Ana SayfaYazarlarBir tatil sabahı

Bir tatil sabahı

 

23.4.2019] Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. 23 Nisan. Eskiden sırf ilkokullara tatildi. Şimdi herkesi ve herşeyi kapsadı. Üniversiteler dahil. Ben de bu sayede, sabah 9-14 arası toplam dört saat ders yapacağıma ve ardından çeşitli toplantılara gireceğime, evde biraz soluklanmaya çalışıyorum.

 

                                                       *          *          *

 

Türkiye ve dünya… Hayır, illâ ne kadar farklı oldukları değil, aynı zamanda ne kadar da benzeştikleri geçiyor aklımdan. Salonda televizyon açık. Bir Müge Anlı programı. Konya’nın bir kazasında, yaşlı bir karı-koca öldürülmüş, (güya) maskeli iki kişi tarafından. O sırada tek göz evlerinde onlarla birlikte olan kızları, (güya) saldırganlarla boğuşmuş ve sonra (güya) kaçmış; nasılsa onu hayatta bırakmışlar. O sırada oğullarından biri, karısı (yani maktullerin gelini) ile birlikte, kayınpederinin evinde yemekteymiş. İşin içinde bir mehir sorunu var. Öldürülen emekli zabıta memuru, oğlu ve gelini boşandıkları takdirde geline şu kadar (nafaka yerine) şu kadar mehir ödeyeceğine söz vermiş, senet doldurmuş. Genç adam ve karısı boşanmadığı halde, şimdi herkes bu mehrin peşinde. Anlaşılan, gelinin babası istiyor bu parayı. Belki kızı ve damadına baskı yapıyor; genç adam da babasıyla kavgalaşıyor nu yüzden, mehri ver/hayır vermem diye. O küçücük evde bir yerde saklı 120,000 TL olduğu rivayet ediliyor. Şimdi yok; bir türlü bulunamıyor. Bütün ifadeler, sürekli değişiyor. Ekranda da değişiyor, gözümüzün önünde. Azmettiren kim, azmettirilenler kim? Hepsi mi işin içinde? Son derece dar gelirli, küçücük bir alana hapsolmuş, çıkışsız insanların küçücük dünyası. Sonunda, üç kuruş uğruna aile içi cinayet işleniyor. En fazla 2000 lira emekli maaşıyla geçinen yaşlı çiftin hayatına mal oluyor. Jandarma çözüyor da, delil bulamıyor sanırım. Acaba o yüzden mi Müge Anlı’ya havale ediyorlar? Stüdyoda topluca oturduklarında, bunun bir tür mahkeme tuzağı olduğunu unutuyor; ısrarlı sorular karşısında birbirlerine giriyorlar nitekim. Karşılıklı bağırmaya, birbirlerini suçlamaya başlıyorlar. (Saatlerdir devam ediyor arkaplanda, ben bu satırları yazarken.)

 

Toplumumuzun bağırsakları, sathın  altındaki dünyası. 43 yıl öncesine dönüyorum. Bir telefon üzerine İstanbul’dan Ankara’ya gece treniyle, yer bulamayıp ayakta gitmiş, ama yetişememiştim babamın ölümüne. Hastanede, morga yönlendirilmiştim. O pırıl pırıl, bembeyaz, sanitize koridorlardan ikinci veya üçüncü bodruma indiğimde, bambaşkaydı girdiğim âlem. Loş, soğuk, kirli, siyah-gri. Her yer elektrik, ısıtma ve havalandırma tesisatıyla kaplı. Teller, kablolar, ince kalın borular. O da Nümune’nin gizli dünyası, alacakaranlığı, bağırsaklarıydı.

 

                                                              *          *          *

 

BBC’de ve New York Times’da geziniyorum bir yandan. Seçme olaylar. (1) Avusturya’da, iktidardaki muhafazakâr koalisyonun aşırı-sağcı ortağı Özgürlük Partisi’nden, bir belediye başkan yardımcısı, hem de Hitler’in doğum yeri olan Braunau am Inn ilçesinin belediye başkanı, “Şehir Faresi” diye öyle bir şiir yazmış ki, Şansölye Sebastian Kurz bile “iğrenç, insanlık dışı ve tepeden tırnağa ırkçı” diye kınamış; Özgürlük Partisi’nın bu şiiri reddettiğini açıklamasını talep etmiş. (2) Leica fotoğraf makineleri için hazırlanan bir reklam filminde, 1989 Tiananmen Meydanı gösterilerinin ve özellikle tek başına tankların karşısına dikilen “o adam”ın, bir Leica merceğinden verilmesi, Çin’in çok sıkı devlet sansürü altında tutulan (sadece 1989’un değil, 4 Haziran’a atıftır diye 46 ve 64 sayılarının dahi kullanılamadığı) Weibo web sitesini karıştırmış. Devlet taraftarları cidden, içten içe demokrasi yanlıları ise şaka yollu, Leica’nın yasaklanmasını talep etmiş. 42,000 yorum gelmiş… ama sadece 10 kadarı görülebilmekteymiş.

 

(3) Kuzey Kore’nin ulu önderi Kim Jong-un, Rusya’nın ulu önderi Putin ile buluşacakmış. (4) Sri Lanka hükümeti, ölü sayısının (şimdilik) 321’e ulaştığı ve yaralı sayısının 500’ü aştığı Paskalya kilise-otel bombalamalarından, National Thowheeth Jama’ath [Ulusal Tevhid Cemaati] adında küçük bir İslâmî (besbelli Selefî, cihadist) örgütü sorumlu tutmuş. (5) Öte yandan, anlaşılıyor ki Sri Lanka istihbarat servisleri aslında çok yakından izliyormuş bu grubu. Hattâ 11 Nisan’da hükümete, çok yakın zamanda eylem yapacakları konusunda ayrıntılı bir rapor da sunmuşlar. Tek tek bütün liderlerini, militanlarını, silâh depolarını, buluşma noktalarını bildirmişler. Ama hükümet hiçbir şey yapmamış. En ufak bir önlem almamış.

 

(6) Lyra McKee, 29 yaşında genç bir gazeteciydi. 18 Nisan  Perşembe gecesi, Londonderry’nin Creggan beldesindeki karışıklıkları izlerken, maskeli birinin arkadan rastgele açtığı ateşle başından vurulup öldürüldü. Şimdi “Yeni IRA” kazara vurduklarını ve çok üzgün olduklarını açıklayıp özür dilemiş. Kuzey İrlanda’daki yeni, aşırı-sol Saoradh partisi, gerektiğinde “devrimci şiddet” kullanılmasından yana. “Yeni IRA” ise Saoradh’i destekliyor. Peki, nedir veya kimdir bu “Yeni IRA”? 2011-2012 dolaylarında kurulduğu sanılıyor. 1997’de tesis edilen ve 22 yıldır süüren barışı tanımıyor. Tekrar silâhlı mücadeleye dönülmesini savunuyor, habire bunun yolunu açmaya, provoke etmeye uğraşıyor.

 

                                                                 *          *          *

 

Düşündüm. (1a) Türkiye’de politikacıların, müttefiklerinin şiddet ve nefret söylemini açıkça kınamaları söz konusu mu? (2a) Türkiye’de medya bize neyi gösteriyor, neyi göstermiyor? (3a) Türkiye neden bu ülke ve rejimlerden olabildiğince uzak durmalı? (4a) Yeni Zelanda’dan sonra bu diğer katliam Türkiye’de ne kadar yankı buldu? (5a) Türkiye’nin geçmişinde derin devletin böyle kaç saldırıya göz yummuş olabileceğinin hesabını tutan var mı?

 

(6a) Kompozisyon ödevi. “Haklı şiddet” saplantısından giderek, PKK ile “Yeni IRA”; PKK’nın geçmişte kazara öldürdükleri ile “Yeni IRA”nın kazara öldürdükleri; Türkiye’deki çözüm sürecinin çökertilmesi ile İrlanda’daki barışı çökertme çabaları arasında mukayeseli bir analiz kaleme alınız.

 

 

- Advertisment -