Ana SayfaYazarlarİstanbul seçimi ve tekinsiz iddialar... Ne yapmalı?

İstanbul seçimi ve tekinsiz iddialar… Ne yapmalı?

 

23 Haziran’da yapılacak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine dair bir sürü tekinsiz iddia, başta “kulaktan kulağa medya”da ve sosyal medyada olmak üzere at koşturuyor…

 

Bu iddialar, yaygın komplocu düşünme tarzının çerçevesine mükemmel bir şekilde oturuyor ve kendilerine kolayca alıcı buluyor. İktidara atfedilen, ancak abartılı bulunup ciddiye alınmayan bir dizi iddiada iktidarın iddia sahiplerini “mahçup etmeyen” davranışlar sergilemesi, nevzuhur komplo iddialarına ilgiyi artıran bir başka etken. (“Bunları bunları yapan bunu da yapabilir.”)

 

Peki bu durum karşısında ne yapmalı? Ne yapılırsa -şayet iddialar doğruysa- iktidarın beklenmedik tekinsiz hamlelerine karşı doğru hareket edilmiş olur?

 

Bana bu yazıyı yazdıran video

 

Birkaç gün önce, Youtube kanallarında dolaşırken karşıma çıkan bir videoda bu tekinsiz iddialardan birine tosladım.  İddianın sahibi komplocu düşünme tarzına hitap eden, abartılı iddialarıyla dikkat çeken bir yazar ve televizyoncuydu, dolayısıyla fazla önemsemeyip geçmem gerekirdi. Fakat altındaki izlenme sayısını görünce durdum: “20 Haziran’da seçimi erteleyecekler, çünkü…” başlıklı videoyu izleyenlerin sayısı 600 bine yaklaşıyordu ve altına 1.145 yorum yazılmıştı.

 

Videonun konuşanı, eski Türkiye gazetesi yazarı, son yıllarda ise Aydınlık gazetesinde yazan ve aynı grubun televizyon kanalında programlar yapan Sabahattin Önkibar’a göre (şimdilerde OdaTV yazarı), şayet iktidar kazanamayacağına inanırsa, 23 Haziran’a iki gün kala seçimi erteleyecekti.

 

Şöyle diyordu Sabahattin Önkibar videoda (bu arada kendisine yapılan saldırıyı kınıyor, geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum):

“(…) AKP her gün anket üstüne anket yaptıracak, hem de birkaç firmaya ve günlük olarak nabzı tutacak. Çok çok çok emin olmaz ise AKP seçim yaptırmayacak. Tekrar ediyorum, altını çiziyorum, kazanacağından çok çok çok emin olmazsa 23 Haziran’da seçim olmayacak.

“Bunlar, Ankara kulisinde yapılan değerlendirmeler… İki üç gündür bu konuda çok değişik çevrelerle yaptığım görüşmelerden, konuşmalardan çıkardığım sonucu aktarıyorum. Diyeceksiniz ki bu kadarı da olmaz, yapamazlar bunu. Vallahi de yapabilirler, billahi de yapabilirler.”

 

Peki, iktidar, nasıl bir gerekçeye dayanarak böyle bir hamle yapacak? Önkibar, bu soruyu kendi kendine soruyor ve videodaki iddia, bu noktadan sonra çok daha tekinsiz bir hale geliyor:

“Peki, nasıl yapacaklar, onu da aktarayım… Gerekçe bulmak zor değil. İstanbul’da hem iktdarın hem muhalefetin büyük bir yığınak yapması bir çatışma zeminini de inşa edecek. Bu çatışma zemini birkaç provokasyonla provoke edilir, birkaç kavga çıkar, Allah korusun bu arada bazı istihbarat örgütleri ve terör örgütleri birkaç bomba patlatırsa ne olacak? Kardeş kavgası denilecek, Allah korusun, daha öteleri denilecek, milli güvenliğimiz tehlikede denilecek ve bu gerekçeyle Yüksek Seçim Kurulu olağanüstü toplanıp seçimi ileri bir tarihe erteleyecek. (…) Dolayısıyla AKP’nin kazanamayacağı bir seçimi yaptırmayacağını öngörüyorum.”

 

İktidar, istediği her şeyi yapabilir mi?

 

Sabahattin Önkibar, iddiasının “nasıl olacak” kısmına (“kardeş kavgası”) nispeten daha az müşteri bulabilir ama, “AKP, kazanamayacağı seçime gitmez, seçimi mutlaka erteletir” şeklindeki iddiası için aynı şeyi söyleyemeyiz; bu kuşkunun, Ekrem İmamoğlu’nun çok doğru olarak sürekli tahkim etmeye çalıştığı “umut”a samimiyetle inananların zihinlerini dahi ara ara yokladığı açık.

 

Bu zehirli istifham, özünde iktidarın çok güçlü olduğu inancından kaynaklanıyor. Oysa bu bir vehim. İktidar, tam tersine, bütün tarihinin en zayıf momentini yaşıyor ve tam da bu nedenle hata üstüne hata yapıyor.

 

İktidarın gücüne dair gerçekçi bir değerlendirme, tartıştığımız konu açısından hayati önemde. Çünkü ancak böyle bir değerlendirme, bizi iktidarın her şeyi ince ince hesaplayabilme ve sonra da onları gerçekleştirme yeteneğinin artık işlemediğine ikna eder. Biz ancak o zaman iktidarın “kazanamayacağı bir seçim”e (daha doğrusu kazanamayacağını ihtimal dahilinde gördüğü bir seçime) neden gittiği sorusuna verilecek başka cevapların olduğunu görebiliriz.

 

Ben şahsen “kazanamayacaklarını anladıkları anda seçimi yaptırmayacaklar” iddiasına fazla prim vermiyorum, fakat seçimin yapılacağı günün atmosferinin bugünkünden farklı olacağına neredeyse eminim. Yani iktidarın seçime “şapkadan kuş çıkartarak” gideceği iddiaları hususunda içim o kadar da rahat değil.

 

“Milli kabarış” atmosferinde seçim

 

Seçimin hemen öncesinde etkili bir “milli kabarış” atmosferi yaratmak ve seçime öyle gitmek: İktidarın “şapkadan çıkartacağı kuş” bu olabilir.

 

İktidarın önünde bu çerçevede üç imkân alanından söz edebiliriz: S-400 meselesi, Doğu Akdeniz ve tabii Suriye.

 

S-400’ler konusunda, ABD’nin Türkiye’ye verdiği iki haftalık süre dolmak üzere… İktidar, bu reste “milli gurur” soslu güçlü bir restle karşılık verirse, ne kadar etkili olacağı tartışılabilir olsa da seçimde araçsallaştırabileceği bir argümana sahip olacaktır.

 

Suriye’de, bir türlü gelmeyen “bir gece ansızın gelebiliriz” bu defa gerçekten gelebilir mi? Bölgedeki koşullar, ABD’nin de Rusya’nın da böyle bir girişime izin vermeyeceğini gösteriyor. Fakat iktidar, onları kısa süreyle kızdırmayı göze alarak Suriye’de de bir hamle yapabilir. (Kısa süreyle kızdırmayı göze almaktan söz ederken, mesela seçimden hemen önce başlayan, fakat sonrasında eski mevzilere çekilmeyi öngören taktik bir hamleyi ima ediyorum.)

 

Doğu Akdeniz, bu üçü içinde en işe yarar alan gibi görünüyor. Bilindiği gibi orada Kıbrıs Rumları geniş Avrupalı ve Ortadoğulu ittifaklarıyla petrol çıkarma çalışmaları sürdürüyor. Avrupa Birliği, üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni destekliyor, keza ABD ve İsrail de benzer bir tutum içinde.

 

Bu bölgede Türkiye de, bütün itirazlara rağmen petrol arama çalışmalarını sürdürüyor ve orada atmosfer son derece gergin. En son geçtiğimiz cumartesi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Doğu Akdeniz’e dair sert uyarılarda bulundu.

 

Seçim öncesinde Doğu Akdeniz’de yaşanacak sınırlı bir deniz çatışması, “yedi düvele karşı Türkiye’nin haklarını cesaretle koruyan iktidar” algısı üzerinden mükemmel bir seçim kazanma enstrümanı olarak kullanılabilir.

 

Tekinsiz ihtimallere karşı doğru tutum?

 

Peki, muhalefet, bu türden tekinsiz ihtimallere karşı nasıl bir tutum geliştirebilir?

 

İktidarın bu yöndeki eğilimlerinden bahisle kamuoyunu bugünden “uyanık olmaya” ve oltanın ucundaki yemi yememeye davet etmek mi doğru olur, yoksa bunları hiç dillendirmemek mi? Düşünmek lazım.

 

Akla takılabilecek bir soru da şudur: Seçimin hemen öncesinde “milli kabarma”ya yol açacak bir gelişmeyi iktidar maruz kaldığı “spontan” bir gelişmeymiş gibi sunabilir mi? Bu çabasında ne ölçüde ikna edici olabilir?

 

Benim bu soruya da net bir cevabım yok. Onu da düşünmek lazım.

   

 

 

 

 

 

 

 

- Advertisment -