Ana SayfaYazarlar“Bir an durup, çıtçıtlar mısınız?”

“Bir an durup, çıtçıtlar mısınız?”

 

Bir anı, bir lâhzayı kaydedebilir misiniz? Zamanın öyle bir parçasından bahsediyorum ki, daha fazla küçültemiyorsunuz. İşte o parçayı dondurup; önündeki ve arkasındaki diğer vakitlerden ayırıp; meselâ bir kağıda aktarıp; bir mandalla, söz gelimi bir ipe asabilir misiniz?

 

Hemen hergün birlikte vakit geçirdiğiniz bir arkadaşınızla, diyelim ki sabahın ilk ışıklarını karşılamak için bir deniz kenarındasınız. Dalgalar geceyle yaptıkları bir muharebeyi daha kazanmanın mağrur edasıyla, ertesi geceye hazırlanmak için geri çekiliyor. Çekilirken ıslattıkları taşların sayısı azalıyor gitgide; her an biraz daha fazla taş kuruyor; kurumuş olanlar ise üzerindeki tuzu silkeliyor.

 

Kayıt altına almak istediğim lâhza, bu olaylardan sadece bir tanesini barındırabilecek kadar kısa olsun; iki hâli veya iki vakayı içermesin istiyorum. Bir taşın rengi değişsin veya üzerindeki tuzun beyazı ortaya çıksın. İkisi o anda, aynı anda olmasın. İlkokuldayken bayıla bayıla kullandığım, sayı boncuklarını ipe dizen abaküs (mishap) gibi, sadece bir anı, o anda gerçekleşmiş olayla beraber bir boncuk yapayım ve o boncuğu ipin üzerinde daha önce kaydettiğim boncukların tarafına geçireyim. Evet, aynı abaküs ile yaptığım gibi. Sonra da dizdiğim sıra üzerinden boncukları okumaya başlayayım: Deniz suyu ayakkabımın burnundan geri gitti. Burnun hemen önündeki taşın üzerindeki grilik, koyu rengini biraz daha açık bir tona dönüştürdü. Renk biraz daha açıldı. Taşın üzerindeki tuzu gördüm.

 

Gördüğünüz gibi, boncuklar hemen ayakkabımın önündeki bir taşa odaklanarak konumlarını sabitlemişler; an be an o taşın başına gelenleri haber veriyorlar. Örneğin, abaküsün bir altındaki satırda hazırladığım boncukları, ayağımın biraz daha ilerisinde işaretlediğim başka bir taşın başına gelenleri izleyebilmek için kullanabilirim. Canım isterse, abaküsün istediğim satırını, dilediğim bir taş ile özdeşleştirir; satırların sayısını çoğaltarak istediğim kadar taşı seyredebilirim. Abaküsün enine olan genişliğini de, iplerin boyunu uzatıp, boncukların sayısını arttırarak büyütebilirim. Böylece taşların başına geleni uzunca bir süre tâkip etme şansım olabilir.

 

Şimdi abaküsün bütün satırlarını göz önüne alalım. Önce, bütün boncukları her satırın en solundaki dayanağa itelim. Sonra seçtiğimiz bir ana, o lâhzaya odaklanalım. Meselâ o an, abaküsün her satırında yer alan, son, yani en sağda duran boncuklar olsun. Diğer bir deyişle, yukarıdan aşağıya en sağda duran boncuklara bakalım. Haydi, önce bütün bu en sağda duran boncukları, hemen ardından bir arkasındakileri, daha sonra onların arkasındakileri, sırasıyla abaküsün en sağındaki dayanağa yaslayalım. Deniz suyu kıyı şeridini nasıl ahenkli terk ediyor, değil mi?

 

Hem abaküsü kurgularken seçtiğim her bir taşın büyüklüğünü, hem de an olarak adlandırdığım gözleme süresini değiştirebilirim. Taşları büyütür, aynı anda lâhzanın genişliğini arttırırsam, sanki bütün olaya çok uzaklardan, bir hayâl perdesinin arkasından bakıyormuş gibi olabilirim. Tam tersini yapar, bir taraftan taşları küçültür, diğer yandan da gözleme anını daraltırsam, bir mikroskopla, normal bir uzunçaları yüksek devirde tâkip ediyormuş gibi yapabilirim. Canımın istediği filmi tekrar tekrar seyredebileceğim bir taş büyüklüğü ve bir lâhza mesafesi bulabilirim herhalde abaküsüm için.

 

Georges Braque, “hareket hâlinde olan bir bedenin idrâk edilebilecek bütün küçük çeşitliliklerini tek resim” olarak gösterebilmeye adadı ömrünü. Bu uğraş, bizim abaküsün meselâ birkaç sırasını, aynı anda, bir kağıdın üzerine topyekûn boca etmeye benziyor. Üstâd bunu, anları ayıklayamayacağı için mi, yoksa ayıklanmaması gerektiği için mi düşündü; yoksa bakalım ayıklanmazsa ne olur diye mi önerdi; sanırım hepsi olabilir. Haydi önce bir satırı, tek bir taşı düşünelim. Boncukları önce ayrımsayabilecek; daha sonra tekrar yapıştırarak, o taşın üzerinde, bir vakit içinde, yani çokça anın veya lâhzanın birleşiminde, olup bitenleri bir tuvalde görebileceksiniz. Kendinizi dik bir konumdan, bir yatağın üzerine serbestçe, vücûdunuzu kırmadan bıraktığınızı düşünün. Sonra düşme sırasındaki hareketlerinizi an be an kaydedin. Nihayet, bütün anların bileşimini bir düzleme izdüşürdüğünüzü tahayyül edin. Bas çalan bir kişinin parmaklarının hemen altındaki telin hareketlerini ve aynı anda kişinin çene hareketlerini birkaç dakika boyunca izleyin, arşivleyin; sonra bir zemin üzerine çenesini, ellerini ve telin hareketlerini döküverin. Bütün örnekler sırasında kaydettiğiniz “idrâk edilebilecek tüm çeşitlilikleri” bir durağan konumda hayâl edebiliyorsunuz, değil mi?

 

Braque’den yaklaşık bir asır kadar sonra “çıtçıt” (https://www.snapchat.com/) diye bir uygulama ortaya çıktı. Çok benzeri bir başka uygulama da geçtiğimiz yaz sonunda “anlık telgraf” (instagram = instant + telegram) uygulaması içinde “hikâyeler” (stories) adıyla gündeme geldi. Her iki uygulamanın da ortak özelliği, kişi için özel bir anın, lâhzanın fotoğraflanarak, seçtiği diğer kişilerle, sadece belirli ve kısa bir süre için paylaşılabilmesine olanak tanıması. Deniz kenarına gün doğumu izlemeye gittiğimde cebimden telefonumu çıkarıp, arkadaşımla ortak fotoğrafımı çekiyorum ve anında telefonumda kayıtlı olan kişilerden seçtiklerime “çıtçıtlıyorum” yani gönderiyorum. Onlar da, uygulamasına bağlı olarak, fotoğrafı aldıklarında bir veya iki kere bu fotoğrafa bakabiliyorlar. Sonra; evet, sonra siliniyor! Bir önceki paragrafta sözünü ettiğim, yatağın üzerine serbest düşme hareketini cep telefonumdaki video kısmını kullanarak kaydediyorum. Sonra “anlık telgraf”daki hikâye kısmına “asıyorum.” Belirli bir zaman içinde (24 saat) bu yine seçtiğim kişiler tarafından izlenebiliyor; sonra kayboluyor. Elbette “çıtçıtlayan” veya “asan” kişi bu fotoğraf veya videoları kendi cihazında dilediği gibi arşivleyebilir.

 

Piyasaya ilk çıktığında şaşırmama ve “asla tutmayacağını” düşünmeme karşın, paylaşılan kişilerin, sınırlı sayıda ve vakitte görebilecekleri paylaşımları sunan bir uygulamayı çok “tutmuş” olmaları. Diğer taraftan, bir o kadar doğal. Kendi karşılaştığımız anları, lâhzaları ne kadar kaydedip arşivleyebiliyoruz veya bunları yapmak istiyoruz ki! Arkadaşımız veya bizimle paylaşmaya değer bulan kişiler “o anları,” o “özel lâhzaları” bizim de anlık seyir ve algılarımıza açıyorlar. Bu kendi başına çok kıymetli bir şey, öyle değil mi? Düşünüyorum da, bir arkadaşım Peru’ya gitse ve oradaki tapınaklardan birinde “yakaladığı bir anı” benimle paylaşsa, herhangi bir seyahat kitabında (alışkanlığa bakınız, internetteki bir sayfada demek istedim!) gördüğümden çok daha farklı olur algılamam. Başka bir dostum, saatlerini geçirdiği bir trafik keşmekeşinden bir an paylaşsa, sıkıntısını sıkıntım gibi hissedebilirim.

 

Aslında bizimle paylaşılan o “özel anları,” o durağan fotoğrafları veya kısa videoları, hafızamızdaki başka anlarla birleştiriyoruz. Paylaşan kişilerle olan ilişki düzeyimize bağlı olarak, gönderilenleri hafızamızdaki diğer resim ve videolarla birleştirerek hareketlendiriyor; uzatıp, kısaltabiliyoruz. Paylaşılan her yeni fotoğraf da, kendisi fiziksel olarak bizimle kalmasa da, birbirlerine nasıl bağlandığını henüz tam bilemediğimiz abaküslerimiz içinde bir yerlere arşivleniyor; yeni paylaşımlarla güncellenmeyi bekliyor. Peki bütün bu abaküslere daha kaba bir şekilde bakabilir miyiz? Georges Braque ile hemen hemen eş zamanlı olarak, Karl Pearson “histogram” (histos + gramma) adını verdiği bir gösterim önermişti. Bir sonraki yazı için abaküslerinize şimdiden kaydedebilirsiniz.

- Advertisment -