Ana SayfaYazarlarMuhalefetinizi nasıl istersiniz?

Muhalefetinizi nasıl istersiniz?

 

Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti hükümetinin, Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP muhalefetinden fazlasıyla rahatsız olmaya başladığı görülüyor.

 

İstanbul milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Maltepe Cezaevi’ne doğru başlattığı uzun yürüyüşün gördüğü ilgi ve destek, belli ki iktidarın canını sıkıyor.

 

Ramazan, iftar filan demeden her vesile ile konuşma fırsatı bulan iktidar temsilcileri, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun adalet arama hedefiyle, kimseyi rahatsız etmeden, barışçı tavır ve söylemi esas alarak, demokrasinin bir normali olan yürüyüş hakkını kullanmasına siyaset dışı bir kızgınlık gösteriyor, zoraki sebeplerle kınıyor, afâkî gerekçelerle eleştiriyorlar.

 

İktidar yürüyüşten rahatsız olmamalı

 

İktidarı destekleyen medyada yürüyüş hakkında alay, tehdit, aşağılama, suçlama dolu yayınlar ve köşe yazıları birbirini izliyor.

 

Kimi 15 Temmuz darbesi’nin “siyasi ayağı Kılıçdaroğlu’dur” gibi gülünç ima ve iddialarda bulunuyor; kimi basbayağı inanarak PKK ve FETÖ’nün tavsiyeleriyle yürüdüğünü söylüyor;  kimi de ordu içinde halen temizlenmediğini ifade ettikleri darbeciler için yeni siyasal şartları hazırlayan provokatif bir eylem olarak değerlendirip, savcıları göreve çağırıyor.   

 

Böylesi yaklaşımlar konusunda yalnız olmadıkları da görülüyor. Daha serinkanlı yaklaşmaları beklenirken, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım olmak üzere iktidarın en yetkili isimleri, benzer tutumları daha ilk günden itibaren durmaksızın sürdürüyor. Hal böyle olunca, iktidar yanlısı medya da kendi köpürtülmüş kızgınlık halini cesaretle sergiliyor.

 

İktidar çevreleri, özetle, parlamento varken, adalet talebini orada dile getirmek mümkünken, günler sürecek ve Türkiye’nin dört bir yanından destek verilecek bir yürüyüşün yapılmasını demokrasiyi, hukuku, kurumları zorlayan bir yol olarak tanımlamayı tercih ediyor. Bu yürüyüşü kaos ve kargaşa yaratmaya müsait bir zemin olarak gördüklerini ifade ediyorlar.

 

CHP zor durumda kaldı

 

Ama dokunulmazlıkların kalkmasına oy veren, HDP’lilerin tutuklanması karşısında susan, OHAL’in uzayıp gitmesi karşısında bir şey yapamayan, KHK mağdurlarının içine düştükleri inanılmaz durumu keza sadece seyreden, yeni sistemde konumu aşağı çekilen parlamentoda bir şey yapamamanın açmazını yaşayan CHP’nin, sıra basından sorumlu eski genel başkan yardımcısı ve İstanbul milletvekilinin mahkûmiyeti ve tutuklanmasına gelince içine düştüğü çaresizlik ve kapana kısılma halini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti hükümetinin biraz görüp anlaması gerekiyor.

 

Bu şartlar altında CHP’nin başvurduğu eylem, adalet şiarıyla kamusal vicdana seslenen, meşru zeminde ve barış içinde sürdürüleceği duyurulan demokratik bir hakkın kullanılmasından ibaret. Bunun etrafında menfi bir hava yaratılması ve yasalar çiğneniyormuş gibi bir söylem geliştirilmesi hem doğru değil, hem de kimseye bir faydası olamaz.  

 

Doğrusu sert söylemine rağmen hükümet cenahından şimdiye kadar yürüyüşü fiilen engelleyici bir tavır gelmedi. Bu son derece olumlu ve sonuna kadar böyle sürmesi temennimdir. Bunun herkes için bir demokratik olgunluk sınavı olacağı görülmelidir.

 

Buna karşılık, kaos ve kargaşa yaratma potansiyeli taşıyan ilk tepki, iktidarın adı konmamış ortağı MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli’den geldi.  Sık sık sorumlu devlet adamı yakıştırması yapılan Bahçeli, sözünü tartma ihtiyacı bile hissetmeden, (mealen) “ya ters istikametten de birileri yürümeye başlar ve ikisi bir yerde karşılaşırsa ne olacak” şeklindeki gözdağı kokan cümlelerini ortalığa saçıverdi.  

 

Bütün bunların normal demokratik tepki ve değerlendirmeler olduğunu maalesef söyleyemeyiz.

 

Muhalif parti kriterleri bakımından Mecliste durum

 

Bugün başkanlığı seçmiş siyasal sistemimizin zayıflamış parlamentosunda, muhalefet adına resmen üç parti var.

 

Bunlardan MHP, aslında bütün kritik konularda AK Parti hükümetinin sadece adı konmamış müttefiki durumunda. Özellikle son anayasa değişikliğinde oynadığı rol, ayrıca iktidarla diğer ideolojik ve politik alanlardaki düzlem ortaklığı nedeniyle, MHP’yi muhalif bir parti yerine koymak hayli zor görünüyor.

 

HDP’nin ise 2015 seçimlerinden beri malum sebeplerle iktidar tarafından muhatap alınmadığını; hattâ eşbaşkanlarının, milletvekillerinin, parti yöneticilerinin, belediye başkanlarının ve çok sayıda üyesinin muhtelif sebepler ileri sürülerek gözaltına alındığı ve tutuklandığını biliyoruz. Bu parti uygulanan açık ambargo nedeniyle uzun zamandır medyada bile doğru dürüst yer alamıyor. Şu anda eli kolu bağlı bir parti durumunda.

 

Geriye kalıyor yalnızca ana muhalefet partisi CHP.  

 

Onu geçmişi ve devraldığı ideo-politik miras nedeniyle kapsamlı bir şekilde eleştirebiliriz; çoğu kez bunu yapıyoruz da. Yakın dönemin çok kritik eşiklerinde oynadığı negatif rol nedeniyle kınayabiliriz. Hattâ çoğu zaman olumlu bir politik öneri ileri sürmeden itiraz ve mızmızlanmayla gün doldurduğunu da söyleyebiliriz. Ki bu durum onu destekleyen büyük bir seçmen topluluğunun ortak şikâyetidir. Dolayısıyla geçmişin ideolojik ve politik prangalarından kurtulması için çaba gösteren insan sayısı da az değildir. Kılıçdaroğlu da gördüğüm ve sezebildiğim kadarıyla, bunu üye ve taraftarlarını kaybetmeden, yeni “öteki”ler yaratmadan yapmaya çalışıyor.

 

Bu bağlamda Kılıçdaroğlu, genel başkanlığa geldiği günden beri bu partiyi etkili olabilecek bir zemine çekmeye; inanç, kültür, etnik kimlik, sınıf, bölge vb ayırdetmeden herkese seslenebilen bir parti haline getirmeye çalışıyor. Üstelik bunu da olabildiğince barışçı, hukuk ve meşruiyet temelinde tedrici bir dönüşüm olarak sürdürüyor.

 

Aslında, hakkında farklı tartışmalar yapılıyor olsa bile 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında da iktidarla demokrasiyi, parlamentoyu, seçilmiş kişi ve kurumları savunmak konusunda işbirliği yapmakta tereddüt etmediği de hepimizin gözü önünde cereyan eden bir vakıadır. Yenikapı Mitingi ve imâ ettiği durum halen hepimizin hafızasında. Dahası, orada oluşan zeminin esas  olarak CHP ve Kılıçdaroğlu tarafından dağıtıldığını söylemek de pek hakkaniyetli olmayacaktır.

 

Aynı CHP ve Kılıçdaroğlu, anayasa referandumu döneminde iktidara oy vermeye niyetli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Başbakan Yıldırım’ı seven ve destekleyen, muhafazakar ve dindar seçmeni incitecek tek kelime etmemeye büyük bir özen göstermişti. Çıkıntılık edenleri dikkate almıyorum. Yüzde 48.6’lık bir “Hayır” oyunun çıkmasında, onun bu dikkatli üslubunun da önemli rolü olduğu belliydi.

 

Aslında yürüyüş iktidar açısından bir sınavdır

 

Tabii ki her konuda iktidar ve muhalefetin anlaşması ve aynı politik söylemi ortaya atması beklenemez. Şüphesiz yaşananlar hakkında analiz farkları ve buradan türeyen politika ayrışmaları olacak; bunlar siyasal gündem içerisinde tartışma konusu haline gelecektir.

 

Nitekim, darbe girişimi de dahil, ana muhalefet ile AK Parti hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayli zıt fikirlere sahip olmaları normal görülmelidir. Adı üstünde, biri iktidarı diğeri ana muhalefeti oluşturuyor. Tarihten devraldıkları politik ve örgütsel miras, ideolojik formasyonları, mevcut programları ve gelecek tahayyülleri farklı olan siyasal özneler, söz konusu olan.

 

Hal böyleyken, iktidarın mecrasında yürüyen, onun gibi siyasal refleks veren, demokrasi vizyonu iktidarın vizyonunun sınırları içinde ifade bulan bir muhalefeti, dünyada da hemen hiçbir yerde bulamazsınız. Olsa bile hemen adı “Majestelerinin muhalefeti”ne çıkar. Hiçbir gerçek muhalefet kendini bu duruma düşüremez.

 

Bazı sorularım var

 

Cumhurbaşkanı ve hükümet, CHP’yi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu bu kadar ağır eleştiri, itham ve tehdit algısı yaratacak sözlerle bombardımana tutunca, ister istemez insanın aklına, “nasıl bir demokrasi istiyorlar” sorusu geliyor.

 

İktidarın gönlünden nasıl bir muhalefet geçiyor, merak ettim doğrusu. Başka sorularım da var.

 

Cumhurbaşkanına ve hükümet politikalarına ters düşmeyen bir muhalefet istemek mümkün mü, gerçekçi mi?

 

Her şeyden önemlisi, böyle bir muhalefet Türkiye’nin hayrına mı?

 

Nasıl oldu da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, neredeyse parlamentodaki tek muhalefet partisinin eylemine bile doğru dürüst tahammül gösteremez noktaya geldi?

 

Bitirirken şunu söylemek isterim; bu barışçı yürüyüşün aynı doğrultuda devam etmesi ve sonuçlanması aynı zamanda iktidarın da bir başarısı olacaktır. İşin doğrusu, bunun görülmesi ve iktidar yanlısı medyadaki ihtiraslı salvolara, absürd suçlamalara, makul ve meşru bir yürüyüşten seçilmiş bir iktidarı yıkacak sanal bir isyan türetme çabalarına prim verilmemesidir.

 

Buralarda hak, adalet, demokrasi gibi değerleri savunmaya özen gösterenler, meşruiyete önem verenler, barışçı mücadelede ısrar edenler, her türlü odağın kaos ve kargaşa çıkarma, insanları birbirine kırdırma ve gayrimeşru yollardan iktidara gelme heveslerini de yenilgiye uğratmış olur.  

 

 

- Advertisment -