Ana SayfaYazarlarAy büyürken uyuyamam

Ay büyürken uyuyamam

 

Ah, canım Cumalı, ustam, nurlarda yat. 

 

Ne güzel kitaptır o… Kaç kere aldım, kaç okudum, okusunlar diye verdim, geri gelmeyince gene aldım. 

 

Bir de Makedonya 1900, o da aynı şekilde. ‘Kısa yaz , kızım… Süsleyip püsleme kızım… 'Verdiği, usanmadan yinelediği bu iki öğüdün peşindeyim hâlâ ah bi tutabilsem… 

 

Ay büyürken uyuyamam kitabında, ay, hemen her hikayeye eşlik eder… 

 

Zaten ay her zaman aşkın eşlikçisidir. Hem hayatta, hem Cumalı’da… Ortak paydasıdır, hikayelerin, tanımlanamaz baskın karakterdir. Okur bir yandan hikayeyi okur, bir yandan dönüp, zamanıysa eğer göğe asılı dolunaya bakar, ‘eh’ der, ‘bu ay böyle güzelse, mehtab ise, kalpte de aşk varsa, kim uyuyabilir? Bu ay kimbilir uyuyamayan nice insana, ne hikayeye milyon yıldır yukarlardan tanıklık eder. Söyleyecek ne çok şeyi var kimbilir, anlatacağı ne hikayeler…’ 

 

O değil de… Ay’lı hikayeleri ilerde anlatırız, şimdi benim hoşuma giden, ay’la büyüyen nefisler, siyasi hevesler… 

 

Mehtab, malum, büyütme etkisine sahip.Aklınıza her geleni değilse de, çoğu şeyi misliyle katlar. Duyguları, en başta  aşkı… Sorunları, aklınızdan çıkmayan ne varsa, onu… 

 

Sonra da gelsin duygusal tepkiler, akıla sığmaz işler/haller/duruşlar, çözümler yahut kördüğümler, bozguna düşmeler… 

 

Ayın ondördü yani dolunay gel git demek, malum… 

 

Mekanı arındır, temizlen dese de bilenler, ya sevgili çamura yatar, ya kalp kanar, akıllar fikirler batak… Olur canım, olumsuzlukları elimin tersiyle ötelerim, gönlümdeki kıpraşmalara kulak asmam… 

 

Şu ana muhalefetin hali bile insana her gün dolunay, deliye her gün bayram misali… 

 

Kendilerini büyüte büyüte bir ettiler. Referandum sonucunu virgülü ve virgül sonrasıyla vermek bir yana, ilkin 49’a yuvarladılar, sonra elli yaptılar. Şimdi bir fazla söylüyorlar.Peki peki anladık, Evet % 40, hatta % 35,tamam çocum, sus artık… Parti sözcüsü değişti, sokak şimdilik dursun, sokağa anca birdirbir oynamaya çıkıcaz, artık eskisine değil, yeni sözcüye kulak vericez. Baykal ve Maaarrem beyin diş gıcırtısını biz sıradan vatandaş bile duyuyor, bunlar karlı dağdan serin… Ne oldu peki, ne değişti? Sokağı ertelemek ve salt oyun oynamak için düşünmek bile sağduyulu bir duruş belki… Dedik, demedik, ın ın ııın, ‘saray yazdı, o tetikledi, akıllar fikirler, en başta demokrasi bizimle mümkün, bizsiz her şey çakma…’ 

 

Hadi bakalım, med-cezirden, suçlusu ay, ayın on dördü… 

 

Bizi bu huzursuzluğa itenlerden iki gün uzak durmak ne mümkün?Ekrana bakma, gazete okuma, radyo dinleme deseniz anlarım…Baykal’ın yüzüne bak, olan ayarın kaçsın, aynı rahmetli babam… O da onun gibi gölgesiyle kavga ederdi, dinlen dinlen kaç, öylesinden, ha şarladım ha şarlayacağım diyenden…Hayatımız partiye ayar vermesinden,yani ayar verir gibi, vizo vermesinden, kadın günlerine konu olmasından, parti kadın kolu üyelerinin onun yüzünden birbiriyle kanlı bıçaklı olmasından, adaylara ‘sakın ha, olma!’ cızlamı çekmesinden yakınmakla geçti…Zat-ı devletlileri de ne çektiyse kadınlardan çekti, o da ayrı.  

 

Sirkeli suyla yıkanmalıymış, yok, Baykal’dan için değil, ay’ın gel gitlerinden hafakanlar basmasından…İşlem görmemiş tuzla bedeni oğmalıymış, sonra duş elbet… Evi yurdu sirke ile silmek, kapıya tuz dökmek… 

 

Öfkeli kontes, öyle görünüyor ki bundan sonraki gel/git’lerin komutanı… 

 

Bundan sonrası, yazının tuzlayayım da kokma, faslı… 

 

‘Bugün ayın on dördü/ kız saçını kim ördü?/ Ördüyse yarim ördü/Ay karanlık, kim gördü?’ 

 

Valla bu devirde ne yar hüneri, ne ay’ın karanlık yüzü…İletişim en karanlık yerlere/anlara tutuyor feneri ki, aleme faş malamat olmacasına… 

 

Artıkın saça belik mi örüldü, başımıza çorap mı örülmekte, o kadarını bilemem… 

 

Gel-git komutanı, fena olmadı…En azından plan öyle diyorlar, ben söyleyenin yalancısıyım. 

 

Bana malum oldu vallahi… 

 

Son dönemin üç ayrı saç modeli/rengi ve öfkeli yüz biçimi/mimik ve dudak büküşü, bir isyan/nisyan/sokak heveslisi eylemci kız duruş denemesiyle, bilmem artık başka niye, malum olduydu… 

 

Dediydin, dersiniz, ki siyaset akıldaneleri de deyip duru zaten… 

 

Hey Yareppim biz bu bayat filmi önceden görmemiş miydik? 

 

Yetsin gari… 

 

Ananem derdi rahmetli, kadının çok okumuşundan hele de purof olanından, bi de oksijen sarışınından dinlen dinlen, kaç, derdi. 

 

Hale bakınız, ülkem kadınlarının bazısı diyor ki, bunu diyen en küçük azınlık elbet, ‘ay büyürken uyuyamam’… Kadın milletinin ay gözleyecek, ayın büyüdüğünü fark edecek, hele ki aşkı bulup, heves edecek mecali mi kalmış? 

 

Yenilen pehlivan güreşe doyar elbet.Herkes ana muhalefet lideri gibi mi , üstelik kadınlar daha erkek , olmuyor mu, tak sepeti koluna canım, der, yiğittir, müdanaasızdır kadın… 

 

Bir bölük kadın , ki sayısı anca iki, hadi olsun üç,’ partimi nasıl bölsem, nasıl genel başkan adayı olsam, hatta boş bulduğum an oturup, kalkmasam, koltuğa, darbeyle?’, derken. 

 

Bir bölüğü, şu güzelim ilkbaharda fazlalık altı kilo yedi yüz elli gramı bir haftada nasıl çırpsam da fit olsam, derdinde…Onların tek derdi gönül şenliği, ülke varsın  olsun yangın yeri… 

 

Bir bölüğü  işte, sokağa dökücüler, devrim tekelcileri, tetikçileri. 

 

Soru çalan, hak etmediği makamlara getirilen, rektörü, parti eşbaşkanı, yargıcı, doktoru Fetö işportacısı/menfaatdarı onursuzları kadından  saymıyorum, malum insanlar üç tür; kadınlar, erkekler, anasının gözüler.Bu dediklerim üçüncü grup… 

 

İşgale bedenini siper edenler, evladını, eşini şehid verenler, kendi yarım kalanların oysa, ne kilosuyla ne parti genel başkanı olmakla derdi var… 

 

Büyük bölümü, kadınların, ekmek ve huzur, barış derdinde, ekmek-barış-huzur işçisi, hayatın tetikçisi… 

 

Hıdrellez bile fark etmeden geçti onlar için, siz ne diyorsunuz?… 

 

Ana muhalefet partisinin eskisiyle, yaprak dökmüşüyle, sarı gülüyle, yenisiyle, kurgulananıyla, işten el çektirileniyle, bütün vekilleri ve hatta partililerinin bile,  kendini genel başkan lığa layık gördüğü malum.Bize düşen tıpkı liderlerinin 15 Temmuz’da yaptığı gibi, ‘olan biteni izlemek’,  bis yapmak, sabırla beklemek… 

 

Nasıl olsa, ‘Bu aşk meydanı içinde/ Çağırdım bir avaz ettim/ Müezzinlik bizim oldu/ İmam oldum, uyan gelsin’ diyecek hepsi , Yunus gibi. 

 

Biz de uysa da yakıştı, uymasa da, güzele ne yakışmaz, deriz artık… 

- Advertisment -