Ana SayfaYazarlarCeza dâvâsından daha fazlasıydı

Ceza dâvâsından daha fazlasıydı

 

Papaz Brunson dâvâsını, hiçbir zaman normal bir ceza dâvâsı olarak görmedim. 2011 yılından bu yana Türkiye ile Amerika arasında süregelen istihbarat savaşının bir uzantısı olarak gördüm.

 

O yüzden dâvâya hukuk perspektifi üzerinden bakmadım. Bakılmasının da işin doğası ve işleyişi üzerinde bir sonuç yaratacağına inanmadım.

 

İstihbarat savaşları üç unsur üzerine inşa edilir. Birincisinde, karşı tarafa imâlar kodlarsınız. Bu bazen bir dâvâ, bazen bir gözaltı, bazen siyasi veya ekonomik bir oluşuma destek, bazen bir akış kanalında engelleme olur. İkincisinde, elinizde karşı tarafı sıkıştıracak somut deliller tutarsınız, ama karşıya elinizi göstermezsiniz. Üçüncüsünde, hakikati siz bilirsiniz ancak bilmeyenlere spekülasyonunu yaptırırsınız. (İstihbarat savaşlarının en eğlenceli tarafı bu olsa gerek.)

 

Brunson dâvâsında her üç unsur da mevcuttu.

 

Amerika’nın, Brunson’ın PKK ve FETÖ’ye sunduğu desteğe dair masaya getirdiği komik açıklamalar, genel olarak Amerikan tutumuyla eşdeğer kılındı. Yani bir imâ kodlandı.

 

Türkiye, ulaştığı somut delilleri mahkemeye sunmadı. Delilleri, mahkeme sürecindeki gelişmelere bağlı olarak elinde tuttu. Yani karşı tarafa elini göstermedi.

 

O el gösterilmiş olsaydı, Türkiye’de görev yapan CIA mensupları deşifre edilir, kilisenin daha çok istihbarî faaliyetlerin randevu ve kısa süreli temas yeri olarak kullanıldığı açığa çıkmış olurdu. Bu da iki istihbarat yapısında karşılıklı “sen neyi deşifre ediyorsan, ben de aynısını deşifre ediyorum” savaşına yol açardı. Hiçbir istihbarat örgütü bir diğer istihbarat örgütü ile bu savaşa girmeyi göze almaz. Alamaz. Alırsa, bilgi network’undaki kaynakları gözden çıkarmış olur.

 

Ama Türkiye açtığı dâvâ ile hem Türkiye’deki CIA eylem ve faaliyetlerine dokunabileceğini ve bu konudaki kararlığını gösterdi. Hem de savaşı derinleştirmek taraftarı olmadığını, ancak isterse bunu da yapabilecek “bilgiye” sahip olduğunu hissettirdi.

 

Brunson’u tahliye etmekle de stratejik bir hamle yaptı.

 

Trump ile ABD’nin kurulu düzenini, yerleşik yapısını birbirinden ayırdı. Kasım seçimi öncesi Trump’ın elini güçlendirdi. Böylece Erdoğan ile Putin arasında oluşan güvene dayalı ilişkinin bir benzerinin Erdoğan ile Trump arasında kurulmasının imkân ve zeminini yarattı.

Şimdi bu zemini kullanıp kullanmama sorumluluğu tamamen Trump’a ait.

 

- Advertisment -