Ana SayfaYazarlarYargılananın yargısı

Yargılananın yargısı

 

Türkiye’nin ne şekilde yönetileceğine dair tasavvurumuzu değiştirmek, parlamenter sistemden güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemine geçmek istiyoruz.

 

Bunu iki sebepten dolayı yapıyoruz. Birinci sebep, sistem değişikliğinin bir ihtiyaç haline gelmesi. Yani zaruriyet arz etmesi.

 

2007’de cumhurbaşkanı seçimi krizi çıktı. Krizi, halka cumhurbaşkanını seçme olanağı tanıyarak aşabildik. Ancak bu formül ikili bir erk yarattı. Birbirleriyle uyumlu oldukları için (veya sürece) problem çıkarmayan bu ikili erk, ileride çok ciddi kriz ve savrulmalara neden olabilecekti.

 

İkinci sebep, daha iyi şartlar yaratacak bir beklenti oluşturması. Çünkü başkanlık sistemi sayesinde vesayetler ve krizler dönemini geride bırakacağımızı; daha kaliteli, daha hızlı, daha istikrarlı yönetileceğimizi düşünüyoruz.

 

Bu perspektiften baktığımızda, vesayet esasına göre dizayn edilen mevcut sistem “yargılanan” konumunda. Çünkü verili sistemi koalisyonlarla, krizlerle, istikrarsızlıkla, savrulmalarla, hızlı ve rasyonel olmayan bürokratik yönetim organizasyonlarıyla özdeşleştiriyoruz.

 

                                                                      *          *          *

 

Yeniyi inşa, her zaman kendi içinde aşılacak olan ile inşa edilecek olanı karşı karşıya getirir.  Çünkü bu, bir tür “değerlerin değerlendirilmesi” halidir. Bu yapısökümü gerekli kılan da eski ile yeninin karşı karşıya gelmesidir.

 

Aşılacak olan, eleştirilendir, krize sebep gösterilendir. İnşa edilecek olan ise var olan problemleri aşmaya yönelik bir öngörü, ideal ve amaçtır.

 

Bu durumda, verili olanı aşmak istediğimizde “yargılananın yargısı” yol gösterici kılavuz haline gelebilir mi?

 

Gelirse, değişmesini istediğimiz değerler bizi ayaklarımızdan aşağı çekmez mi?

 

O zaman da inşa edilecek olan, yeni bir durumu değil, eski değerleri yansıtmış olmaz mı?

 

16 Nisan’da yapılacak referandumda aşılacak olan, vesayet esasına göre dizayn edilen mevcut parlamenter sistemdir. İnşa edilecek olan ise başkanlık sistemidir.

 

O zaman meseleye “yargılanın yargısı” üzerinden bakamayız; “yargılananın yargısı”nı yeni sürecin öznesi kılamayız.

 

Hiç bakamayız veya kılamayız şeklinde katı bir hüküm getirmiyorum. Bakabiliriz, kılabiliriz. Çünkü nihayetinde, inşa edeceğimiz gelecek hepimizi ilgilendiriyor. O yüzden yeni sisteme getirilecek itirazlar, daha iyiyi inşa etmek için çok faydalı da olabilir.

 

Kuracağımız sistemdeki zafiyet ve eksiklikleri gidermek açısından bu bakış açısı olumlu da olabilir.

 

Ancak inşa edilecek yeni şey, “yargılanın yargısı” üzerinden tesis edilemez.

 

Onu vurgulamaya çalışıyorum.

 

                                                                    *          *          *

 

Normalde, bu tür durumlarda “yargılanın yargısı”nın bir mahcubiyet içinde olması gerekir. Hele ahlâkî bir bildirimde hiç bulunmaması icap eder.

 

Çünkü bize problem yaratan durumun sebebini teşkil eden bakış açısı, problemden çıkışın ahlâkî kılavuzu olamaz.

 

Ama bizde tam tersi oluyor.

 

“Yargılanın yargısı,” kendisini yargılayanı, yargılama yaptığı için ayıplıyor. Arayışın daha kötü bir değer ve sistem inşasına yol açacağını ifade ediyor. Bunu da tepkiselliğini eleştirellik kılığına sokarak başarıyor.

 

Her halükârda, değişikliğe itiraz eden zekânın kurnazlığıyla karşı karşıyayız.

 

“Yargılananın yargısı,” yeni sistem öneren aktif güçler karşısında kendisini tepkisel güçler olarak değil eleştirel güçler olarak konumlandırıyor.

 

Böylece aşılacak statükonun savunucusu, yeni sistem inşasının hayırcısı niteliğini ya da  “tepkisel güçler” pozisyonunu kamufle etmeyi başarıyor.

 

Statükoyu aşmaya yönelik çabanın daha rasyonel olmasını isteyen “eleştirel güçleri” temsil ediyormuş şeklinde bir intiba yaratıyor.

 

Her itiraz ve eleştiriyi kuşkusuz bu kapsamda göremeyiz. Ama çoğunluğun bu bakış açısı ve kurnazlıkla yol aldığını da görmezden gelemeyiz.

 

Bir de, “eleştirel güç”lerin “yargılananın yargısı”nın yedeğine düşmesini, onunla aralarına yeterince mesafe koyamamasını görmezden gelemeyiz.

 

                                                                     *          *          *

 

Referanduma 60 gün kala, sapla samanın birbirine karışmasına izin vermemeliyiz. İki temel ayrıştırmayı gerçekleştirmeliyiz. Birinci ayrıştırmayla, “yargılananın yargısı”nın bizi aydınlatan fener olmasına itiraz etmeliyiz. İkinci ayrıştırmayla da “yargılananın yargısı”nın kurnazlık yaparak kendisini tepkisel güçler olarak değil de eleştirel güçler olarak sunmasını, eleştirel güçlerin de tepkisel güçlerin yedeğine düşmesini deşifre etmeliyiz. 

 

- Advertisment -