Ana SayfaYazarlarÜmitsizliğin saflığı

Ümitsizliğin saflığı

 

Eğer şu itirazları yaparsanız sizi anlarım:

 

* FETÖ davalarında acayip işler oluyor. Mahkemenin biri “Bylock delil olamaz,” diğeri “olabilir” diyor. Bir hakim… 500’ü aşkın FETÖ’cü hakkında tutuklama kararı veriyor. Bylock kullanıcısı olduğu ortaya çıkıyor.

* Bugüne kadar tutuklanan, ama medyanın ilgisini çekmeyen FETÖ’cülerin yarısı serbest bırakılmış. Diğer yarıda ise tahliye salgını şimdi başlamış!

* Tam da “siyasilere dokunulmuyor” tartışmasının zirve yaptığı bir sırada, kapımızı bir sürpriz çalıyor. İki damat gözaltına alınıyor. Ama o da ne? Bir süre sonra ikisi de serbest. Sonra biri yine tutuklanıyor.

* Sanki bir el ince eleyip sık dokuyor. Sanki “ensesi kalınlara, Ankara’da dayısı olana dokunulmuyor, ama garip gurebaya dokunuluyor” algısı için çalışıyor.

* Ülke, siyasi kutuplaşma ortamı yaratan referandumu daha yeni geride bırakmış. Hepimizin biraz soluklanmaya ihtiyacı var. Yargı tırpanı eline almış; sallıyor. Önüne kim gelirse! Karar vermiş; biçecek. Bu kaosta CHP milletvekili tutuklanıyor. Yine sanki bir el, siyasal kutuplaşma artsın, toplumsal fay hatları harekete geçsin istiyor.

* MİT tırları operasyonu zaten başlı başına garipti. O operasyonu yapanlar, kabul edelim ki sonrası için de bizden daha zeki, daha planlı, daha programlı, daha ne yaptığını bilen kişilerdi. Maalesef biz, operasyon sonrası süreci yönetemedik.

* Erlerin zehirlenmesi vakasında karar alıcılar iyi sınav veremiyor.  Olay her geçen gün “hükümetin başarılı ve kaliteli hizmet ürettiği” algısına gölge düşüren bir boyuta evriliyor. Eğer olay bir FETÖ organizasyonu ise durum daha da vahim. Zira FETÖ ile mücadeleyi sadece devletle sınırlandıran sorumsuz, öngörüsüz özel sektör aklıyla karşılaşmış oluruz.

 

Dayak yiyen servis!

 

Eğer şu sitemlerde bulunursanız, yine size hak veririm:

* Dünyanın hiçbir yerinde bizim istihbarat örgütü kadar dayak yiyen bir teşkilat bulamazsınız. Dünyanın hiçbir yerinde bizim basın kadar ülkesinin istihbarat servisine saldıran bir medya göremezsiniz.

* 7 Şubat MİT krizi olur. Psikolojik karşı-manipülasyon dalgası başlar, MİT apışıp kalır. Ne kendisini savunacak eli yüzü düzgün “sempatizanı,” ne de karşı tez üretecek yetenekte “networku” vardır. Ne bu operasyonu organize eden Fikret Seçen, Emre Uslu, Cevdet Türkyolu gibi elebaşlarına dokunulur, ne de bu filmi çevirenlerin önemli ismi Serdar Bayraktutan’ın cezaevinden çıkışı engellenir.

* MİT tırlarına operasyon çekilir. Planlayanlar yurt dışına kaçar. Olayı organize eden resmi görevlilere, haberi yapan gazetecilerden daha az ceza istenir.

 

Gidin Amerika’ya… CIA’ya bir operasyon çekin. Bakın bakalım ne oluyor? Cinsiyetinizi değiştirirler.

 

Sizden ayrılırım!

 

Ama şunu yapar, yukarıda özetlediğim itiraz ve sitemlerin bir adım ötesine geçerseniz sizden ayrılırım:

 

MİT tırları operasyonu, bu ülkenin oyun kurma yeteneğini çökertmeye yönelik bir girişimdi. Bu ülke insanının daha iyi bir gelecekte, daha güvenli bir ortamda, bombaların patlamadığı, insanların kurşuna dizilmediği kentlerde yaşaması için yürütülen çalışmanın darbelenmesiydi.

 

O yüzden adalet arayışının, toplumsal merkezde vicdan oluşturmanın çıkış noktası yapamazsınız. O vicdan etrafında sosyoloji halkaları inşa edemezsiniz.

 

Ülke üzerinde kuşatma varken, güvenlik kurumları içerden saldırıya uğramışken, ana muhalefet partisinin lideri, haklı veya haksız, “saldırıya” şu veya bu şekilde katkı sunan kişilere verilen cezaları gerekçe göstererek Gandi tarzı bir muhalefet dalgası tetikleyemez. 

 

O muhalefet lideri, Türkiye’yi etkilemek, kuşatmak için düzenlenen “saldırıların” sis perdesi içinde görünmez kılınmasına hizmet edecek toplumsal aktiviteler organize edemez.

 

Güvenlik ve bölünme travması geçiren, her gün musalla taşına konulan gençlerine ağlayan toplumun merkezine, travmayı depreştiren bir yürüyüş yapamaz.

 

O zaman, yetmiş yaşında yollara düşen ana muhalefet liderine toplum da şu soruları sorar:

 

Hemen sınırımızın yanı başında tüm istihbarat servisleri cirit atarken, o servisler kırk tilkinin kuyruğunu birbirine bağlarken, örgütler, paramiliter güçler, en kirli maşalar para ve silaha boğulurken, MİT oralara sessiz mi kalacaktı?

 

33 yıldır süren çatışmanın tarafı olan bir örgüt oralarda silahlandırılırken, bu ülkenin istihbarat örgütü o kapasiteyi etkilemeye yönelik çeşitlilik yaratmayacak mıydı?

 

İmtiyazlarını kaybeden entellektüel elitlerin desteğini alabilirsiniz. Hattâ teşkilatlarınızın “çok yaşa” haykırışlarıyla da karşılanabilirsiniz.

 

Ama unutmayın ki MİT tırlarını vesile yaparak başlattığınız yürüyüş, toplumun korunma, korku ve güvenlik genlerine dokunuyor. O yüzden buradan adalet, buradan toplumsal vicdan doğmaz. Buradan Erdoğan’ı alaşağı edecek rıza imalatı da çıkmaz. Tezgâhı yanlış yere kurdunuz.

 

Siz bu halinizle adaleti kaybettirenlerin “adalet” diye bağırttığı kullanışlı bir enstrüman görüntüsü veriyorsunuz.

 

Bu kafa yapınızla “Acaba AK Parti kendi Thermidor’unu mu doğuruyor” diye samimi şekilde kaygılananların desteğini de alamayacaksınız.

 

- Advertisment -