Ana SayfaYazarlarAK Parti’nin kaderi...

AK Parti’nin kaderi…

 

Liderlerin çok güçlü olduğu siyasi hareketlerde liderin yönetim tarzı ister istemez söz konusu siyasetin kurumsal yapısını da etkileyecek, daha açık ifadeyle kurumsal yapının kültürü liderin zihniyetine uyum sağlayacak şekilde değişecektir. AK Parti deneyimi bu gerçeği inkar edilemez şekilde ortaya koydu… Erdoğan’ın partinin tek ve tartışmasız hakimi, idarecisi ve yönlendiricisi olduğu andan itibaren, çok kısa sürede hareketin tüm kurumsal unsurları onun niyeti ve söylemi etrafında yeni bir uyum çabası içine girmek durumunda kaldı. Dahası kurumların özerkliklerinden kendi rızaları ile vazgeçmeleri sonucu, kuralların anlamını yitirdiği, enformel ilişkilerin siyasi nüfuza dönüştürüldüğü bir dinamik ortaya çıktı.

 

Artık herkes Erdoğan’ın fikrini bilmek ve onun teyidini almak kaygısındaydı, çünkü onun bakışının ne olduğundan emin olmayı, sonrasında bir ‘ceza’ ile karşılaşmamayı garantilemek istiyorlardı. Öte yandan Erdoğan’ın ‘çevresi’ olarak adlandırılan enformel ilişki sahipleri ise, sanki her konuda liderin o anki bakışını bilircesine racon kesmeye eğilimliydiler… Erdoğan’a ulaşmak isteyenler bu raconu sorgulamaktan korkuyor, çünkü aradaki ‘çevre elemanını’ da kaybetmek, onu kendisine hasım kılmak istemiyordu.

 

                                                            ***

 

Reisçiler bu ortamda doğdular ve bazen Erdoğan’ın isteği ya da işaretiyle, bazen de onun niyetini kestirdikleri ölçüde kendi inisiyatifleriyle kamuoyu üzerinde etkili olmaya çalıştılar. Bunların bir bölümü kaderlerini lidere bağlamış militanlar, diğerleri ise reisçiliğin kariyer ürettiğinin bilincinde olan fırsatçılardı. Ne var ki kısa bir süre içinde iki grubu birbirinden ayırmak imkansız ve anlamsız hale geldi. Gücün merkezde tahkim süreci onları hem kariyerizmde hem militanlıkta aynılaştırdı.

 

AK Parti tabanı bu durumdan fazlasıyla şikayetçi oldu ve söz konusu rahatsızlık dillendirildi de… Temel itiraz reisçilerin ‘esasta’ AK Partili olmaması, bu yönde bir öncelikle davranmamasıydı. Siyasi hareketin hedef, ölçüt ya da kaygılarıyla ilişkisiz, tamamen bireysel bir fırsatçılığın siyasetini yapmaktaydılar. Öte yandan lider çevresinde üretilen korunmuş alanın cazibesi de inkar edilebilecek gibi değildi… Böylece kripto reisçiliğin ve ardından doğal bir geçişle kripto AK Partililiğin yolu açıldı ve sağ/sol milliyetçi kadro ve ‘sosyoloji’ kendisine iktidarın göbeğinde yer açma fırsatı yakaladı.

 

Bugün ortada yeni bir AK Parti var ama bu, üç yıl öncesinde kullanılan ‘yeni’ AK Parti vizyonunun tam aksi özelliklere sahip. Devletçi milliyetçiliği temel alan merkez sağ anlayış, AK Parti’yi de ‘ehlileştirmiş’ ve kendisine benzetmiş gözüküyor. Dava olarak söz konusu merkeziyetçilikle mücadele etmek üzere yola çıkmış olan bir siyasi hareket, şimdi geçmişte hedefe koyduğu sistemi savunmayı ‘dava’ haline getiriyor.

 

Siyasete girdiği andan itibaren Ergenekonculardan Gülencilere çok sayıda aktör AK Parti’ye zarar vermek için uğraşmış ama becerememişti. Görünen o ki şimdi bunu bizzat AK Parti ‘başarıyor’… Aynen laik kesimin bu ülkeyi yönetme fırsatını kötü kullanması gibi, bugün İslami muhafazakarlar da tarihin bahşettiği şansı boşa harcıyor, kendi geleceklerini karartacak şekilde israf ediyorlar.

 

                                                                          ***

 

Reisçilikle başlayan iç dönüşümün kripto AK Partililiğe uzanarak sahici dokuyu yaralaması, ortak aklı dumura uğratması ve pozitif enerjiyi emmesi hayal edilen bir sonuç değildi… Ama kısa vadeli hırs ve ihtiraslar uzun vadeli dönüşümcü hedeflerin önüne geçti.

 

Tarih fırsat verir… Kullanmak size kalmış… AK Parti bu fırsatı muhafazakar cemaatin siyasi olgunlaşması yönünde kullanabilirdi ama olmadı. Oysa herhalde bilinmesi gerekiyordu ki seviye kaybı ile gelen kısa dönemli zaferler, normalleşmenin değil, bizzat kendi camianı anormalleştirmenin yolunu açar ve gelecekte de bununla anılmak bir kader olur…  

- Advertisment -