Ana SayfaYazarlarMarksizm ve ahlâk (3) Görelilik, devrim(cilik), sınıf(sallık)

Marksizm ve ahlâk (3) Görelilik, devrim(cilik), sınıf(sallık)

 

[21 Temmuz 2018] Son yazımda belki eksik kaldı; Marksizmin felsefî vurgusu sürekli değişim üzerine. Değişim başsız ve sonsuz; evrende sürekli değişimden başka değişmeyen şey yok. Marksizm genel olarak değişimi zıtların (tez ve antitezin) çarpışmasıyla açıklıyor. Bu yaklaşım tarihe ve insan toplumlarına uygulandığında şu çelişmeleri öne çıkarıyor (geçen sefer anlattıklarımı biraaz genişletirsem): (a) ekonomik temelin, üretim tarzının kendi içinde, (yenilenen) üretici güçler ile (eskiyen) üretim ilişkileri arasındaki  çelişme; (b) bir bütün olarak (yenilenme sürecine giren) ekonomik temel (üretim tarzı) ile (hâlâ eskiyi temsil eden) üstyapılar arasındaki çelişme; (c) aşağıdan, ekonomiden gelen (yeni yükselen) sınıf/lar ile tepedeki iktidar sahibi (eski) sınıf/lar arasındaki çelişme. Alman İdeolojisi’ndeki (1846 başları), Komünist Manifesto’daki (1848), Gründrisse ya da Ekonomi Politiğin Eleştirisinin Temelleri’ndeki (1858), nihayet Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın ünlü Önsöz’ündeki (1859) çeşitli pasajları alıp birleştirdiğimizde, karşımıza böyle bir sentez çıkıyor.

 

Daha önceki yazılarım ile bunlardan derlenen kitaplarda defalarca dile getirdiğim bir fikri burada tekrar edeyim: Marx (ve Engels) burada çok sınırlı bir tarihsel tecrübe ve örnekler havuzuna bakıyor/lar. Önlerinde sadece iki büyük olay var: (yukarıda soldaki resimde, demir döküm atölyeleriyle görüntülenen) Sanayi Devrimi ve (yukarıda sağdaki resimde, “Bastille’in Zaptı” sahnesiyle görüntülenen) Fransız Devrimi. Evet, muazzam olaylar gerçekten. Ama sadece iki tane ve üstelik ikisi de zamandaş; ikisi de sadece kapitalist sanayi modernitesine geçiş eşiğiyle ilgili. Marx yukarıda özetlediğim “klasik” devrim modelini sadece bu iki büyük olayı teorileştirtirmeye, daha doğrusu aşırı-teorileştirmeye dayandırıyor. Sanayi Devrimi’nden, ekonomik gelişmenin yeni sosyal sınıflara, burjuvazi ve proletaryaya hayat vermesini alıyor. Fransız Devrimi’nden devrimci şiddeti, (mevcut, eskimiş) siyasal iktidarın büyük kitle eylemleriyle fethedilmesini alıyor.  İkisini birbirine monte ediyor ve modelini kuruyor.

 

Çeşitli boşluk ve temelsiz sıçramalar var tabii. Örneğin modernite ve kapitalizm öncesi devrimlere ilişkin hiçbir şey yok. Sınıf mücadelesi var bol bol — Roma’da plebler ve patriçiler; Spartaküs ve diğer köle isyanları; Ortaçağ köylü ayaklanmaları… Ama hiçbiri herhangi bir devrim olayına eklemlenmiyor. Marksizm ilkçağ, ortaçağ ve yeniçağ tarihinde “teknolojiyle başlayan değişimler sonucu aşağıdan, ekonomiden gelişerek gelen yeni sınıfların ayaklanıp iktidarı ele geçirmesi” diye özetlenebilecek dönüşümlere işaret edemiyor bir türlü. Dahası, Fransız Devrimini yapan sınıfın; haydi yapmaktan geçtim, faillerini (agents) siyaset sahnesine çıkaran sınıfın, Sanayi Devriminin yarattığı (yaratmakta olduğu) burjuvazi olduğunu gösteremiyor. Fransız Devrimi öncesi veya sırasında (a) Fransa’da bir burjuvazinin gerçekten mevcut olduğu ve (b) devrimin başlaması ve sürmesine herhangi bir anlamda bu burjuvazinin (ideolojisinin, çıkarlarının, programının vb) enerji verdiği … iddiaları, günümüzün ciddî akademik tarihçiliğinde hemen tamamen terkedildi. Yok, gösterilemiyor. Ampirik varlığı ispatlanamayan şeyler, ancak sübjektif inanç ve iman konusu olabilir. “Burjuva devrimi” kavramlaştırması da öyle. Bilginin değil paradigmanın bir icabı. At arabanın önüne koşuluyor. “Olmuş olması gerekir.” Dolayısıyla sadece, siyasete de bilim âlemine de iyice marjinalleşmiş küçük dogmatik çevrelerde yaşıyor.  

 

Fakat, 20. yüzyılın daha çok Batı sosyalizminden kaynaklanan çeşitli rafinman denemeleri (ekonomik determinizmi gevşetme çabaları, üstyapıların, devletin ve ideolojinin göreli özerkliği vurguları, sınıfsal indirgemecilik eleştirileri vb) de dahil olmak üzere, Marksist devrim teorisinin esasını, belkemiğini, kalıcı mirasını sınıfsal devirmecilik anlayışı — “aşağıdan yeni gelişen sınıfların” (= proletaryanın) “iktidardaki eski sınıfları” (burjuvaziyi) devirmesi gerektiği ve nitekim devireceği inancı oluşturmaya devam ediyor.

 

Buradan ahlâk soıununa döndüğümüzde, karşımıza (i) bütün diğer üstyapılar gibi ahlâkın da tarihsel göreliliği; (ii) ahlâkın sınıfsallığı; giderek (iii) ahlâkın particiliği veya partiselliği; (iv) ahlâkın hizipçiliği veya hizipselliği; (v) ahlâkın devletçiliği veya devletselliği gibi sorunlar çıkıyor. 

 

- Advertisment -