Ana SayfaYazarlarEl Bab: Hezimet mi, destan mı?

El Bab: Hezimet mi, destan mı?

 

Jeopolitik şartların ulusal güvenlik için zorunlu ve kaçınılmaz kıldığı Fırat Kalkanı operasyonu, 24 ağustos 2016’da başladı. İlk 15 saat sonunda Cerablus alındı. Ardından IŞİD için ideolojik motivasyon kaynağı olan Dabık hedefe kondu. Bu hedef, asıl amacın El Bab olduğunu; El Bab’ın alınması suretiyle operasyona stratejik derinlik kazandırılacağını gösteriyordu.

 

El Bab operasyonu iki aşamalı gelişti. İlk aşama, şehri çevreleyen kırsal kuşağın düşürülmesi ile şehrin kuşatılarak şehir merkezine girilmesi arasında geçen zaman dilimiydi. 16 Ekim’de Dabık’ın alınması, 10 Aralık’ta El Bab’ın kuşatılması, 15 Şubat’ta El Bab şehir merkezine girilmesi ile bu aşama tamamlandı. Bu aşamanın sıklet merkezini bombalı araçlar ile düzenlenen intihar saldırıları, güdümlü tanksavar füzeleri ve yer altı-tünel harbi üçgeni oluşturdu. İkinci aşama ise 15 Şubat’ta şehre girilmesi, şehir merkezinin ele geçirilmesi girişimiyle birlikte başladı. Bu aşama meskûn mahal harp konseptleri ve el yapımı patlayıcıların (EYP) öne çıktığı bir süreci ifade etti, ediyor.

 

IŞİD nasıl bir strateji izledi?

 

IŞİD kolay toprak elde edebilen, ama elde ettiği toprakları korumakta zorlanan bir örgüt. Ancak Rakka ve Musul’da yürütülen IŞİD operasyonlarının Rakka’da durdurulması, Musul’da zayıflatılması, IŞİD’e El Bab’a çok sayıda savaşçı transfer etme imkanını tanıdı. Bu da IŞİD’in mevzi düşürebilen ama mevzi koruyamayan zaafını önemli ölçüde tersine çevirdi.  

 

IŞİD El Bab’da ağırlıklı olarak bombalı araçlara başvurdu. TSK’nın tank ve zırhlı araçlarına karşı da güdümlü tanksavar füzeleri ve roketler kullandı. TSK için en ciddi tehdit bu iki yöntem oldu. Öte yandan IŞİD, savaşçılarını intihar yelekleri giydirerek çatıştırırken, El Bab’ı yeraltı tünelleriyle donattı. Tünel harbi teknikleri kullandı. Özellikle hava şartları dolayısıyla görüş mesafesinin düştüğü günlerde saldırılarını arttırdı.

 

TSK El Bab’da orta yoğunluklu bir savaş vermedi. Güvenlik Uzmanı Can Kasapoğlu’nun ifadesi ile “hibrid” (melez veya karma) bir savaş verdi. Bu savaş türü orta yoğunluklu bir savaş metodundan çok daha tehlikeli oldu. Çünkü tüm savaş metodlarını, durum ve şartlara bağlı olarak değişen taktik ve stratejileri içeriyordu. El Bab savaşının PKK’ye karşı verilen mücadeleden en büyük farkı bu oldu.

 

TSK nasıl bir strateji izledi?

 

TSK’nın El Bab’ı ele geçirmesinde en temel strateji, El Bab’ın batısında yer alan, kente hakim stratejik bölgedeki Akil Tepesi ve Hastane bölgesinin düşürülmesi oldu. Çünkü bu iki mevzinin düşürülmesi IŞİD’in El Bab’da er veya geç tutunamaması anlamına gelecekti. IŞİD’in şehri koruyabilmesi için, şehre hakim bu iki bölgeyi mutlaka kontrol altında tutması gerekiyordu.

 

TSK, El Bab operasyonunda ÖSO’nun yanı sıra ağırlıklı olarak zırhlı ve mekanize güçler ile hava unsurlarından istifade etti. Savunma uzmanı Can Kasapoğlu’nun Ocak 2017’de yayınladığı Fırat Kalkanı Harekatı ve El Bap Operasyonu: Stratejik Bir Değerlendirme raporuna göre, TSK kara ve hava unsurlarını sevk, idare ve koordine etmekte de başarılı bir performans gösterdi.

 

Öte yandan özel kuvvet unsurları, hedef tespit faaliyetlerinde hava kuvvetlerine bağlı platformlarla da çok koordineli ve başarılı bir çalışma yürüttü. Zaten Dabık’ın çabuk ele geçirilmesinde de bu imkanlar etkili olmuştu. El Bab’da ise aynı olanak sayesinde IŞİD’in savunma mevzileri ve komuta kontrol merkezleri başarılı şekilde imha edildi. TSK, El Bab operasyonu sürerken kuvvet yapısında değişikliğe gitti. Doğrudan IŞİD ile çarpışacak nitelikte kuvvetlerin yanı sıra, PKK ile şehir çatışmalarında tecrübe kazanmış birlikler de El Bab’a sevk edildi.

 

TSK neden kayıplar verdi?

 

Fırat Kalkanı operasyonunun başlamasının üzerinden 179 gün geçti.  Bu süre içinde 2852 IŞİD militanı öldürüldü. 2207 hedef, 3784 EYP, 69 mayın imha edildi. 469 ÖSO militanı yaşamını yitirdi, 1712 savaşçı da yaralandı. TSK ise 64 kayıp verdi. TSK’nın verdiği kayıpların, operasyonun çapı ve genişliği gözönüne alındığında oldukça az olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ÖSO’nun kayıp ve yaralıları için bunu ifade edemeyiz.

 

ÖSO’nun kayıp vermesinde en önemli sebep, Amerika ve Batı’nın IŞİD karşıtı mücadelede Türkiye’ye destek vermemesi oldu. Eğer ABD ve Batı hava desteği vermiş olsalardı, TSK ve ÖSO’nun en büyük kaybını teşkil eden güdümlü tanksavar füzeler ve bombalı araçlar bu kadar etkili olamayacaktı. Can Kasapoğlu Şubat ayında kaleme aldığı Türkiye El Bab Kapısında başlıklı bir diğer raporda, kayıpların büyük çoğunluğunun tanksavar füzeleri ve bombalı araçlar yüzünden meydana geldiğini vurguluyor. Kasapoğlu’na göre Fırat Kalkanı operasyonunun ilk üç ayında meydana gelen kayıpların yüzde 80’ini tanksavar füzeleri ve bombalı araç saldırıları oluşturdu. Bu saldırı yöntemleri içinde en tehlikeli ve can yakan yöntem ise bombalı araç saldırıları oldu.

 

Türkiye başarılı oldu diyebilir miyiz?

 

Hem bizi etkileyebilecek, hem bize karşı çıkabilecek, hem de birbirleri ile uzlaşıp ayrışabilecek çok sayıda unsurun bulunduğu hibrid bir sahada, hibrid bir operasyon icra ediyoruz. Kontrol büyük oranda Türk ordusunun eline geçti. Kentin tamamen denetim altına alınması an meselesi. Şu ana kadar hiçbir ülke ile karşı karşıya gelmedik. Bunu bize Rusya sağladı. Rusya ile uyumlu koordinasyon sağlanması sayesinde, Suriye’nin operasyonu negatif etkilemesi engellendi. İran dışarıda tutuldu. ABD köşeye sıkıştırıldı, tercih ve davranış değişikliğine zorlandı.

 

Halkta genelde Fırat Kalkanı operasyonuna, özelde El Bab operasyonuna karşı itirazlar yükselmedi, çünkü kamuoyu psikolojisi iyi yönetildi. TSK düzenli, son derece sakin ve objektif bir bilgilendirme uygulamasıyla kamuoyunun bilgi ihtiyacını giderdi. MİT, sahada sergilediği başarıyı perde arkası bilgilendirmelerle medyanın spekülasyonlardan etkilenmemesinde de gösterdi. Bu da kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek olası dezenformasyonları engelledi. İktidarı ve muhalefetiyle siyasiler, El Bab operasyonunu bir devlet operasyonu olarak götürdü; güncel iç tartışmaların mezesi yapmadı.

 

Askeri açıdan da sabırlı, uzun soluklu bir strateji izlendi. Oğerasyonun mahiyeti, derinliği, öldürülen IŞİD’li militan sayısı ve ele geçirilen cephane esas alındığında, verilen kayıplar uluslararası ölçülerin çok altında.

 

Benzer başarılar ÖSO için de geçerlilik arz etti. Sahada ÖSO savaşçılarının motivasyonı yüksek tutuldu. ÖSO’nun TSK ve MİT ile koordinasyonu uyum içinde götürüldü. Amerika’nın YPG üzerinden uyguladığı modeli Türkiye ÖSO üzerinden hayata geçirdi. Daha etkili sonuçlar yaratabildiğini gösterdi.

 

Üniversiteler uyumamalı!

 

Türk güvenlik konsepti ve güvenlik politikalarının yeniden yapılandırılması üzerinde çok ciddi etkileri olacak El Bab operasyonunu, güvenlik uzmanları çok zaman geçirmeden araştırma-inceleme konusu yapmalı. Bugüne kadar Can Kasapoğlu dışında diğer güvenlik uzmanlarında bu zahmete katlanan olmadı. Güvenlik uzmanlarının televizyon ekranlarına çıkarak halkı bilgilendirmeleri yerinde bir davranış. Ancak uzmanların televizyon ekranlarında çok vakit kaybetmek yerine operasyonu daha ciddi inceleme konusu yapmaları daha faydalı bir davranış olur.

 

Bu konuda üniversitelere de büyük rol düşüyor. Üniversite hocaları hem operasyonu kendi araştırmalarına konu yapmalı, hem de doktora yapan genç akademiklere operasyonu tez konusu olarak önermeli.

 

Operasyonda elde edilen deneyim, kullanılan strateji, eksiklikler, hatâlar objektif bir şekilde ülke güvenliğinin hafızasına kaydedilmeli. TSK da bu konuda elindeki verileri uzmanlar ve gazetecilerle paylaşmalı.

 

Hangi dersleri çıkarmalıyız?

 

TSK’nın kullandığı tankların donanımı ve kalitesinin, kent savaşlarında kullanılan güdümlü tanksavar füzelerine karşı yeterli olmadığı, tankların donanımının bu ihtiyacın çok gerisinde kaldığı anlaşıldı. Zırhlı araç eksikliği ise inanılmaz boyutlarda.

 

ÖSO’nun TSK ile koordineli çalışabileceği, başarılı da olabileceği görüldü. Fırat Kalkanı ÖSO’nun belli bir disiplin ve tecrübe kazanmasına yol açtı. Ancak hâlâ çok ciddi tecrübesizlik ve disiplinsizlikler var. Bu durum özellikle ÖSO’nun yaşadığı kayıplara yansıyor.

 

Hava savunma araçlarının hava koşullarına uyumlu olmadığı ortaya çıktı. Bu da karşı tarafa görüş mesafesinin düşük olduğu günlerde saldırı yapma imkanı verdi.

 

TSK El Bab’da hibrid savaş gerçeği ile karşılaştı. Bu savaş türünün daha düşük bir profiliyle hendek savaşları sırasında karşılaşmıştı. TSK’da ve diğer güvenlik sektörlerinde, bir yeniden yapılanma ve reorgnazisyon süreci başlatılmalı. 

 

Suriye’de (PYD bölgesi hariç) etkili olan büyük devlet, Rusya. Eğer Türkiye bu alanlarda bir nüfuz sahibi olmak istiyorsa Rusya ile yakın işbirliğini gerçekleştirmeli. Son günlerde Rusya ile operasyonun siyasi amacı konusunda görüş ayrılıkları çıkınca operasyon da derinleştirilemedi.

 

El Bab’ın tamamen düşürülmesi ihtimalinin her geçen gün arttığı final sahnesine yaklaşırken, Ruslarla uyumlu bir şekilde oynadığımız tangoyu, Amerikalılarla oynayacağımız çiftetelliye kurban edersek, hem siyaset ve diplomasi açısından, hem de askeri açıdan parmak ısırtan operasyonel başarıyı hezimetin pençesine teslim etmiş oluruz. Ankara’daki karar vericiler, askeri başarı öyküsünün “kahraman son sahnede kendini vurdu” dedirtecek bir  siyasi başarısızlık öyküsüne dönüşmemesi için dikkatli olmalı.

 

- Advertisment -