Ana SayfaYazarlarOrtadoğu’da yeni stratejik eşik

Ortadoğu’da yeni stratejik eşik

 

ABD’nin Ortadoğu’da başarısız kalması ve siyaseten paralize olmasının altında tek bir neden yatıyor: ABD kendi hedefini ortaya koydu ama bunun gereğini yapmaktan kaçındı. Sebeplerini herkes biliyor. Obama’nın  Afganistan ve Irak sonrasında ABD askeri gücünü uzak bölgelerde kullanmama tercihi ve Başkanlığının süresinin bu yıl içinde dolması. Ama sebeplerin bilinmesi sonucu değiştirmiyor… Hatta tam aksi yönde bir etki yaratıyor. Çünkü ABD dış politikasının bu denli seçeneksiz hale geldiğini gören diğer aktörler çok daha cesur davranabiliyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar ABD’nin razı geleceğine inanıyor ve haklı çıkıyorlar.

 

ABD’nin IŞİD’in yok edilmesini neredeyse tek amaç olarak belirlemesi, bölgedeki ABD karşıtlarının eline önemli bir avantaj verdi. Esad-PYD/PKK-İran-Rusya ekseni hem IŞİD’e karşı olduklarını ilan ederek ABD’nin kendilerine müsamahakar davranmasını sağladılar, hem de IŞİD’in ortadan kalkmaması için her şeyi yaparak ABD’nin kendilerine mahkum olmasını garanti altına aldılar. Sonuçta IŞİD bölgenin en istikrarlı aktörlerinden biri haline geldi. Öyle ki artık çok saldırgan olması gerekmiyor. Nasıl olsa diğer aktörlere gizli veya açık anlaşmalarla kendi varlığını kabul ettirmiş durumda ve bir sonraki adımda masaya oturmayı bekliyor.

 

Dolayısıyla basit gerçek şu: ABD IŞİD’i tehdit ilan edip kendisini riske atmayacak bir strateji seçtiği andan itibaren, dolaylı yoldan da olsa IŞİD’in varlığını desteklemiş oldu. Bugün Ortadoğu’da IŞİD üzerinden bir analiz artık tümüyle anlamsız. Görünüşte herkesin karşı olduğu ama pratikte kimsenin karşı davranmadığı ya da uğraşmadığı bir örgütü merkeze alarak ‘tarafları’ saptayamazsınız.

 

Eğer mesele bu tablo ile sınırlı olsaydı, belki daha kabul edilebilir bir IŞİD hayali peşinden gidilebilir, bu örgütün de dönüşüm geçirerek Suriye ve Irak’ın bir bölümünde Sünni toplumu yönetme kapasitesi geliştirmesi teşvik edilebilirdi. Ama Suriye’de sorun giderek IŞİD olmaktan çıktı… IŞİD kendi sınırlarına razı bir noktaya giderken, Esad ve PYD/PKK sınır genişletme çabası içine girdiler ve bunun stratejik bir tercih olduğu da anlaşıldı. Bunun anlamı önümüzdeki dönemde Esad ve PYD/PKK’nın üreteceği insani trajedinin IŞİD’den daha fazla olma ihtimalinin hiç az olmamasıdır. Nitekim mülteci meselesinin esas sorumlusu IŞİD değil, diğer iki aktör…

 

Bu noktada ABD’nin Ortadoğu politikası açısından yeni bir baş ağrısı oluşuyor ve aynı anda yeni bir politik çizgi üretme zorunluluğu da ortaya çıkıyor. Çünkü mülteci meselesi orta vadede Avrupa’yı doğrudan tehdit etmekte ve ABD’nin bu kadim ortağının sesine kulak tıkaması mümkün değil. Dahası mülteci akımı ne kadar dikkatli olunsa da, radikalizmin Batıda yeniden üretilmesinin de zeminini yaratabilir ve bu da ABD için doğrudan bir tehdit oluşturur.

 

Sonuç olarak artık Batılılar için Ortadoğu analizinde kritik kelime IŞİD değil mülteciler olmak zorunda. Batı kimin yanında veya karşısında olmak gerektiğini saptamak için bölgedeki aktörlerin mülteci meselesinin hangi tarafında durduğuna bakmak durumunda. Mülteci sayısını artırmaya hevesli politikaları benimseyenlerin ABD’nin partneri olamayacağı ya da olmaması gerektiği herhalde açık. Bu ölçütün içinden bakıldığında belki IŞİD konusunda da doğru partnerlerin kimler olabileceği ya da olması gerektiği konusu akla gelebilir…

 

Merkeze IŞİD konduğunda ABD ve AB Ortadoğu’daki diğer aktörler arasında bir tür ‘hakem’ rolü oynayabiliyordu. Ama mülteciler söz konusu olduğunda ABD ve AB Ortadoğu’da artık bir ‘taraf’ ve gereğini yapmak zorunda.       

 

Not: Bu Daily Sabah’daki son yazım… Gazetelerin çoğulculuğu yaratmakta ve korumakta isteksiz olduğu, siyasetin uzantısı konumuna düşme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı şu dönemde, bu yol ayrımı da maalesef pek şaşırtıcı olmadı… 

 

- Advertisment -