Ana SayfaYazarlarÖzel mülkiyete karşı devrim yapılabilir mi?

Özel mülkiyete karşı devrim yapılabilir mi?

 

Devrim hemen hemen her çevrede müspet çağrışımlar yapan bir kavram, bir olay hâline geldi. Sosyalist çizginin devrim idealini ve pratiğini tekeline almaya çılgınca arzu duymasına ve bu uğurda her şeyi yapmasına rağmen, devrim kavramı sağ, anti-sosyalist (daha doğrusu böyle olduğunu sanan) (meselâ faşist) çevrelerde de yaygın ve itibarlı. Devrim talebi ise her yerde, her zaman geçerli. Felsefî olarak devrim karşıtlıkları her şüpheden azade olması gereken muhafazakârlar bile, yaptıkları ve yapacaklarını devrim adıyla anmaktan kaçınmamakta.

 

Bu olgunun sebepleri ve sonuçlarının mutlaka araştırılması lâzım.  Crane Brinton gibi devrim üzerine klasiklere imza atmış önemli yazarların bu hususu görmemesi veya ona yeterince dikkat etmemesi tuhaf. Öyle ya, nasıl oluyor da devrimlerin tüm veya en büyük kötülüklerin köküne kibrit suyu dökülmesini sağlayacağına inanılıyor? Nasıl oluyor da devrimci hareketlerde şahsî problemlerin çözümü bile kolayca devrim yapılmasına bağlanabiliyor, devrim sonrasına ertelenebiliyor? Bana öyle geliyor ki devrime imanın ve devrim talebinin olağanlaşmasının sosyal psikolojiyle, egemen siyasal kültürle, insan tabiatına gömülü problemlere mutlak çözüm bulma arzusuyla bağlantısı var…

 

Devrim fikri ve idealini savunan düşünürlerin hepsi değilse bile önemlice bir bölümü, özel mülkiyetin ilgasını devrimin çok önemli bir parçası, hattâ özü olarak gördü. Bazı durumlarda özel mülkiyetin kaldırılmasıyla devrimi özdeşleştirdi. Bunun sebebi, mülkiyetin neredeyse tüm beşerî problemlerin, toplumda karşılaşılan kötülüklerin ana kaynağı olarak görülmesiydi. Özel mülkiyetin — daha doğrusu, mülkler üzerinde kişiye veya teşhis ve tefrik edilebilir bir gruba ait dışlayıcı kullanma hakkının — yok edilmesinin, dinler tarafından öbür dünyaya atfedilen, kıtlık vakasının ortadan kalktığı ve ihtiyaçlarla kaynaklar arasındaki gerilimin sona erdiği cennetin bu dünyaya nakledilmesi neticesini vereceğine inanıldı.

 

Özel mülkiyet karşıtlığı her zaman doğrudan doğruya özel mülkiyet kurumu üzerine sözler ve söylemlerle ifade edilmedi. Onun yerine mülk sahibi, varlıklı kişi ve gruplar hedef tahtası hâline getirildi. Bu, özel mülkiyet karşıtı düşünceleri toplumda yaygınlaştırmak isteyenlere önemli bir avantaj sağladı. Kötülerin, şeytanların kim olduğu belliydi. Yapılması gereken onları tasfiye etmekti. Böylece, “sömürücü sınıf” karşıtı söylem özel mülkiyet kurumuna ilgiyi ve dikkati azalttı. Bununla beraber, devrim fikri çoğu zaman, fiiliyatta, özel mülkiyet ortadan kaldırma teşebbüsü anlamına geldi.

 

Özel mülkiyet hakkı, bireyle/grupla nesne arasında sadece fiziksel değil aynı zamanda toplumsal ve psikolojik bir bağa işaret eder. Bunun anlamı, mülkiyet hakkının ortadan kaldırılmasının mülklerin ortadan kaldırılması anlamına gelmeyeceği, gelemeyeceğidir. Bu imkânsız olduğu kadar gereksizdir de. İnsan hayatta kalabilmek için mülklerden ve/veya mülklerin sonuçlarından yararlanmak zorunda. Mülkler olmadan beşer ya hayatta kalamaz ya da en iyisinden hayvanlar seviyesinde bir hayat yaşayabilir.

 

Bu anlatımın bizi ulaştıracağı nokta, mülkiyet hakkının niçin ve nasıl doğduğudur. Özel mülkiyetin birilerinin kaprislerinin, ihtiraslarının, kurnazlığının, uyanıklığının eseri veya sonucu olup olmadığının sorgulanması gerekir. Böyle olduğunu düşünen her çaptan ve meşrepten düşünür çıktı, hâlen de çıkıyor. En komikleri J. J. Rousseau idi. Bu çılgın ve radikal Fransız, bazı yazılarında, uyanık birinin herkese ait olan bir toprak parçasını çevirip “burası benim” demeyi akıl etmesiyle ve etrafındaki budalaların oranın onun olduğunu kabul etmesiyle özel mülkiyetin doğduğunu iddia etti. Akıllara ziyan bir saçmalık. Hayattan ve tarihten kopuk bir spekülasyon.

 

Özel mülkiyet insanî hayatın tabiatının bir sonucu. Başka türlü söylersek, dünyada bir kıtlık gerçeği bulunmasaydı ve insanlar hayatta kalmak için tüketmeye mecbur ve mahkûm olmasaydı, özel mülkiyet kurumu doğ(a)mazdı. O hâlde insanî hayatın bu şartları değişmedikçe özel mülkiyetin ortadan kalkması da söz konusu olamaz. Politik idarecileri top tüfekle yok etsek, mülk sahibi insanları asit kazanlarında eritsek, anaokulundan üniversiteye kadar kafalara özel mülkiyetin çok korkunç ve zararlı olduğu fikrini kazısak, menkul ve gayrimenkullerle ilgili tüm kayıtları yakıp yok etsek de durum değişmez. Mülk sahipleri ortadan kalkınca geride kalan mülklerin de jure (hukukî olarak) veya de facto (fiili olarak) başka sahipleri ortaya çıkar. Yeni mülkler yaratan insanlar da yeni mülkiyet sahipleri olarak toplumda, dünyada yerlerini alır. Dünyadaki beşerî hayatın şartları, defalarca tekrarlanan örneklerde görüldüğü üzere,  mülkiyete karşı devrimleri bozar, fetheder.

 

Özel mülkiyet karşıtı ve düşmanı devrimcilere bir iyilik yapayım: Arkadaşlar, özel mülkiyete karşı devrim olmaz. Hayat planlarınızı ve toplumsal mücadele stratejilerinizi buna göre yapmanız, kendi menfaatinize. Benden söylemesi…

- Advertisment -