Filistin devleti” formülüyle birlikte Batı Şeria için üç adımdan oluşacak bir “ayrışma planı”nı da gündeme getiriyor.

 

Siyasî yelpazenin öbür ucunda, Yeni Sağ partisinin ortak kurucuları (eski eğitim bakanı) Naftali Bennett ile (eski adalet bakanı) Ayelet Shaked’in tutumları ise kolay kolay telâffuz edilebilir gibi değil. Bunlar şahinlerin şahini. Bennett Netanyahu’yu Gazze’den İsrail topraklarına yapılan roket saldırılarına yeterince sert karşılık vermemekle suçluyor. Yeni Sağ kazandığı takdirde Hamas’ı “havadan ezme”yi, grubun liderlerini “hedef gözeten suikastler” ile (aynen böyle) birer birer öldürmeyi ve Gazze’yi “kalıcı biçimde silâhsızlandırmayı” öngörüyor. Shaked ise daha adalet bakanlığı döneminde İsrail’in Yüksek Mahkeme’sinden şikâyetçiydi. Fazla liberal buluyor, sürekli daha muhafazakâr yargıçlar tâyin ediyor ve hükümet kararlarına müdahalesini önlemenin zorunlu olduğundan söz ediyordu. Şimdi, Yeni Sağ kazandığı takdirde, Yüksek Mahkeme’nin iptal ettiği yasaları parlamentonun yeniden ve bu sefer geri döndürülmez biçimde geçirme yetkisine sahip olmasını savunuyor. Zehut partisinin lideri ve adayı Moshe Feiglin ise ultra-liberal ve ultra-milliyetçi görüşlerin benzersiz bir karışımı. Bir yandan, son derece laissez-faire’ci. Marihuanayı yasallaştırmak, bakanlık sayısını azaltmak, devlet okullarını kaldırıp özel okulların öğrenim ücretine mahsuben “vesika” dağıtmak, evliliklerin Hahambaşılık nezdinde kaydettirilmesine son vermek, insanların (eşcinsleri dahil) istedikleriyle evlenmelerini serbest bırakmak, hattâ zorunlu askerliği de ilga etmekten yana. Öte yandan, Oslo Anlaşmalarının feshini, Batı Şeria’nın ilhakını, İsrail hükümetinin Doğu Kudüs’e taşınmasını… ve Haremü’l-Şerif’e (yani Kubbetü’s-Sahra ve Mescid-Aksa’nın yanıbaşına) bir sinagog yapılmasını savunuyor.

 

                                                                    *          *          *

 

Fakat gene de İsrail seçim kampanyasının en sansasyonel olayını Ayelet Shaked’e borçlu olduğumuz söylenebilir (bkz yukarıdaki başlık resmi). Mart ortalarında sosyal medya aracıyla yayılan siyah-beyaz bir reklam videosunda, (isteyen şu sözlerimi seksist bulsun, umurumda değil) zaten dünyanın en güzel faşisti olduğundan kuşku duymamamız gereken Bayan Shaked, son derece lüks bir apartman dairesi içinde, bir parfüm modeli kılığı ve havasında yürüyor; arka planda yumuşak bir piyano çalıyor; bu arada bir kadın sesi, İbranice “adalet reformu… kuvvetler ayırımı… Yüksek Mahkeme’yi frenlemek” gibi sözcükler fısıldıyor. Shaked geliyor ve hayli pahalı olduğu izlenimini veren bir FASCISM  (Faşizm) parfümünü alıp üzerine bol bol sıkıyor… Sonra da “Doğrusu bana demokrasi gibi kokuyor” cümlesini sarfediyor.      

 

 

- Advertisment -