Ana SayfaYazarlarBunu nasıl tartıştık: Sıla-Ahmet Kural-şiddet

Bunu nasıl tartıştık: Sıla-Ahmet Kural-şiddet

 

SUNUŞ

 

Serbestiyet sayfalarında, disiplin başlığı “Bunu nasıl tartıştık” olan yeni bir bölüm açıyoruz.

Bu bölümde, toplumun bütün kesimlerinin katıldığı popüler tartışmaları size aktarmaya çalışacağız.

Temel ilkemiz, onaylayalım ya da onaylamayalım, tartışmaya dahil olan  bakış açılarını olabildiğince geniş bir yelpazede yansıtmak olacak.

Tabii bu arada, geçerken küçük yorumlarda bulunma, onaylama-onaylamama hakkımız baki kalacak.

 

Kapımız, televizyon ya da gazeteler üzerinden iletilen bakış açılarına da açık olacak ama, kanaat oluşturmayı profesyonelce yürütenlerden çok onların etkilemeye çalıştığı geniş toplumsal kesimlerin sesi olmak istediğimiz için, sosyal medya kullanıcılarının yaklaşımlarına çok daha geniş bir yer vereceğiz.

 

Disiplin başlığımızın geçmiş zaman kipinde oluşunun ima ettiği gibi, bu bölümün konusunu, başlamış ve belirli bir olgunluğa erişmiş tartışmalar oluşturucak. Başka bir deyişle, bu bölümde, sizin zaten izlemekte olduğunuz popüler tartışmalar belirli bir düzen içinde, bakış açıları kategorileştirilmiş olarak dikkatinize sunulacak ve böylece tartışma hakkında daha bütünlüklü bir kavrayışa ulaşmanız amaçlanacaktır.

 

“Bunu nasıl tartıştık”ın ilk konusu, şarkıcı Sıla’nın, sevgilisi Ahmet Kural’dan şiddet gördüğü şikâyetiyle savcılığa başvurması… Bakalım, Sıla’nın savcılığın kapısından çıkmasından hemen sonra başlayan tartışmalarda hangi bakış açıları öne çıkmış…

 

                                                  ***

 

Şarkıcı Sıla Gençoğlu, oyuncu sevgilisi Ahmet Kural’dan gördüğü ve yaklaşık bir milyon kez “beğenilen” instagram mesajının bir yerinde şöyle diyordu: “Artık ne yazık ki biliyorum, çok kolay değil sokağa çıkıp ‘Ben şiddete uğradım’ diye bağırmak. Ama şunu da biliyorum ki ben de susarsam önce kendime, sonra da bu ülkenin kadınlarına, şiddete karşı insanlarına haksızlık etmiş olacağım.”

 

Sıla, mesajındaki “ben de susarsam” vurgusuyla toplum içindeki güçlü, bağımsız kadın imajına dikkat çekip böyle birinin susma hakkı olmadığını söylüyordu. Zaten uğradığı şiddetin bu kadar yaygın bir tartışmayı tetiklemesinin nedeni, biraz da mağdurun bu imajıydı.

 

Twitter’da konuya dair görüşlerini dile getiren kullanıcıların çok büyük bir bölümü, herhangi bir “ama” içermeyen net bir tavır sergilediler: “Asla kabul edilemez, nokta.”

 

Bunun tam karşısında, Sıla’nın özel hayatını yaşayış biçimini ya da politik tercihlerini öne çıkarıp, bir anlamda onun yaşadığı şiddeti “hak ettiğini” söyleyen ya da ima eden bir başka kesim vardı. Buna örnek olarak Yeni Akit gazetesinin twitter sayfasında yer alan şu satırları gösterebiliriz:

“Gayrimeşru ilişkileri özendiren laikçilerin yeni rezilliği… Gece yarısı gayrimeşru ilişki yaşadığı oyuncunun evine giden Şarkıcı Sıla dayak yedi…”

 

Bu tartışmada Yeni Akit gibi şiddeti ‘nikâhsızlık’ gerekçesiyle görmeyi reddedenler, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un, Sıla’yı arayarak “geçmiş  olsun” demesine de tepkiliydiler. O tepkiler de en doğrudan ifadesini yine bir Yeni Akit yazarı olan Yavuz Bahadıroğlu’nda buldu:

"Ben olsam öncelikle; 'Kocanız mı dövdü' diye sorardım… ‘Kocam değil, erkek arkadaşım dövdü’ dediği anda da, ‘Ne haliniz varsa görün!’ deyiverir, telefonu yüzüne kapatırdım!”

 

Başka ‘ama’lar…

 

“Dövülmüş ama, döven kocası değilmiş”teki “ama”nın içini “Gezi protestolarına katılmıştı” vb. başka gerekçelerle dolduranlar da vardı. Bunları da kabaca ikiye ayırmak yerinde olur: Bir kesim Yeni Akit ve Bahadıroğlu gibi “hak etmiş” havasındayken, öbür kesim sanki yaşananlara serâzâd karşı çıkamadığı için “ama”lı cümlelere baş vuruyor gibiydi:

“Ahmet Kural, Sıla kavgasında bütün toplum siyasetçi, para babası ne varsa, herkes ayakta. Kahramanmaraş'ta bir kadın iki çocuğu elinden tutarken bir de bebeği sırtındayken, sokak ortasında dövüldü. Millet'in sanırım o ara çok işi vardı! Kimse görmedi.” ‏ @42eftelya

 

                                                            ***

 

“Ahmet Kural ile Sıla'nın olayını onlarca saat haber yapan ama Tunceli'de donarak şehit olan askerimizi 2 dakika haber yapamayan medyamız; 2 askerimizin donarak şehit olduğundan haberi bile olmayan milyonlarca insanımız var…” @SunaVarol

 

                                                            ***

 

“Hindistan’da polis müslüman kadını  dövüyor (video). Bi Sıla değil tabii. Haberimiz olmadı pek…” @salimkorkmaz84

 

İsmail Küçükkaya karşılaştırması

 

Hatırı sayılır sayıdaki Twitter kullanıcısı, konuyu, bir süre önce Sıla’nın maruz kaldığı şiddetin bir benzerini yaşadığını öne sürerek yargıya başvuran bir başka kadın (Fox TV sunucusu İsmail Küçükkaya’nın eşi Eda Küçükkaya) üzerinden tartışmayı seçmişti. Bu kişiler, Eda Küçükkaya’nın feryadının benzer bir tepkiye yol açmadığını hatırlatıyorlar, çifte standart eleştirisinde bulunuyorlardı:

“Ahmet Kural ve Sıla olayının aynısına sadece küçük bir farkla yaklaşık 1 ay önce şahit olmuştuk. İsmail Küçükkaya’nın eşini defalarca dövdüğü ortaya çıkmıştı. Bu olayda kimse İsmail’i suçlamadı, tek kelime dahi etmediler… Peki fark neydi? Çünkü o Atatürk’ün arkasına sığınmıştı…” @themarginale

 

                                                                 ***

 

“İsmail Küçükkkaya’nın eşinin savcılık ifadesini paylaştığımız için ‘ama bu etik değil’ diyenlerin Sıla’nın ifadesini yeterli bulup Ahmet Kural’ı linç etmesi de ilginç. En azından Ahmet Kural özür dileme erdemi gösterdi. İsmail ise suçu örtbas için Atatürk’e sığındı!!!” ‏ @Malikejder47

 

Burada araya gireyim: Sıla-Ahmet Kural konusunu Eda-İsmail Küçükkaya üzerinden tartışmayı tercih edenlerin “çifte standart” eleştirilerinde bence de haklılık payı var. Fakat bu kişiler de benzer bir tutum içinde değil mi? Sıla’ya yönelik şiddete fazla takılmadan İsmail Küçükkaya’yı hatırlatmaları, amaçlarının, bir ay önceki olayda Eda Küçükkaya’ya yönelik şiddeti gündeme getirmekten çok, bunu fırsat bilip  muhalif kimlikli bir televizyoncuyu hırpalamak olduğunu göstermiyor mu?

 

Yani nereden baksan çifte standart… Kadına yönelik şiddeti bile politik pozisyonlarımızdan ve angajmanlarımızdan bağımsız olarak tartışamıyoruz.

 

‘O bakış…’

 

Bir de “Sevdiğine böyle bakan biri, ona şiddet uygulayabilir mi” cephesi var. Hepinizin gördüğüne emin olduğum o fotoğraftan yola çıkılarak üretilmiş mizahi yaklaşımlara burada girmeyeceğim. Fakat ‘o bakış’ üzerinden yola çıkılarak yazılmış ilginç bir analizi, biraz uzun da olsa sizin de okumanızı istedim:

“Sağda solda görüyorum, vay efendim Ahmet Kural Sıla'ya o fotoğrafta ne güzel bakıyormuş, öyle bakan adam sevdiğini dövmezmiş falan. Size şiddetle ilgili reddetmeye meyyal olduğunuz gerçekleri hatırlatacağım bu zincirde. “Genelde şiddet uygulayan adamlar, psikolojik ve fiziksel, zaten sevgililerine böyle bakarlar. Çünkü hastalıklı bir tutku ile 'severler', saatlerce psikolojik şiddetin her boyutunu yaşatırlar, sonra dönerler deli gibi sevişirler.Dokunmaya falan kıyamazlar.

 

“Döverler, tehdit ederler, sonra ‘çok haklısın sana karşı korku duygusunu kullanmamam lazımdı’ derler, köpek yavrusu gözleri ve gözyaşları ile kapınızda biterler. Evet şiddet bu kadar hastalıklı, şiddetle karışmış 'sevgi' bu kadar manipülatif işte.

 

“Kadının kafasını karıştıran da genelde bu olur. Seviyor, geçer diye düşündürtür. Seviyor ama zaafları var dedirtir. Ya alkoldür o zaaf ya zor geçen çocukluk. Hatta öyle karmaşıktır ki mesele, ‘beni ancak sen iyileştirebilirsin sevgilim'e inandırır.

 

“E zaten sevginin arabesk olması gerektiği, romantik olması gerektiği öğretilir. Yoksa gerisi sevgi değilmiş gibi gelir. Kadına sevgi ilişkisi içinde kendi ihtiyaçları, sınırları olan tekil bir birey olarak paylaşmak değil, hemşire olmak, anne olmak öğretilir.

 

“Eh o şiddet sarmalının içinde kadını sokan da işte tam da o bakış olur.

“Yahu bi de şiddete meyili erkeğe giriş dersinde ilk karşımıza çıkan şeydir bu: Dışarda şövalyedir onlar, evde canavar. SIKLIKLA böyledir.” @SafakTimur

 

Şimdilik bu kadar, fakat bana öyle geliyor ki bu meseleyi yeni veçheleriyle bir kez daha ele alabiliriz.

 

- Advertisment -