Ana SayfaYazarlarNormalleşmede iktidarın sorumluluğu

Normalleşmede iktidarın sorumluluğu

 

Yaşadığımız toplumsal yarılmanın kolay giderilebilir olmadığını; iktidarın tek taraflı jestleriyle sonuç alınamayacağını söyleyenler haksız değil. Türkiye; sosyolojik, kültürel, ekonomik cepheleri olan derin bir siyasal dönüşüm geçiriyor. Bu tür süreçler, kazananlarla kaybedenler arasında uçurumlar yaratır.

 

Üstelik sorun sadece “içeriye” ait de değil. Küresel düzeyde bir “medeniyet-kimlik” çatışması algısı tırmanıyor. İslami kimlik Batı kamuoyunda sadece oryantalist küçümsemelerin öznesi değil artık. Aynı zamanda huzuruna kastetmiş; terör üreten bir tehdit kaynağı. İslami pencereden bakıldığında da, Batıyı ayrımcı, ikiyüzlü, adaletsiz bir dünya olarak görenlerin inandırıcılığı artıyor… Bu küresel konjonktürün, içeride yaşadığımız kimlik kavgasının şiddetine katkıda bulunduğu tartışmasız.

 

Fakat bütün bunlar, “normalleşmenin” zorluklarını gösterir; gereksizliğini veya imkânsızlığını değil.

 

                                                                        ***

 

Siyasetçi-aydın-medya ayaklarıyla muhalif siyasi söylemin sistematik olarak “anomali alarmları” vermek üzerine kurulu olduğu doğru. En sert, en uç kavramlarla; tarihte görülmemiş bir felakete gidildiğinin, baskı-yozlaşma-çürüme içinde dibe vurulduğunun, toplumca ağır bir beka sorunuyla yüz yüze olduğumuzun sürekli, yüksek sesle anons edilmesinin “siyasi strateji” mertebesine dönüştüğüne tanık oluyoruz. Tipik bir şeytanlaştırma, düşmanlaştırma dili bu.

 

Fakat, normalleşme algısına izin vermemekte kararlı bu “kaos/korku/nefret” üretiminin yöneltildiği sosyolojik kesimlere etki açısından, iktidarın çaresiz ya da sorumluluk dışı olduğunu söyleyemeyiz. İktidar izlediği politika ve söylemlerle bu stratejinin etki alanını daraltabileceği gibi tersine de yol açabilir.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

- Advertisment -