Ana SayfaYazarlarFransa için üç senaryo ve yepyeni bir siyasi tablo

Fransa için üç senaryo ve yepyeni bir siyasi tablo

 

Fransa’da 11 Haziran Pazar günü genel seçimlerin ilk turu yapılıyor. Milli Meclis’in 2008 anayasa değişikliğiyle 577 olarak belirlenen üyeleri iki turlu, dar bölgeli sistemle seçiliyor. Buna göre, 577 seçim bölgesinde ilk turda seçilmek için kullanılan oyların salt çoğunluğunu almak gerekiyor. Hiçbir aday salt çoğunluğa ulaşmamışsa, oyların en az yüzde 12,5’ini almış olan adaylar ikinci tura katılıyor. Seçim bölgelerine göre, ikinci turda ikili, üçlü (triangulaire) ya da dörtlü (quadrangulaire) seçim yapılıyor ve en fazla oyu alan aday seçilmiş oluyor.

 

Seçim sisteminin yukarıdaki esaslara uygun şekilde iki turlu olarak yapılması siyasi partilerin milletvekili sayılarını ilk turdan önce tahmin etmeyi küçümsenmeyecek ölçüde zorlaştırıyor. Bu nedenle, Le Monde’un başyazarlarından Gérard Courtois’nın önceki günkü (30 Mayıs) köşe yazısının başlığına çıkardığı (Aux législatives, trois scénarios sont concevables et sont tous trois inédits) gibi teorik olarak üç senaryodan söz etmek mümkün. 

 

Bunlardan ilki, konuyla ilgili önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, ılımlı Sağ’ın temsilcisi Cumhuriyetçiler’in (LR/ Les Républicains) salt çoğunluğa ulaşması ve Cumhurbaşkanı Macron’a bir “cohabitation” (birlikte yönetim) hükümetini dayatması. LR’in kampanyasını yürüten François Baroin bu konuda hâlâ iddialı belki ama Courtois’nın da altını çizdiği gibi, partinin mevcut 220 dolayındaki milletvekilini korumasının yanı sıra 70 kadar ilave sandalye kazanması bugünkü koşullarda mucize sayılıyor.

 

 “Macron için Meclis çoğunluğu hükümeti” başlıklı yazımda da vurguladığım üzere, genç Cumhurbaşkanı sırf “cohabitation” olasılığını ortadan kaldırmak amacıyla Başbakan olarak LR’in içinden gelen Edouard Philippe’i atamış, eski başbakanlardan Alain Juppé’ye yakınlığı ile bilinen Philippe de Ekonomi ve Maliye ile ilgili iki önemli bakanlığı Bruno Le Maire ve Gérald Darmanin gibi iki Cumhuriyetçi isme teslim etmişti.

 

Edouard Philippe hükümetinin, göreve gelir gelmez ılımlı Sağ ve Sol seçmeni cezbetmeye yönelik iki icraatı oldu. Bunlardan biri, geçen yıl haftalarca sokak gösterilerine yol açmış olan İş Yasası’nın (Loi Travail) çalışma koşullarının esnekleştirilmesi yönünde gözden geçirilmesi konusunda kolları sıvamasıydı. Sendikalarla müzakereleri başlatan hükümet, sosyal ortakların ilave zaman talebine karşın, kısa sürede, tercihan 21 Eylül’den önce bir çerçeve yasa çıkarma konusunda ısrarlı.

 

İkincisi, Adalet Bakanı François Bayrou’nun ikinci turdan önce (14 Haziran) Milli Meclis’e sunacağı Kamu Hizmeti Ahlak Yasası (loi de moralisation de la vie publique) tasarısı. Yeni Meclis’in yasalaştıracağı bu tasarı ile milletvekillerine aile bireylerini çalıştırma yasağı ve ek ödeneklerini mahsup etme zorunluluğu getirilmesi öngörülüyor. Böylece ılımlı Sağ seçmene François Fillon’u seçim yarışında geri bırakmış olan Penelopegate gibi skandallara ne kadar uzak durulduğu gösterilmek isteniyor.

 

Bununla birlikte Philippe hükümetinin bu konuda bir sıkıntısı olduğunu hatırlatmakta da yarar var. En Marche hareketinin Genel Sekreteri olarak başından beri Macron’un yanında yer almış olan ve Philippe hükümetinde Coğrafi Planlama (Cohésion des territoires) ile görevli Bakan olarak görev yapan eski sosyalist Milletvekili Richard Ferrand hakkında kamu görevi sırasında yakınlarına yarar sağlamış olduğuna ilişkin bazı iddialar bulunuyor. Bu konuda tolerans gösterilmesi halinde Bayrou Yasası’nın işe yaramayacağı açık. Başbakan Philippe de hakkında soruşturma açılması halinde, her bakan için olduğu gibi, Ferrand’ın da bakanlıktan istifa etmesi gerektiğini ima ediyor.

 

Yürüyen Cumhuriyet (LREM/ La République en Marche) bu artı ve eksisiyle birinci parti olmakla birlikte salt çoğunluğa ulaşamayabilir. Courtois’nın ikinci senaryosu bu olasılığı göz önünde bulunduruyor. Bu durumda LREM’in teorik olarak Meclis’te sürekli bir koalisyon ortağı bulması ya da yasalarla ilgili olarak değişken ortaklara dayanması mümkün. Courtois bu durumda pragmatik sosyalistler ya da Cumhuriyetçiler’le birlikte hareket eden orta Sağ eğilimli Demokrat ve Bağımsızlar Birliği’ne (UDI/ Union des Démocrates et Indépendants) mensup isimlerle iş birliği yapılabileceğine dikkat çekiyor.

 

Son anket üçüncü senaryodan yana 

 

Gérard Courtois, yarı-başkanlık sisteminin mantığının LREM’in Meclis’te salt çoğunluğa ulaşmasını gerektirdiğine, ayrıca başkanlık seçimleriyle genel seçimlerin ardı ardına yapılmaya başlandığı 2002 yılından bu yana seçmenin Cumhurbaşkanı için yaptığı tercihi milletvekili seçimlerinde yinelediğine dikkat çekiyor. Courtois bu yıl ayrıca Macron’un siyasi peyzajı değiştirme hedefinin mevcut politikacılardan sıkılan seçmen için çok çekici olduğunu vurguluyor.

 

Courtois’nın seçmenin Macron’a Meclis’te programını tam olarak uygulamasını sağlayacak bir salt çoğunluk vereceği tahminini, Kantar-Sofres-Onepoint ’in Le Figaro, RTL ve LCİ için yaptığı 30 Mayıs tarihli son kamuoyu araştırması destekliyor. Buna göre, LREM halen yüzde 31’lik oy tercihine sahip bulunuyor ve bu oranla 18 Haziran’daki ikinci turda Meclis’te 320 ile 350 arasında sandalye elde etmesi mümkün görünüyor. Bu sayı iki hafta önce Edouard Philippe’in Başbakan atanması akabinde yayımlanan ilk ankete (Harris İnteractive) oranla önemli bir artışa işaret ediyor. O ankette LREM’in seçimlerde 290 milletvekili (salt çoğunluk + 1) kazanacağı tahmin olunuyordu.

 

Son anket ayrıca LREM’in oy artışının Cumhuriyetçiler aleyhine olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim yüzde 18’lik oy desteğine sahip olduğu görülen Cumhuriyetçiler’in bu oranla ancak 140- 155 sandalye elde edebileceği tahmin ediliyor.

 

Cumhuriyetçiler’in ardından 3. sırada gelen Ulusal Cephe (FN/Front National) yüzde 17’lik seçmen desteğine sahip. Le Pen başkanlık seçimlerinde 13’ünde yüzde 55 gibi yüksek bir oranla olmak üzere 45 bölgede ilk sırayı almıştı. Ancak seçimlerin iki turlu olmasından ötürü bu bölgelerde beklediği gibi 40 ve üzerinde sandalye elde etmesi mümkün görünmüyor. Atıfta bulunduğum kamuoyu yoklaması, FN’in genel seçimlerde 10 ila 15 milletvekiliyle yetinmek durumunda olduğunu gösteriyor.  

 

Sol’da ise Jean Luc Mélenchon’un radikal Solcu Asi Fransa (La France Insoumise) hareketi oy oranı (yüzde 12) bakımından Sosyalist Parti’nin önünde bulunuyor. Mélenchon başkanlık seçimlerinde 65 seçim bölgesinde yüzde 35’in üzerinde oyla birinci gelmişti. Ancak FN için olduğu gibi, Asi Fransa hareketinin de seçimlerin iki turlu olması nedeniyle bu bölgelerin tümünden milletvekili çıkarması mümkün değil. Son ankete göre, hareket ancak 20-30 kadar sandalye elde edebiliyor.

 

Ilımlı seçmeni Macron’un LREM’ine yönelmiş olan Sosyalist Parti’nin (PS) desteği yüzde 8’e kadar gerilemiş durumda. Bununla birlikte, PS’in 40-50 milletvekili çıkarması bekleniyor. Bu aslında PS için tarihi bir bozgun anlamına geliyor. Sosyalist Parti bundan önce en kötü sonucu 1993 seçimlerinde almış, yüzde 29,8 oyla 57 sandalye kazanabilmişti.

 

Sonuç olarak, genel seçimlerin ilk turundan 10 gün gibi kısa bir süre önce üçüncü senaryonun güçlenmekte olduğunu söylemek mümkün. Aslında hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin, Fransa’da yepyeni bir siyasi tablo şekilleniyor. Bu tabloda Sağ ve Sol’u ile birleşmiş büyük bir merkezi güç (LREM) yer alıyor. Merkezin dışındaki ilk halkada bu gücün erittiği ılımlı bir Sol (PS) ile şimdilik tümden eritemediği ılımlı bir Sağ (LR), ikinci halkada ise aşırı Sağ (FN) ve Sol (FI) uçlar bulunuyor. 18 Haziran’da önümüzde kuşkusuz böyle bir siyasi tablo olacak.           

 

           

- Advertisment -