Ana SayfaYazarlarBiz ne liderler gördük...

Biz ne liderler gördük…

 

Eskiden partilerin yabancı dil bilen,  doktor, prof gibi bilimsel ünvanı olan, dışarıda yahut içerde marka okullarda okumuş olan kişilerini ve niteliklerini, biz buralı cahiller pek önemserdik. Hele yeni bir hükümet kuruluyorsa, kabine üyelerinin hayat hikayeleri ayrıntısıyla yazılı görsel basında yer alırdı, daha çok yazılı basında elbet.

 

Televizyon yayını siyasetin en şenlikli ve bir o kadar iç karartıcı altmışlı yıllarla yetmişlere yetişemedi çünkü, biz o zaman, üç büyük kentteki sınırlı yayınlarında televivizyonun (lar değil, dikkat buyurunuz, özel kanallara daha çok var) tam yerine denk gelende ekrana koyulan eski eser ıbrıkları seyreder, geceyarısı olunca Anıtkabir  fonunda bayrak töreni yapan askerlere bakar, İstiklal marşımızı dinlerdik.

 

Kurmay subay, darbeci, muhtıracı, kim ki altı dolu dedikleri akademik kökenli, entelektüel geçmişi, bembeyaz Türk, yahut particiliği, tuttuğunu koparan kişiliğiyle koyu beyaz Türk , kamuoyunun alkış tutacağı nitelikleri ve elbet en az bir yabancı dili olan siyasetçinin, yapıp çattıkları bir o kadar fuzuli, eksik, kimileyin de yanlış oldu. Kimbilir, belki maya tutmamıştı, iliştirme üstünlüktü taşıdıkları, ne eskiyi koruyabilmişlerdi ne eklenen yeni oturuşmuştu, iki camii arasında beynamazdılar belki, ondandı.

 

Somun ham idi, yahut mayası gelmemişti kişinin, ya da ateşe yakın olup yanmışlardı. Okumuş, diplomalar dizmişlerdi arkalarına, ne çare, olamamışlardı.

 

Sonradan olmasıyla da kökten sürmesiyle  yarı bilgililer ordusu , öyle ki, eli ermiyor, gücü yetmiyor çoğunun, demeyin gitsin. Erim kabinesi üyelerinin ne okumuş, ne türünde tek kişiler olduğunu, Karaosmanoğlu’nun bilim kimliğini, Erim’in siyasi kimliğini ne methettilerdi, oysa darbe dönemi hükümetleriydi, altından, gümüşten dökülseler ne yazar?

 

Menderes satış, sunum, reklam fasıllarına minnet etmeden halledildi, o fasıl ayrı ve hicranlı…Cemal aga kendi de bilmeden tepeden inme darbe lideri, fark etmeden geldi, farkına varamadan gitti. Gümüşpala’dan Demirel’e kıratın serencamı ,  monşer Çağlayangil, Turan Güneş herne kadar liderin dayanak taşı olsalar da, Türkeş’le Evren’le liderler profili farklılaştı.

 

Horoz partisinin ideri Sunalp imi timi belli olamadan gitti, tarihte yerini belki şu veciz tümcesiyle aldı: ‘Neden cop kullansınlar, elimizde taş gibi oğlanlar var.’

 

Edebin sırçası altmış darbesinde çatladıydı zaten, bu dönem ve bu sözlerle hepten  döküldü…

 

Çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu, onun sular seller gibi bildiği yabancı diller, Bahçeli’nin ekonomi hocalığı, hele o ünlü solda sıfır dersi, biz bile ezber ettiydik, Perinçek’in hukuk doktorluğu, sanatçı kişiliği, ki bana sorsanız eleştirmenliği siyasetçiliğinden  esaslıydı, keşke öyle kalaydı, Çiller'in kadın çatısı altındaki erkeksi siyasi kimliğinin bir versiyonunu şimdi Akşener’degörüyoruz,  kar’at farkıyla …

 

Çiller’in Boğaziçi üniversitesi güzellik kraliçeliği, elini kaldırarak Amerikanca ettiği yeminleri,  yapay tebessümü, Türkilizce hitapları, Baykal'ın diplomasındakiyle, dilindekiyle, elindekiyle star’lığa teşne’liği, Ecevit'in İngilizcesinin Türkçesiyle yarıştığı, şairliği, hatipliği, ille de Kıbrıs çıkartması sırasında alıp başını giden kaşı gözü, entellektüel tik’leri, mecliste başörtülü vekile ayar vermesi, köykent gibi tırışka projeleri, üreticiden çuvalla soğan alıp, kentli dostlarına dağıttığı sosyal etkinliği, eşiyle okuduğu kitaplar, içtiği çaylar, ah ah, neler yaptılar bizim için, neler, öyle şeyler ki, anlat deseler, aklımıza gelmez bişeycikler…Belki kahvelerde asılı miğferli Kıbrıs fatihi fotografileri, kamuda ödenemeyen maaşlar, toprak işleyenin su kullananın, iktidar becerip de alanın…Hakkını teslim etmeliyiz, kontrgerillayı dile getiren de o idi.Mecliste başörtülü vekili lince özendiren, ‘bu hanıma haddini bildiriniz, burası devlete meydan okunacak yer değildir!’ sözüyle unutulmaza yazılan da…

 

Gene de altıokun sicilini arı sili edemedi…Başkaldırıyor gibi sanki, öte yandan duygusal…Hükümet gemisi karaya otururken gecenin yıldızlarını fark edip, içinden bir dilek tutan.

 

Demirel ayrı tarz, ayrı lider, yürümekle yollar aşınmadı, eller urgan için çifter çifter kalktı, vaa’dı bunun bi izah tarzı…

 

Özal en tontonlarıydı ve belki en gerçek olanı, ufku geniş, özgül ağırlığı ve cesareti esaslı olanı,hepsinin.

 

Gemisini kurtaran, parasız yatılı okuyan yoksul halk çocukları ağzıyla kuş tutsa da, varsıl büyük kentli okumuş aile çocukları da siyaset arenasında  niyeyse hep duvara tosladı, bilemedik neden? Toslamayanı da tüfekle indirdiler zaten.

 

Belki okumak cehaleti aldığı, öteki noksanlar, en başta da cesaret ve dik duruş eksikliği, önceyi ve şimdiyi doğru okumaya engel olduğundan…

 

 Aklında ve dilinde olanın elinde de olması umuldu, diploması çok liderin uygulamasının da çok olması beklendi, olmadı, umup umsuruk olduk hepbirlikte…

 

Demek bu işler ‘beyin takımı’ kurmakla ve kondurmaca liderlikle olmuyordu…

 

Mektepli monşerler ne zaman ham ervah korosu oldu, şarkıları ne zaman detone okudular, anlamadık.Bir şarkı okumak ciddiyeti bile ara ki bulasın…

 

 Demek sıra sıra diplomayla, kürem kürem yabancı dil’le, secereyle hitabetle, dışarı larda yetişmekle,  kadın olmakla, asenalıkla  olmuyormuş, tankla tüfekle hiç olmayıp daha da berbadoluyormuş…Kökten sürme yahut sonradan olma lider, fark etmiyormuş.

 

Yeni zamanlarda, yeni sistemde, yerliliğin dili bölge diyalektiyle ve bozuk konuşmakla değil, çok öğrenip az konuşarak, büyük hamlelere koyularak, akıllı düşünmekle, dünyayı kavramakla  dünyaya karşı duruş ve  haksızlığa, yanlışlığa, dünya siyaset sisteminin  yanlışına, aksayan yanına ve egemen sanılan güçlerin koftiden gücü ve cür’etine başkaldırı cesaretinden geleceğine inananlardan olarak, umutvarım…

 

 

 

 

- Advertisment -