Ana SayfaYazarlarYa benimsin, ya kara toprağın!

Ya benimsin, ya kara toprağın!

 

Böyle demişti, hikaye kahramanım, Allöfçü Muhabbet Hanım. 

 

Bu kadar… Ondan gelen tek kopya buydu. 

 

Yazdıksıra, ayrıntı bohçasını önüme döktük sıra, ne Allöfçü’ymüşsün be abla dedim, kendi yarattığım kahramandan yaralandım. 

 

Kendinden küçük, hayli küçük bir genç adamı kapatmıştı.Hayal edemeyeceği bir hayat sunmuştu. Allöfçü ekmeğini taştan değil, kadınlardan çıkarıyordu, sermayesi kadındı. 

 

Öyle saltanatlı âşık olmuştu ki, aşkın yeri olmaması gereken bu sektörde, kendi de şaşmıştı bu işe, âlem de. 

 

Âşığı evliydi, onun dönüp bakmayacağı bir kadıncağızla. Hem evini, hem karısını, hem sevdiği adamın çocuğunu donattıkça donattı, Muhabbet hanım. Kimsenin gık’ı çıkmadı. 

 

Birgün âşığının karısı geldi, ‘böyle böyle abla, hem de böyle böyle’ dedi, ikisini de aldatıyordu kocası. 

 

O oldu işte… Çağırdı erkeği, çekti, kabzası kakmalı tabancasını, kalbine nişan aldı. Sonra kıyamayıp, başı taşa değmesin, incinmesin diye, başını dizine alıp, öyle bekledi polisleri. 

 

Vatan Şaşmaz cinayetiyle ilgisi hem var, hem yok, bu hikayenin. 

 

Ama, aşkın bir büyük dellenmek de demek olduğuyla benzeşiyor. 

 

Sosyal medyadaki yorumlar, ölümden beter. Gerçek, hayatımızda bir nokta, adı ve çapı belli olan küçük bir alan, yalan öyle mi ya?Sonsuz bir çöl, yalan. At atabildiğine, seni de yakar, beni de, yeşil sürmez çöl olur çıkarız. 

 

Başta erkekler, kalemlerinin, dillerinin, gönüllerinin ayarı şaşmış şekilde, çemkiriyor, kaatili bırakıp, Şaşmaz’a veryansın ediyor.  

 

Aldatmaktan, cinayetten, düşkünlükten, onursuzluktan ve her türlü dümenden, dolap çevirmekten, iffetsizlikten, yalandan, hatta sapıklıktan bir tür zevk alan hasta kişiler toplumuna dört nala… 

 

Eskiler derdi ki, ‘Allah, el kınamaz ayıbı/ayrılığı versin’, gelin de hak vermeyin  bu söze. 

 

Ayıpsa ayıp, ayrılıksa ayrılık; ama ellerin kınamayacağından… 

 

Biz ne ara böyle olduk? Ruhumuz çürüdü, kalbimiz kevgire döndü, kötü, kıskanç, ayarı kaçmış, akıl diye bir şeyi kalmamış, röntgenci, başkasının acısından ölümünden bir tür doyum umar insanlara dönüştük, ne zaman? Şiddet ve ayıp öylesine alışıldık iş oldu ki, açları ekranda izlerken boğazımızdan lokma geçebiliyor, savaş haberlerine bakarken çiçek kokluyoruz, içimiz hiç sızlamıyor, susmayı marifet biliyoruz ve kanıksamayı, bana ne’ciliği. 

 

Yaşını başını almış, az da olsa söze bulaşmış adamların yazıp paylaşmaktan utanmadığını ben okurken utandım. 

 

Bir tür röntgenci kesildi herkes. Yazılı görsel basının en mahrem görüntülere kadar, cenaze nakil aracının başında bekleyip, ah kapak düşse de bunu tek biz çeksek ve ekrana versek, dercesine, olayın üstüne atlayan muhabir de kısmen röntgenci, bunun haber ciddiyeti ve gereğiyle ilgisi olduğunu sanmıyorum… 

 

Dengesiz bir hatunun , tedaviye cevap vermeyerek, işlediği cinayet;cinnet getirerek  değil, düşünüp taşınıp, mezarını bile cinayet öncesi hazırlayıp, bilip isteyerek çekip vurduğunu da düşünmek gerek, kendi abisinin öz annelerini öldürmüş olduğunu , nasıl bir şiddet ortamından geldiğini de. 

 

Mezarı bile başta iki kişilik düşünmüş olabilir… Âşıklar zirvesi, mâbedi gibisine… 

 

Ya benimsin, ya kara toprağın makamından… Dünyada kavuşamadık bari toprakta kavuşalım, faslından… 

 

Belli bir işi olmasa da,  paranın haddi hesabı yok. Amerika üstünden, İran, oralı zengin (olduğu söylenen) koca, aylarca kalınan pahalı otel… Diyesiymiş ki ‘ben ona çok yedirdim, kimseye yar etmem’… Benzer işler etmiş kahramanım Allöfçü bile böyle laf etmedi… 

 

Eski bir sendika başkanıyla da  macerası olmuş. Vatan Şaşmaz’ı acımasızca yargılayan erkek milleti , bazınızın sahiden aklının dibi yok…Maktül değil, katil yargılanır, hüküm de size değil, yargıya düşer. 

 

Telefon kayıtları, alacak verecek konusu sonraki iş, emniyetin işi. Diyelim ki alacak verecek işi, bunu tahsil etmenin yolu çekip vurmak mı? 

 

Yazık… Hem gencecik bir sanatçıya, hem babasını tanıyamayacak bir çocuğa, budanıp indirilen eşe… Toplum nasıl bir değerler bombardımanı altında, yakın tarihli amca yeğen aşkını, her kül türde ayıplanan ensest ilişkiyi düşünün, hem onun hem bu olayın aşkın manyak’iyegâh makamını yeğleyenlere  kötü örnek olacağından korkarım… O seni kalbinden vurduysa, çek sen de onu sırtından, alnın çatından vur, vur ki kalbin soğusun… Psikiyatristlerin, toplumbilimcilerin asıl, bu konuyu konuşması gerek. 

 

‘Aşk, bu değil, yapma güzel, sen insanı öldürürsün’ üstüne sağduyulu söyleşiler gerek. 

 

"Milletçe toptan deliriyoruz" faslına daha sonra geçeriz. 

- Advertisment -