Ana SayfaYazarlarSokakta kalmak

Sokakta kalmak

 

Hiç sokakta kaldınız mı?  

 

Yahut sokakta kalana yakından tanık oldunuz mu? 

 

Lay lay lom tanıklığı kastetmiyorum. 

 

Kişiden kişiye, sokakta kalma süresi ve şekline, önceki hayatına kıyasla farklılık gösterir, sokakta kalmak. 

 

Ama sonuçta sokaktasınızdır, yazın gene iyi, yukarda yıldızlar, aşağısı kuru yer. 

 

Kışın kötü, döşeği yağmur çamur, donup ölmek. 

 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın kışın sokakta kalan evsiz ve kimsesizler için harekete geçtiği haberi gazetelerde manşet. 

 

İl müdürlüğü ve vakıflar aracılığıyla evsizlerin barınma sorununa kalıcı çözüm üretileceği sözünü vermiş, bakan. 

 

Sözkonusu kişi Fatma Betül Sayan Kaya olunca, gel de inanma. 

 

Bu alanda pek çok bakan gördük onca yıl içinde, partisi fark etmeden, al birini vur ötekine. Çünkü ülke güçsüzdü, yoksuldu, ekip yetersizdi. Muhtaç her zaman çoktu, vıcık vıcık değil, yapıcı merhamete ve günübirlik avutmanın ötesine geçecek mantığa itibar da yoktu, derman da.  

 

Bazı fotoğraf kareleri kırk yılın ardından hâlâ aklımda, silinmiyor… 

 

Bir bürokrat eşiydi, yaşlı hanımefendi, il garajına bırakılmış, yol yordam bilmez, akıl bir gelip bir gidiyor. Üstünde kimliği, eşinden aldığı sağlık karnesi, birinci derecenin en son kademesinden, beyaz iş nakışçısı hanımefendinin ince, uzun, biçimli, beyaz elleri hiç aklımdan çıkmaz. Kırıntı elmas yüzüğü varmış, zorla parmağından çıkarmışlar, yarı bilir, yarı bilmez, onu işaretlerle anlattıydı bize. Söylemesek de olur, hanımefendi çiş kokuyordu, ondan atmışlar, yoksa tek evladı, oğlu, ona kıymazmış… Ama, hayat kıymış işte. Epey zaman başını bekledik, hastanedeki doktor arkadaşlara ricacı olup, bir yatak, yahut acilde bir sandalye üstü isteyecek yüz de yoktu, çünkü habire geliyordu, sokak kişizadeleri…Ve biz devlete, gene devlet adına el açıyorduk, başka umarımız yoktu. 

 

Huzurevleri, tıpkı şimdiki gibi lebalep dolu olurdu, bu örnek kişileri hemen nasıl alırsınız? Bıraksanız, gene garaj ve yıldız palas, kışsa sel/su /yağmurda sokakta… 

 

Hükümetler bir makamdan olurdu, bakanlar başka makam, il müdürleri şataraban makamından…Valinin, kaymakamın merhametine kalır dı işler. O dönem adı SHÇEK olan kuruluş, kıt imkanlar, yani imkansızlıklarla çözüm bulmaya çalışırdı, yetersiz kurum ve ekiple, ekip de dil alışkanlığı, ekip hani? 

 

Birkaç çırpınan kişi, devletin öbür kurumlarınca baş belası olarak görülür, güç koşullarda didinir dururdu. 

 

Bir kadın hatırlarım, Istanbul’a gelmiş, İç Anadolu’nun bir ilinden, dilinde hep İbrahim… Karnında İbrahim’den olduğunu düşündüğü bebek. Bu kadarla kalsa sevineceğim, yanında yeni yetişmekte olan ve kocasından bir kız bir erkek çocuğu, ben diyeyim 13 siz deyin taş çatlasa 15… İbrahim demirci ustasıymış, evi barkı tepmiş, onun uğruna, gelmiş İstanbul’lara, milyonluk şehirde arar durur bir İbrahim. Ev yok, altına sığınacağı bir çatı yok, nazla tuzla iş gördüreceğiniz taşra hastanesi yok, bura Istanbul denen cehennem. O evsizlerin tek gece bile sokakta kalması felaket… Hadi onları onaysız monaysız kurumda sır sıtır ettik, ama, bu sayı dördün üstüne çıkanda ne yapacaksınız? 

 

İşte bakan ona getiriyor sözü, ilkin, kalıcı çözümü kabul etmeyen, ilk fırsatta gene sokağa kaçan, orada yaşamakta ısrarcı olanlara çözüm sunulacağına…’Kış günleri valilikler ve belediyeler kapalı spor salonları yahut misafirhanelerde evsizleri barındırıyor olsa da, sağlıklı bir veri tabanı olmadığından, izlenemediklerinden, aksaklık kaçınılmaz. 

 

‘Sokakta yaşayan vatandaşların sayısal tesbitinin ardından, masraflarını üstlenerek, kışın soğuk ve karlı günlerinde barınacakları kalıcı mekanlar ayarlayacağız’ demiş, bakan. 

 

Yeni bir hizmet modeli uygulanacağının altını çizmiş. 

 

Önceliklerinin vatandaşın kışı sağlıklı şekilde geçirmelerini sağlamak için  sürekli ve yurt genelinde uygulanabilir bir hizmet modeli başlattıklarını, soğukta kimsenin dışarıda kalmayacağını belirtmiş. 

 

Aklıma Ünzile geliyor, Kızılay’dan güç bela edindiği çadırında, çocuklarıyla oturur, cezaevindeki kocasını ziyarete gittiğinde, çocuksuz ve genç bir kadın hayali kuran kocaya ellerini birbiri üstüne vurarak, ‘nikahımı vermiyorum işte!’ der, avunurdu.Sonra efkarlanıp da  içtiği izmaritin ateşinden otlar ve sonra da çadır yanıp, dımdızlak ortada kalınca gene müdürlüğe gelip, boynunu bükmüştü. Ama nikahını her olumsuz koşula ve sokakta yaşamasına rağmen, vermemişti, oh olsundu o kocaya… Kocasının başını sokacağı mapus damı vardı oysa, o çocuklarıyla birlikte  yıldızpalasta kalakalmıştı, çadırı da yakınca… 

 

Sokakta kalan, sokakta yaşamaya niyet eden, sokaktan başka umarı olmayan, mayası sokakta yaşamaya ayarlı olan, dibine kadar çaresiz, imkanları kıt, insansız, sağlıksız, parasız pulsuz, kimsesizler neyi nasıl yapacak, bu konuda yol gösterici yayınlar, duyurular, muhtarlıklardan başlamak üzere kurum sıralamasıyla neyi nasıl yapacakları konusunda aydınlatıldıklarında, sokak acil ekipleri ve ambulanslarıyla toplandıkları ve geceleyecekleri/yaşayacakları yerlere getirildiklerinde daha somut adımlar atılmış olacak. 

 

Ve belki o il, ilçede yaşayan konunun farklı dallardan uzmanlarıyla,  uzun aralıklarla da olsa, sürekli yapılacak değerlendirme toplantılarıyla, bu derde daha önceden aşina olanlarla, şimdiki ekip  bir araya gelerek, onlardan da öğrenerek, daha iyi , hızlı,farklı,kurumlar arası iletişimle yol alınabilir. 

 

Yahut, ‘horozu çok olan yerin sabahı olmaz’ meseli uyarınca, bu girişim bütün boyutlarıyla hayata geçsin, 81 ilde sokaktakine hızlı, hemen, sokaktaki herkes için, bütün boyutlarıyla çözüm olsun da, işin bundan ötesi/geniş katılımlı toplantısı sonraya kalsın… 

 

Başının üstünde yıldızları, yağmurları göreceğine sokakta kalma kadersizliği yaşayanlar sıcak bir dam altı, yatacak, yiyecek, sağlık bakımına kavuşsun da…

 

 

- Advertisment -