Ana SayfaYazarlarRuhumuzdaki şeytan (16) Bitebilir mi? Bitecek mi? Bitiyor mu?

Ruhumuzdaki şeytan (16) Bitebilir mi? Bitecek mi? Bitiyor mu?

 

[23 Temmuz 2019] Tarihsel trajedilerin makro planı ile mikro planı arasında çok fark var. Ormanın bütünü ile tek tek ağaçlar meselesi. Uzaktan, kuşbakışı baktığında, “büyük tablo” iyimserliğe daha yatkın. Zulümler, faşizmler, haksızlıklar, diktatörlükler er ya da geç sona eriyor. Ama gelin de bunu, 29 yıl Stalin’le, 22 yıl Mussolini’yle ya da 12 yıl Hitler’le yaşayanlara anlatın. Holokost ya da Nihaî Çözüm, alt tarafı üç yıl sürdü… ve 6 milyon Yahudinin canını aldı. O sırada Auschwitz’de olsaydınız, bir gün, tek bir gün, size kaç asır gibi gelirdi acaba?

 

Cadı avları için de bunlar aynen geçerli. Bir yönüyle, binlerce insan hem de korkunç işkencelerle, birçoğu diri diri yakılmak suretiyle öldürülüyor 16. ve 17. yüzyıllarda. Diğer yönüyle, bu çılgınlık nöbetleri hiç olmazsa modernite öncesinde asla toplumun tamamını kucaklayamıyor. Zaman zaman ve dağınık coğrafyalarda, küçük ve yerel ölçekte gerçekleşiyor. Ve olaylar sürerken dahi soğukkanlı, aklı başında itirazlar hiç eksik olmuyor.

 

1692-1693 yıllarının Salem cadı yargılamaları, Amerika’nın henüz İngiliz kolonisi olduğu dönemde patlak veren belki en kötü kitlesel isteri vakası kabul ediliyor. Beş on küçük kızın, tuhaf tıbbî sendromlar peydahlayıp kendilerinden daha yaşlı kadınları büyücülükle suçlamasıyla başlıyor. Yayılıyor ve 200 kişinin yargılanmasına yol açıyor; içlerinden 19’unu idam sehpasına götürüyor. Ancak doğurduğu tepkiler de çok büyük. Bazı tarihçilere göre, Amerikan demokrasisinin gelişmesinde önemli rol oynuyor. “Teokrasi, Salem cadı avı kayasına toslayıp parçalandı” deniyor.

 

Belki bu yüzdendir ki, Salem’den 250 küsur yıl sonra, Soğuk Savaşın doruğunda bile Joseph McCarthy, ciddî medyayı ve dolayısıyla geniş kamuoyunu toptan sürükleyemiyor peşinden. Rastgele suçlananlar hakkındaki temelsiz mahkeme kararları daha sonra geçersiz sayılıyor. O furyada çıkartılan bazı yasaların anayasaya aykırılığı saptanıyor. İşten çıkarmalar kanunsuz bulunuyor. Gayriresmî kara listeler gibi hukuk dışı yöntemler gözden düşüyor. 2 Aralık 1954 tarihinde ABD Senatosu, 22’ye karşı 65 oyla McCarthy’yi “Senatoyu küçük düşürmeye ve onursuzlaştırmaya yatkın davranışlar”dan sorumlu tutmaya karar veriyor.

 

Türkiye’de de yakın zamanda benzer bir uyanış, durulma ve sükûnete avdet yaşayacak mıyız acaba? Bir yandan, yargının ve son yıllarda hep yargının tetikleyicisi rolünü oynayan medyanın halini düşündüğümde, mevcut davranış biçimlerinin hızla ve toptan tersyüz edilmesi çok zor geliyor doğrusu. Diğer yandan, yelkenlerinin artık eskisi gibi rüzgâr tutmadığını da görmeden edemiyorum. AYM genel kurulunun 26 Temmuz toplantısına üç gün kaldı. Adalet Bakanlığı’nın “o günkü koşullar içinde düşünülmeli” savunması çok zayıf. Sanıkların ne söylediği ve ne söylemediğini tartışmıyor. Sadece devletin tehdit altında olduğu gerekçesinin ardına saklanıyor. Yani kâh Kamu Selâmeti Komitesi’ni kurup yöneten Robespierre ve Saint-Just’lerin (mealen) “şimdi devrimci yönetim zamanı” yaklaşımının, kâh Leninist “proletarya diktatörlüğü” teorisinin cılız ve anakronistik bir tekrarının ötesine geçemiyor.

 

AYM hak verir mi ki siyasal bekacılığın bu güya hukukî varyantına? Bir yıl üç aya mahkûm edilen Füsun Üstel’in iki buçuk ay yattıktan sonra 22 Temmuz’da tahliye edilmesi, bu yönde bir işaret olabilir. Hem derhal salıverme ve hem de infazın durdurulması kararını veren 33. Ağır Ceza Mahkemesi, herhalde gidişat hakkında bir fikir sahibi ki, “ileride telâfisi güç ve imkânsız bir duruma ve hükümlünün mağduriyetine neden olunmaması” gerekçesinin altını çiziyor.

 

Hilmi Yavuz’un Bayezid Paşa’sını düşündüm: “Gün akşamlıdır devletlim / elbet biz de ölürüz.” Serbestiyet’in Bianet’ten aktardığına göre, 5 Aralık 2017’den 6 Mayıs 2019’a kadar (ilk imzacıları itibariyle) “1128’ler bildirisi”nden 610 üniversite mensubu mahkemeye çıkmış. 190’ının dâvâsı sonuçlanmış ve hepsi 1 yıl 3 ay ile 3 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkûm olmuş. Şimdi dünya ve Türkiye kamuoyu bu fecî adaletsizliğin artık bitmesini umuyor, bekliyor.

 

 

 

 

- Advertisment -