Ana SayfaYazarlarYerel seçimler ve Kürtler

Yerel seçimler ve Kürtler

 

Tam 25 yıldır AK Parti’nin elinde bulunan Ankara ve İstanbul Büyükşehir belediye başkanlıkları, 31 Mart yerel seçimleriyle el değiştirerek CHP’ye geçti. Biri bürokrasinin başkenti,  diğeri de ülkenin ekonomik merkezi kabul edilen iki kentin AK Parti’den CHP’ye geçmesinde Kürt seçmenin anahtar rolü oynadığı yadsınamaz.  Kısacası Kürtler, Ankara ve İstanbul belediyelerinin anahtarını, herhangi bir siyasi ittifaka girmeden CHP’ye teslim etti. Sanırım AK Parti de bunu bilecek kadar bir tarihi ve siyasi birikime sahiptir. Öte yandan CHP, sabahtan akşama ortağı İYİ Partiye teşekkür etse de, sadece İYİ Parti’nin desteğiyle Ankara ve İstanbul’un almadığının ve alamayacağının farkında olmalı.

 

Kürt oyları belirleyici oldu

 

Peki, başta HDP’liler olmak üzere Kürt seçmenin hiçbir karşılık beklemeden CHP’ye oy vermesinin sebepleri nelerdi? Bu soruya en kısa ve kestirme yoldan şu cevabı verebilirim: Siyasi iktidarın, özellikle MHP ile ittifak yaptıktan sonra kullandığı dil ve son dönemdeki seçim stratejisi, sadece HDP ve seküler kanatta yer alan Kürtlerin değil, Batı illerindeki dindar ve muhafazakâr Kürt seçmenin bile yerel seçimlerde CHP lehine oy kullanmasına yol açtı. Bizzat ben, solcu ve seküler kimlikleriyle tanınan kimi Kürtlerin Ankara’da ülkücü Mansur Yavaş’ın seçilmesine çok sevindiğine şahit oldum. Batı illerinde daha 1994’ten bu yana özellikle CHP karşısında Refah Partisini, Saadet Partisini ve AK Partiyi destekleyen Kürtlerin, neden Ankara’da ülkücü bir başkanın seçilmesine sevindiğinin cevabını, AK Partisi kendisine veya bilen birilerine sormalıdır.

 

Tabii Kürt oyları sadece Ankara ve İstanbul’da değil, Adana, Mersin ve Antalya’da da CHP’nin oyunu ciddi anlamda artırması ve kazanmasında çok önemli bir rol oynadı. Daha önce MHP’nin elinde olan Adana ve Mersin’in CHP’ye geçişinde, Çukurova’daki Kürt seçmen belirleyici oldu. Örneğin Mersin’de, 2018 milletvekili seçimlerinde HDP yüzde 16,93; CHP 26,89 oy çıkarmıştı. Bu seçimde CHP, Mersin Anakent belediye başkanlığını yüzde 45 ile aldı. Bu da kabaca HDP ve CHP’nin bir önceki seçimlerde aldığı oyların toplamı demek. Benzer bir tablo İzmir için de geçerli. HDP 2018 seçimlerinde İzmir de yüzde 11,31 oy alırken, CHP 41.74 ile birinci parti çıkmıştı. 2019 mahalli seçimlerinde bu kez CHP İzmir’i yüzde 58’le aldı. Bu da şuna işaret ediyor: İzmir’de HDP’li seçmenin yanı sıra, daha önce AK Parti’ye oy veren bir kısım muhafazakâr Kürt de tercihini CHP’den yana kullanmış olmalı. İzmir ve Mersin’de olduğu gibi Adana’da da, HDP’li seçmenin yanısıra geçmişte AK Parti’ye oy veren bir miktar muhafazakâr Kürdün de CHP’yi tercih ettiği görülmekte. 2018’de HDP Adana’da oyların yüzde 13.41’ini,  CHP  ise yüzde 26,18’ini  almıştı. Ancak 2019’da bu kez CHP yüzde 53,63 ile rekor bir seviyeye çıkmış bulunuyor.

 

Türkiye genelinde yaklaşık 25 belediye el değiştirirken, Ankara ve İstanbul’dan sonra Mersin, Adana, Antalya, Ardahan, Artvin, Sinop, Burdur, Kırşehir, Bolu, Bilecik ve Burdur illeri de CHP’ye geçmiş oldu.  Türkiye genelinde AK Parti CHP’ye 8, MHP’ye 7 belediye başkanlığı verirken, HDP’den üç, CHP’den (Giresun ve Zonguldak olmak üzere) iki ve MHP’den bir belediye almış oldu.

 

Seçimin bir kazananı da MHP

 

Kuşkusuzuz Cumhur İttifakı değil ama,  31 Mart yerel seçimlerinin tartışmasız büyük kazananı MHP oldu. AK Parti’den MHP’ye geçişin, diğer bir deyimle AK Parti tabanının MHP’ye doğru kaymasının anlaşılır sebepleri var. AK Parti muhafazakâr-demokrat kimliğinden milliyetçi ve statükocu bir çizgiye doğru kaydıkça,  kendi seçmeninin de MHP’ye gitmesi gayet doğaldır.  Zira dünyanın hiçbir yerinde, bir şeyin aslı ve orijinali dururken kimse benzerine tevessül etmez. Ak Parti ilk kez ortaya çıktığında, Türkiye toplumu onu muhafazakâr, demokrat ve reformcu kimliğiyle benimsedi ve iktidara taşıdı. Buna karşılık AK Parti MHP’ye benzedikçe, MHP’yi güçlendirir oldu. Bir önceki seçimde AK Parti’nin elinde olan Karaman, Çankırı, Bayburt, Amasya, Kastamonu ve Erzincan illeri MHP’ye geçti.  MHP’nin Cumhur İttifakı çerçevesinde ortak aday çıkarmadan, Amasya, Çankırı, Erzincan, Kastamonu, Kütahya, Bayburt ve Karaman’da tek başına kazanması, yabana atılmayacak büyük bir başarıdır. Seçimlerde tek bir belediye dahi kazanmamış olan İYİ Parti’nin, Cumhur İttifakı son bulduğu anda eski yuvaya dönüş yapması ihtimal dâhilindedir.

 

HDP elindeki belediyelerin üçte birini kaybetti

 

HDP, 2014 seçimlerinde almış olduğu Ağrı, Bitlis, Şırnak ve Tunceli’yi bu sefer kazanamadı. Bu illerden ilk üçünde AK Parti kazanırken, Tunceli’de Türkiye Komünist Partisi adayı Fatih Mehmet Maçoğlu birinci sıraya oturdu. HDP bu dört şehrin yanı sıra, Hakkâri’de Şemdinli ve Çukurca’yı, Şanlıurfa’da Viranşehir ve Halfeti’yi, Şırnak’ta Beytüşşebap ve Uludere’yi, Bitlis’te Mutki’yi, Muş’ta Malazgirt’i, Mardin’dn Dargeçit’i, Van’da Bahçesaray’ı kaybetti ve hepsi yüksek nüfuslu bu ilçeler AK Parti’ye geçmiş oldu. Bir önceki seçimde 106 olan HDP’li belediye sayısı, bu seçimle 70 civarına indi ve bu, HDP üçte bir oranında gerilemesi demek oldu..

 

Elbette HDP seçimlere diğer partilerle eşit şartlarda girmedi.  Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, pek çok yöneticisinin içeride olması, üstelik seçim süreci boyunca HPD’li yönetici ve müşahitlerin hemen her gün gözaltına alınması, HDP’nin daha önce elinde tuttuğu yerlerde kaybetmesinin bir sebebi olarak ileri sürülebilir. Ancak kanımca bu sebep, HDP’nin başarısızlığının en önemli gerekçesi olarak gösterilemez. Zira HDP ve öncülü partiler, daha önce de çok ağır şartlar altında seçime katılmış ve başarı sağlamıştı. Kanımca HDP başarısızlığının en önemli sebepleri şöyle sıralanabilir:

 

(1) Hendek ve barikatlar. Kürt halkı, HDP’nin hendek ve barikat meselesinde sağduyulu bir politika izlemediğini; kentlerin (Şırnak örneğinde olduğu gibi) yerle bir edilmesine, binlerce insanın ölümüne ve yüz binlercesinin de yerinden yurdundan olmasına sebep olan bu süreci sağlıklı bir analize tabi tutarak öz eleştiri yapmadığını düşünmekte.

 

(2) Yanlış strateji. Kürt meselesinin siyasi çözümüne odaklanması gereken HDP’nin, daha 7 Haziran 2015 seçimlerinden başlayarak bir eksen kayması yaşadığı, sağduyulu Kürtlerin dikkatinden kaçmıyor. Temel önceliği Kürt meselesinin sivil ve demokratik bir eksende çözüme kavuşturulmasıyken, HDP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve AK Parti’yi düşürme veya zayıflatmayı en öncelikli mesele haline getirmesi, Kürtlere kaybettiriyor. Zira Kürtler, Kürt sorununun bir sistem sorunu olduğunun farkında ve meselenin kişiselleştirilmesini asla istemiyor. Başta dil hakları olmak üzere temel hak ve özgürlüklerinden yararlanmayı, kendi Kürt kimlikleriyle tüm kurumlarda yer almayı ve siyaseten destekledikleri HDP gibi bir partinin fırsat doğduğu anda iktidara ortak olmasını istiyorlar.

 

(3) Seçim bölgesi dışından aday sorunu. Gene Kürtler, HDP’nin seçim bölgesinin realitesini esas alarak aday belirlemesini istiyor. Dışarıdan “ithal” adaylar, genel seçimler için bir nebze kabul edilebilir; ancak yerelde gitmiyor.  Yerel yöneticilerin, yerelden insanlardan değil de dışarıdan atanması Kürt seçmenin zoruna gidiyor.  Örneğin Ağrı’da Savcı Sayan seçmene Kürtçe olarak şöyle seslenebildi: “Eğer siz dışarıdan getirilmiş Bitlisliyi [HDP adayı için] bir hemşeriniz olarak benim üstümde tutarsanız, hakkımı sizlere helâl etmem.” Bu sözün, yerel ilişkilerin egemen olduğu Kürt toplumunda nasıl bir etki bırakacağını, varın siz sosyolojik olarak hesaplayın.

 

Şimdi ne olur?

 

AKP açısından: AK Partinin MHP ile seçim ittifakının temel stratejisi, Ankara ve İstanbul’un AK Parti’de kalması üzerine inşa edilmişti. Bu strateji tutmadığı gibi, AK Parti elindeki 48 büyük belediyeden 40’a düştü. Ağrı, Bitlis ve Şırnak’ın AK Parti açısından manevi değeri yüksek olabilir, ancak bu illerin nüfus yoğunluğu bakımından İstanbul’un bir ilçesine denk gelmedikleri de malum. Kanımca AK Parti’nin önünde iki yol var: (1) Şimdi olduğu gibi MHP çizgisinde devam etmek ve önümüzdeki seçimlerde ANAP ile DSP’nin kaderini paylaşmak. (2) Başlangıçtaki muhafazakâr demokrat kimliğine dönüş yaparak, başta Kürt sorunun çözümü olmak üzere demokrasiyi ve AB’ye girmeyi öncelikli politika olarak benimsemek. İkinci seçenek, bir erken seçim olasılığını da barındırıyor. Zira kim ne derse dersin, karizmatik bir lider olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan halen bu ülke nüfusunun yüzde 80’ini savaşa da, barışa ikna edebiliyor.

 

CHP açısından:  Ankara, İstanbul, Adana ve Mersin’i CHP’ye altın tepsi üzerinde hediye eden Kürt seçmenin yeniden İttihatçı ve Kemalist politikaya avdet ettiği düşünülmemeli.   Kürtler oldukça siyasi bir manevra ile, giderek tıkanmakta olan demokratik kanalın açık tutulması adına CHP’ye taktik bir destek sundu.  Sayın Kılıçdaroğlu’nun, İYİ Parti’ye ve Meral Akşener’e teşekkür ederken kendilerini görmezden gelmesi ise dikkatlerinden kaçmadı.   CHP sosyal-demokrat bir kimliği bir an önce benimsemedikçe, yüzde 25 bandından yukarı çıkamaz.

 

HDP ve Kürtler açısından: Neredeyse 1946 seçimlerinden bu yana Kürtler, siyasi iktidarın el değiştirilmesinde âdetâ koçbaşı rolünü oynuyor. Bir başka benzetmeyle, Kürtler terazinin orta yerinde hareket halindeki bir ağırlığa benziyor. Hangi tarafa doğru meyleederlerse, o taraf kazanıyor. Bu durum, siyaset bilimi literatüründe “king-maker” (kral belirleyicilik) rolü olarak tanımlanır. Ancak gelin görün ki, “kralı belirleyici” konumdaki Kürtlerin, bu ülkenin siyasi, idari ve bürokratik yapılanmasında Karadeniz bölgesinin yüzde 1’i kadar payı yok.  HDP ve Kürtler bu durum üzerine düşünmelidir.

 

- Advertisment -