Ana SayfaYazarlarHasbelkader adamların ülkesi

Hasbelkader adamların ülkesi

 

Gündelik dilde sıkça kullandığımız çoğu kelimenin içeriğine bakma ihtiyacı duymayız. Hasbelkader, bu anlamda sevimli bir kelimedir. Arapça kökenli; ‘kader hasebiyle’ ya da ‘kader gereği’ demek. Ağza alınması kolay, söze dökülmesi kendiliğinden bir akışa sahip. Kendisini kolayca ele verdiği için ardını arkasını pek sorgulamayız.

 

Buna karşın, derine dalınsa, doğunun bütün bir yaşam tarzını ve düşünüş biçimini iyi anlatan bir içeriğe sahip olabilecek kadar güçlü. Bir tür yoğun semboldür hatta. Olaylar karşısındaki bireysel tepkilerimizi, toplumsal meselelere getirdiğimiz çözümlerimizi ve hayatı karşılama biçimlerimizi iyi anlatır. Hasbelkader doğmuş, hasbelkader yaşamaktayızdır işte. Böyle gelmiş böyle gitmektedir. Bir şeyleri sorgulasak, hiç durmadan üzerine kafa yorsak, inanmadığımız ne varsa itiraz etsek elimize ne geçecektir? Hasbelkader için hayat nafile çabaların toplamından oluşan bir bekleme yeridir. Bu kültürde bir şey yapmaktan çok yapmamak sizi bir gün bir yerlere getirebilir.   

 

Ne var ki dışarıdan göründüğünün askine hasbelkader yaşamak sanıldığı kadar kolay da değildir. Savrulmaya ve ezilmeye oldukça yatkın olduğundan ya ayakta kalmak için sürekli yeni kurnazlıklar geliştirmeli ya da rüzgara karşı durabilecek gücü edinebilmek için mutlaka bir cemaatin, grubun ya da ekibin içine girmelidir. Her türlü bireyselliğin anonimlik içinde eritilmesi gerekir. Hasbelkader yaşayanlar birbirlerini hiç tanımasalar da adı konmamış bir cemaatin doğal üyeleridir.  

 

Büyük itirazların, karşı çıkmaların ya da  kafa tutmaların olmadığı, kişinin son tahlilde kendi gücüne pek de inanmadığı bir rüzgara kapılmayı çağrıştırır. Hasbelkader yaşayan bir kişi kendi değerine inanmaz, bu nedenle kendisine değer katabilmek için başkalarına derin bir muhtaçlık içerisindedir. Her durumda kolektivist, her durumda büyük siyasi davaların neferi olmaya doğal bir yakınlık halindedir. Ancak kendisini araçsallaştırarak bir yerlere gelebileceğini çok iyi bildiği için buna hazırdır ama bunu kendi kendisine böyle itiraf edemeyeceğinden aynı zamanda anlamsız kahramanlıklar sergileyerek bu yükten kurtulmaya da çalışır. Bir gün ülkeyi kurtarırsa belki kendi değersizliğini silebilir. Bu hasbelkader ruh çöküntüsünü ancak büyük, çok büyük milli projeler ayağa kaldırabilir.  

 

Karşıtıysa kaçınılmaz bir biçimde aykırılıklar içerir ve çoğu kez buna kalkışan insanlar ‘kadersiz’dir. Bu kişiler, kaderine razı olmamışlar, her şeye çomak sokmuşlardır. Hasbelkader kurulmuş bir düzeni sarsmaya kalkmışlardır. Hasbelkader, karamsar bir realist ahlak barındırır içinde. O nedenle de kolayca oyunu bozmadan yolunu bulma davasına evrilir. Ama asla gerçek bir idealizm ya da hümanizm barındırmaz. Ondansa kolayca hamasete ve ancak bir grup içinde anlamlı bir kişiliğe bürünür. Oyunu bozacak hiçbir şey yapmaz. Sadece bekler. Bitmez tükenmez bir sabrı vardır çünkü hasbelkader ahlakın en büyük gıdası bir gün beklenmedik bir büyük değişmeyle kaderin yeni bir yol çizeceğine olan, kaynağı bilinmeyen meçhul bir inançtır. Bu inanma hali, dini inançla kolaylıkla karışıp kendini başkaca bir çaba olmaksızın gizleyebilir.

 

Realist ahlak, kurnazın kendi çıkarlarını ahlaka dönüştürdüğü, böylelikle hasbelkader olanı güce tahvil ettiği zayıf karakterli bir duruştur. Güce ulaştığında geçmişe dönüp hikâyesini yeniden yazması ve bunu yaparken geldiği konumun nasıl olur da anlaşılmazlığını ortadan kaldırmak için sürekli gizem katması gerekir. Önemli hale gelebilmek için sıradan olayları büyütüp dikkat çekici hale getirme çalışır.

 

Bu aynı zamanda bir vasatlık ahlakıdır ve o nedenle ancak sıradan olmayanı değersizleştirerek kendini var edebilir. İnsanları değerinin altında gösterip aradaki farkı kâr olarak cebine indirir. Konu ne olursa olsun sorduğu soru, elimize neyin geçeceğidir. Öyle olunca varacağı yer de elbette oldukça bilindiktir. Kurduğunuz üniversite hasbelkaderdir bu yüzden. Yetiştirdiğiniz öğrenciler de. Allayıp pullasanız da kurduğunuz cümleler de. Buradan çok iyi stratejistler çıkar bolca. Düşünen değil düşünce üreten insanlar yetişir. Habire fabrikasyon düşünceler üretir, sonra da üretimin doğal sonucu olarak ürettiklerini satmaya çalışır. Alıcılar da kendileri gibi hazır olduğundan bu hiç zor olmaz. Hasbelkader için her şey ancak ürüne dönüşebildiğinde anlamlıdır. (Müşterisi olmayan meta zayidir!) Tam olarak kişilik ölçüleri ortaya çıkmamış olduğundan her verilen görev biçilmiş kaftan gibi gelir. İstisnasız hepsi yıllarca bu anı beklemiştir. İlk andaki şaşkınlıkla karışık coşku kısa süre sonra yerini fazlasıyla hakettiğini artık alacak olmanın rahatlamış güvenine bırakır. Allaha olan inancı hiç olmadığı kadar güç kazanır. Başarıya ulaşmak için geçilen yollar bir daha geri dönülmeyecek olduğu için artık uzak bir ülkedir.         

 

Bu insanlardan çokça var etrafımızda. Hasbelkader doğmuş, hasbelkader okumuş, hasbelkader işler yapmış, hayatı boyunca hiç risk almamış, kendi hikayesinin dışına hiç çıkmamış, eleştirel düşüncenin soylu yalnızlığına hiç kapılmamış, ilişkileriyle ve isimlerinden çok soy isimleriyle var olmuş çokça insan. Ve çok ezilmiş ama sadece politik nedenler ya da toplumsal adaletsizlikler nedeniyle değil bireysel zayıflığından dolayı da çok ezilmiş. Böyle olunca politik ya da toplumsal koşullar bütünüyle değişse de üzerindeki ezikliği atamamış pek çok figür. Bunu ancak başka insanları ezerek yapacağına inanmış, alt etmek, hesap sormak, ceza kesmek için yaşayan garip bir tipoloji oluşmuş. Hikâyelerinin başını okuyunca sonunu kolayca tahmin edebilirsiniz. Aile bağlarına bakıp kariyer çizgisini tayin edebilirsiniz. Oldukça sıradandırlar ve bu nedenle isimiyle değil soy ismiyle, yetenekleriyle değil ilişkileriyle var olduklarını da görebilirsiniz.

 

Büyük büyük atamalara bakınca görünen şey, hasbelkader adamların kaderimizi belirleme konumuna yükseldikleri. Sorsanız ne büyük hikâyeler anlatabilirler. Elitist bir kültür onları hep ezmiştir, fırsat eşitsizliği önlerini sürekli kesmiştir, inançlarından dolayı horlanmış, büyük cefalar çekmişlerdir. Bu kültür epeyce de arabesktir. Oysa biraz kazıyıp baktığınızda hikâye son derece berrak, son derece sıradan bir hasbelkaderliktedir. Tesadüflerle örülen bir ilişkiler ağının sonucunda o konuma gelmek için yapılmadık kurnazlık kalmamış, sonra da gelinen konuma uygun yeni bir hikâye yazılmıştır. İnsan burada her zaman için amaç değil araçtır.

 

Ne olduğunuz ya da ne yaptığınız değil kim olduğunuz ve kimlerin size referans olduğudur asıl kritik olan çünkü hasbelkadersinizdir ve tam da bu nedenle karşıdan bakan sizi ne yaparsa yapsın size bakarak görememektedir. Birilerinin sizin ne olduğunuzu anlatması halinde ancak ne olduğunuz açığa çıkabilir. Yaptığınız işler de görünmez aslında. Bu nedenle, herkesin gözü önünde olmasına rağmen hasbelkaderin yaptığı her işi sürekli ve durmaksızın anlatması gerekir. Konuşkan bir gruptur bu yüzden. Hasbelkader yaşamın temel iletişim biçimi yazmaktansa konuşmaktır. Kendi kendini bir türlü inandıramadığı için inançlı insanlar onun gibi değillerse neredeyse dinsiz sayılacak kadar günahkârdır.

 

Özgeçmişiniz değil özgeleceğinizdir esas olan. Ne vaat etmektesinizdir, bütünüyle söylenenleri yapıp tüm ruhunuzla biat edip emirlere itaat edecek misinizdir yani. Hasbelkader gelen biri için bunu yapmak çocuk oyuncağı bir iştir. Daha doğrusu elindeki yegane seçenektir. Sorunlar zaten kaderin belirleyiciliğinde çözüldüğü kadar çözülecektir. İnsana düşen, yapabildiklerini yapıp beklemektir. Hasbelkaderlik, yapılabileceklerle yapabildiklerinin aynı olduğunu zannettiren bir yanılsama içerir. Sizden daha iyisini yapabilecek birilerinin olduğuna inanmamanız gerekir. Özgelecek özgeçmişin yerine geçirildiğinde bu kendiliğinden böyle olur zaten. Kimin hangi işte daha iyi olacağı gaybı bilmek türünden bir bilinmezliktedir.

 

Bir hasbelkader için her türlü mesele ya da sorun insanı aşan bir niteliktedir. Büyük güçler ve büyük oyunların sadece küçük bir etkileneni olmaktan dolayı çürümüş bir ruhla sürekli dışınızda yeni güç kaynakları ararsınız. Geçici güçlenmeler yaşar, kolaylıkla kendinizi dev aynasında görebilir ama çok geçmeden yeniden kendi iradesizliğinizin üzerinize çöken öfkesi altında ezilmemek için saldıracak yer ararsınız. Ve bulursunuz da. Öfke her zaman kendi hedefini yaratır çünkü. Güç sembolü olan her şeyi elde etmek istersiniz. Dinmeyen bir açlıkla hasbelkader yaşamanın ağırlığını ve insanı içten içe kemiren zehrini her fırsatta atmaya çalışırsınız. Bir türlü olmaz ama. Alt ettiğiniz her insanın gücünün size geçtiğini sanırsınız ama çok geçmeden o insanlarda olan ama sizde hiç olamayacak olan bir şeyleri ne yaparsanız yapın alt edemediğinizi fısıldar içinizde yok edemediğiniz bir ses. Duymamak için yüksek sesle konuşur sürekli bağırırsınız ama bu kez de sesinizin yankısının söylediklerinizin aksi olmadığı gerçeği çarpar yüzünüze.

 

Çok acı çekersiniz. Dış dünyada ne kadar mutlu mesutsanız kendinizle kaldığınızda o kadar anlamsızlaşırsınız. Çektiğiniz acının içeriğini tam olarak ayrıştıramadığınız için bu sizi diğer acı çeken insanlara yaklaştıran bir etki yapar gibi olur ama sizin acınız aynı zamanda insandan uzaklaşmaktan kaynaklandığı için hep yaklaşır bir türlü elinizle tutamazsınız. Çok istersiniz başkaları için birşeyler yapmayı ve böylelikle acınızı dindirmeyi ama buna yaklaştıkça acınızın arttığını fark eder başa çıkacak gücü kendinizde bulamaz, tam zıttına savrulur yeni hazlar ararsınız. Hasbelkader yaşamak, rüzgarın önünde gitgelli yaşamaktır. Çelişkilerle sürekli iç içe olmak, tezatlardan çıkar sağlamaya çalışmaktır.

 

Hasbelkader, öylesine bir kelime değildir yani. İyi baktığınızda, koca bir acizlik hikâyesinin tatmin olmaz hırsa nasıl dönüştüğünün, büyük davaların içindeki büyük öfkelerin izlerini verir. Bu ülkede başarının ne tür bir karakter zaafına bağlı olduğunu çok iyi anlatan, liyakatsizliğin neden ve nasıl olup da başarı ölçütü haline geldiğine, çürümenin hangi yollardan geçtiğine dair bir sürü şeyin temelidir. Kaçmak isteyip her defasında çarptığımız benliğimizdir.

 

Kısacası, hasbelkader doğsak da zannettiğimizin aksine hasbelkader yaşamak sanıldığı kadar kolay olmayabilir.  

- Advertisment -