Ana SayfaYazarlarÇatılar uçsun mu uçmasın mı?...

Çatılar uçsun mu uçmasın mı?…

 

Bilenin yüzüne tokat gibi çarpan, az bilenin, hiç bilmeyenin başka adlarla söylediği bir hal, bir sınır aşma, yanlış yapma, ayıbetme hali, yaşayanlarda yarattığı yıkımı bi lip, anlatan yok, ancak doktorlar, ki onlarda bile derin bir suskunluk hali…

 

Layd Di’nin,  ‘insan nişanlanacağı kişiyi sever’, sandığı gibi, çok gençken…Sonra, o şaşkın , uzatmalı, yelken kulak prens, ‘aşk mı, o da ne?’ gibi bi laf ettiydi hani, kameralar önünde. Prensesceğiz,  ‘birbirinize aşık mısınız?’, denince, ‘of course’ derken üstelik…

 

Tıpkı öyle bir dizboyu şaşkınlık, hastalıklı hal, ensest…

 

Uzmanların, cinsel tacizin en ağır formu, dediği…

 

Aile üyeleri arası ilişki, toptan delirme hali de…

 

Çatılar uçsun uçmasın, toplumun aklını uçurup, başına huni oturtan…

 

Açığa çıkanı/sonuca ulaşanı var, derin hayranlık, tutku çizgisinden öteye gidemeyeni var. Kimi babanın kızına, kimi abinin kızkardeşine tutku derecesinde hayranlığında hep ürpermişimdir, ilk fırsatta o sınır aşılır çünkü .

 

İzmir’in ünlü bir lise edebiyat öğretmeni vardı, rahmetli İsmet Kültür, ‘şu çatılar bir uçsa’ derdi, ‘uçsa da görsek neler olup bitiyor, toplumun gerçek hikayesi nasıl?…’

 

Son günlerde göz önündeki  amca- yeğen ilişkisinden sonra, tartışma yeniden alevlendi.Fadime Özkan bunu, ‘olay magazin gündeminden ülke gündemine oturup, boyut değiştirince, medya bıçak sırtı bir iş çıkardı’ diye yorumluyor.’Bir yanda haberi olduğu gibi vermenin yayacağı şaşkınlık ve iğrenme duygusu, öte yanda bunun hukuken suç olduğu bilgisinin olası vakaları azaltma imkanı vardı.Bu yanlış olayı/ olguyu kendi gerçekliği içinde doğru konuşmak gerekiyordu.Halı altına süpürmeden, abartmadan, normalleştirmeden, örtülü biçimde de olsa doğrulamadan…’(Star, 5 Eylül)

 

Öyle olmadı, görüp bildiğimiz gibi…

 

Hürriyet’in ikircikli  yaklaşımı olayı gene gündeme taşıdı.Bir yazarı(M. Alphan) enseste niye şaştığımıza şaştı, çünkü ‘ensest bizim ülkede % 40 oranda bir gerçek’ti, ona göre.

 

Kaynağı bulanık, bilimselliği tartışılır bu vurguyu herkes ‘yuh!’lamış, Özkan öyle diyor. Biraz özen, biraz gerçek, biraz sağlıklı araştırma ve sallama eser miktarda kalsa , iyiydi…

 

Yazı, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun (TKDF) Türkiye Ensest Atlası adlı projesine dayandırılmış.

 

Alphan’a bakılırsa, ‘projenin amacı ülkede çok yaygın, ancak hiç konuşulmaz ensesti konuşulur kılmak’mış.

 

Özkan bunu, ‘TKDF ilkin ensestin ülkemizde yaygın olduğuna karar vermiş, sonra ispata kalkışmış’ diye yorumluyor. 2010’da kurgulanmış  ‘bu projede hangi bilimsel tekniklerin kullanıldığı, kaç bin kişilik saha araştırmasının, hangi bilimsel değerlendirmeyle  yapılarak bu sonucun elde edildiği, projeyi neden Finlandiya Büyükelçiliğinin desteklediği bilinmiyor?’ Verilen link’in açılmayışını, proje hakkında bilgi ve veriye ulaşılamadığını, TKDF’nin sonucunu duyurduğu araştırmasını neden yayınlamadığını sorguluyor Özkan ve haklı olarak ve soruyor, ‘sonucu ilan edilen araştırmaya güvenilmiyor mu yoksa’, diye?

 

Kendi deneyimiyle ve kliniğine başvuran kadınlarda ensest oranını % 13.3 ‘lerde    gösteren Prof. Medaim Yanık’a göre, ‘ ensestin  toplumun %40’ında olduğunu  id dia etmek dayanaksız bir iddia. Türk toplumunun dünya genelinden daha yüksek ensest oranına sahip olmasının özel bir açıklaması yok. Dünya Sağlık Örgütü 2004 verileriyle dünya genelinde kız çocuklarının %20, erkek çocukların %10’unun çocukluk  döneminde cinsel istismara maruz kaldığını bildiriyor. Toplumun bütününde, en geniş anlamıyla düşünsek bile, rakamın %1 ile %10 aralığında olduğu söylenebilir. Tam rakamı gösterecek yeterli güvenirlikte veri yok. Ensesti baba -kız yahut kardeş ler arası tamamlanmış cinsel ilişki  en dar anlamında tanımlarsak,  % 1’ler civarında olduğu söylenebilir.’

 

Çocukluk çağı travmalarından,  ensest diğer türlere göre daha az sıklıkla görülmekle beraber, sonuçları açısından en yıkıcı olan ve düzelmesi uzun zaman alanı.

 

Prof.Yanık, ‘kötü sosyal durumlardan sözetmeyip, toplumda hiç yokmuşçasına görmezden gelmek de yanlış, dikkat çekip, duyarlık oluşturmak adına rakamı yükseltmek de bir o kadar yanlış' diyor.

 

Gerçeği dosdoğru koymak, en doğrusu.Oranı yüksek gösterirken, durum tersine dönebilir çünkü.

 

Sigmund Freud 1800’li yılların sonunda Viyana toplumunda hastalarının anlattığı ensest öykülerini meslektaşlarına anlattığında “Viyana’da böyle şeyler olmaz” şeklinde eleştirilip, dışlandığını Yanık’tan öğreniyoruz.. Freud bunun üzerine iddiasından vazgeçip, hastalarının anlattıklarını “cinsel fantaziler” olarak adlandırmış. “Viyana’da olmaz”a benzer şekilde “Türkiye’de olmaz” demek ne kadar yanlış ve zararlıysa, “böyle şeyler bizde daha fazla oluyor” demek, dayanaksız, ciddi araştır masız öylece deyivermek de o kadar yanlış ve zararlı.Sayılarla oynamak, bilgisizce sayı  verip, genellemeye gitmek bilim cehaleti ve bir yanıyla da topluma kötülük etmek.

 

Bizim geleneklerimiz, kardeş çocuklarının, üvey bile olsa, kardeşlerin, süt bağı olanların bile, ‘süt aşağı akar’ düsturuyla, ilişki ve evliliğine yasak koyar.

 

Değil ki, amca yeğen, abi kardeş, baba kız ilişkisi…Ve daha önemlisi, kötüsü, bunun kimilerince benimsenip, bir kötülük görülmemesi…

 

Sosyal hizmet alanında bize kadar gelen ensest vak’alar (çokluk gizlenir, kaynağın da hal yoluna gidilir çünkü…Kokusu çıkınca bize gelir.) ömrümün en azaplı işi oldu. Aile, hem  bilir, hem görmezden gelir, ortaya çıkınca da, en ağır yaptırımı uygular. Hikayesini yazdığımda inanmaz, suçluyu bırakıp yazanı ayıplarlardı. Bu fütursuz ve dayanaksız % 40 oranın  o günde de, bugünde de geçerli olduğunu sanmıyorum, oran akla ziyan ve ‘bilimin söylediği değil, benim söylediğim, niyet ettiğim, ah keşke öyle olsa dediğim’dir olsa olsa……

 

Şimdi pek bir sahiplenip, normalleştirip, yadırgamayıp,didikleyip, çözüm aramak, sorunu masaya yatırıp, toplumu bilgilendirmek dururken, bu yadırgı ve ayıplı hali kabule ve handiyse özendirmeye  çeyrek kala zamanlarda, bir de bunu medya aracılığıyla insanlık hali, doğaldır, kişileri bağlar, demek, zulmün, ayıbın, cehaletin, zilletin,  ard niyetli olmanın ta kendisidir.

 

Çatılar uçmasın demek, çözüm değil…

 

Çatılar uçsa da bir, uçmasa da, nasılsa dünya artık aleni, herkes üryan, saklı gizli bir şey kalmasın diye kötücüllerin çabası…Kötünün öznesi, nesnesi olanın da gizlenme kaygısı kalmamış, hatta görülesi yerde işliyor ne işliyorsa…Kötücüllerle her tür sosyal ve edeb sınırını silmiş olanlar aynı noktada buluşuyor. Sanki amaç aynı, çatı matı kalmasın, marifetler alenileşsin,  ayıbın yüze vurulması bir yana, ayıp sayılmasın,  hatta ayıp, zillet gündelik iş olsun, giderek  alenileşsin, bütün sınırlar silinsin…

 

Bunca şaşırmışın arasında aklımızın çatısı uçmasın da…

 

 

 

- Advertisment -