Ana SayfaYazarlarBaşkanlık ve Kürtler (III)

Başkanlık ve Kürtler (III)

 

HDP'nin referandum çalışması için belirlediği slogan açıklandı: Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan için HAYIR! Şimdi şu “Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan” sloganına bir göz atalım. Önce “Demokratik Cumhuriyet” sözünden başlayalım. Bilindiği bu kavram ilk defa, 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından kullanıldı. Mustafa Kemal Cumhuriyeti ilan ederken, o sırada İstanbul’da olan Hüseyin Rauf, Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar,  Refet Bele ve Trabzon’da bulunan Kâzım Karabekir gibi Meclis’teki arkadaşlarına danışmamıştı.  Rauf Bey,  1 Kasım’da çıkan bazı gazetelerde “Cumhuriyetin ilânı aceleye getirildi, Cumhuriyetin ilânından önce doğru dürüst bir anayasa yapılmalı idi” derken, Kâzım Karabekir de her türlü otoriterliğin karşında olduğunu belirttikten sonra Cumhuriyet’ten yana olduğunu söyleyecekti. İşte Mustafa Kemal biraz da bu eleştirilere cevap vermek bâbında, 24 Kasım 1923’te Anadolu’da Yeni Gün gazetesine verdiği bir demeçte şöyle dedi: “Türkiye bugün olduğu gibi, gelecekte de daha fazla demokratik bir cumhuriyet olacaktır.” 

 

İlk defa M. KemalDemokratik Cumhuriyet” dedi ve unutuldu

 

Akademik çalışma alanım siyasi tarih değil, ancak bildiğim kadarıyla Mustafa Kemal daha sonra “demokratik cumhuriyet” sözünü hiç kullanmadı. Ancak Abdullah Öcalan, tutuklandıktan sonra İmralı’da, mahkeme sürecinde  “Demokratik Cumhuriyet” sözünü kullandı ve o gün bugündür bu sözü sıkça işitmekteyiz. Şimdi de HDP “demokratik cumhuriyet” ifadesini referandum sloganının bir parçası olarak benimsemiş bulunuyor.

 

Gelelim “ortak vatan” kavramına. Bu da bana Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıkça kullandığı “tek vatan” sözünü hatırlatmakta. Yani “Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan” sloganına dışarıdan bakıldığında, CHP ile AK Parti arasında kalacak; ne “evet” ne de “hayır” diyecek siyasi bir hattın takip edileceği izlenimi veriyor.  Eğer HDP, “bu anayasa değişikliğinde de Kürt halkı hukuken tanınmıyor, Kürt kimliği anayasal güvence altına alınmıyor”  deyip, ne “evet” ne de “hayır” cephesinde yer almamış olsaydı, bunun da bir yere kadar izahı mümkündü.

 

HDP’nin sloganı Kürt meselesini çağrıştırmıyor

 

Oysa HDP’nin sloganında Kürt meselesinin çözümünü çağrıştıran hiçbir emare yok.  Hattâ slogan her yönüyle Kemalist bir söylemi ifade ediyor. Bu slogan, Kürt meselesinin çözümünü odak noktasına almış olarak gözüken bir partinin kullanacağı bir slogan olamaz.  Öte yandan HDP bunun altını tamamen AK Parti karşıtlığı üzerine inşa etmiş bulunmakta. HDP Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit  referandumda 'hayır' deme sebeplerini şöyle sıralamış: “Hayır iktidarlara karşı halk var demektir. Hayır emeğin hakkını kazanmaktır. Hayır kadın özgürlüğü mücadelesini büyütmektir. Hayır demokrasiyi geliştirmektir. Hayır kalıcı OHAL düzenine son demektir. Hayır eşit yurttaşlık demektir. Hayır inançlara özgürlük demektir. Hayır yaşam ve doğa alanlarının tahrip edilmesine dur demektir. Hayır ben, sen değil; biz demektir. Hayır hayattır. Bizler, herkes için hayır diyoruz. Türkiye’de demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne inanan tüm kesimlere çağrımız, kendi gelecekleri için ülkeyi demokrasi dışı yollara sürükleyenlerden çok daha güçlüyüz. Ülkemiz için, halklarımız için, özgür, demokratik ve eşit bir yaşam için ‘hayır’ diyoruz. Hayır demokratik Türkiye’nin yolunu açar.”

 

Anayasa referandumu meselesinde “evet” ve “hayır” cephesinin iki öncü gücü var: AK Parti ve CHP. “Hayır” cephesinin ana ideolojisi ulusalcılık, İttihatçılık ve Kemalizm.  Bu cephenin literatüründe “Kürt sorunu” diye bir mesele yok ve haliyle, olmayan bir meselenin çözümünden de söz edilemez. Ancak mesele bir sorun olarak belirlendiğinde, akıllarındaki çözüm formülü bellidir: Koçgıri, Şeyh Sait, Dêrsim ve Zîlan. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile, zaman zaman orduya serzenişte bulunurken, “benden yeni bir Dêrsim kanunu istemeyin” diyordu. Yani Türkiye siyasetinde her zaman sağcı yelpazede yer almış rahmetli Demirel bile, Kürt meselesinin zulüm ve şiddet ile çözülemeyeceğini ifade ederken, Başbakan Erdoğan Dêrsim hadisesi nedeniyle “devlet adına özür dile”mek erdemini gösterirken, sözde solcu Kemalistlerin kafası bir tek “Dêrsim kanunu”na çalışır. Buna rağmen HDP Kürtleri yine de bu İttihatçı zihniyetin peşine takmak adına her türlü yol ve yöntemi mübah görüyor.

 

 CHP bütün dünya dillerinde “hayır” kampanyası başlatırken, Kürtçe diye bir dil aklına gelmez; buna karşılık Kürtçe bilmeyen bazı AK Partili gazeteci ve yazarlar sosyal medya üzerinde Kürtçe “erê/evet” kampanyası düzenler.  Sizce CHP, bütün dünya dillerini hatırlarken Kürtçeyi mi unuttu?   Dünyanın bütün dillerini hatırlayacak, ancak bin yıldır kader birliği ettiğin Kürt halkının dilini unutacaksın. Kürtler Çanakkale’de ve bütün diğer savaş cephelerinde Türk kardeşleriyle birlikte ölüme gidecek, hattâ son Kıbrıs çıkartmasında bile “bizi de gönüllü olarak askere alın” diye askerlik şubeleri önünde kuyruklar oluşturacak, ama sen Kürtçedeki tek hecelik “na/hayır” kelimesine bile tahammül etmeyeceksin.

 

Feminist hareketin öncülerinde Mary Wollstonecraft (1759- 1797), “eğer bir kadın suç işlediğinde erkek gibi ölüm cezasına çarptırılıyorsa, a zaman kadınlar da erkeklerin sahip oldukları tüm haklara sahip olmalıdır” diyordu. Ben de kendisinden etkilenerek diyorum ki, eğer Kürtler bin yıllık Türk- Kürt tarihinde  bu ülke uğruna Türk kardeşleriyle birlikte ölüyorsa, o zaman Türklerin sahip oldukları tüm haklara sahip olabilmelidirler. O zaman Kürtçe de bu ülkede Türkçe ile birlikte ikinci resmi dil olabilmelidir. Sözün özü, Kürtler, CHP’nin tek hecelik Kürtçe kelimesine (na/hayır) muhtaç olmamalıdır.

 

CHP’nin Kürde hayrı yok

 

Anladık, CHP takiyye yapma ihtiyacı bile duymadan, Kürt olan her şeye karşı.  Peki, neo- Kemalist  HDP’lilere ne oluyor?  HDP hangi gerekçelerle Kürtlerin “hayır” cephesinde yer almasını isteyebilir?  Şimdi bütün HDP’lilere şu soruyu sormak istiyorum: Sizler, referandum kampanyasında “Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan” sloganı eşliğinde  “ölürüm Türkiye” şarkısını bile söyleseniz, CHP, HDP’li vekilleri icabında cezaevine göndermekten vazgeçer mi?   Bence vazgeçmez.  Kürt meselesinde, Türkiye siyasetinin en sağında yer almış olan Süleyman Demirel kadar bile vicdanlı bir bakış açısına sahip olmayanların, demokrasi diye bir derdi olabilir mi?

 

HDP’yi ulusalcı-İttihatçı-Kemalist blokun peşine takmakta ısrarcı olan kimi politikacılar (daha çok Kemalist gergedanlar), AK Parti ve MHP’nin başkanlık sistemi ittifakının “faşizmi” getireceğini ileri sürmekte. Şimdi 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasını hatırlayalım. Sayın Selahattin Demirtaş “ne içerde ne de dışarda AK Parti ile ittifak yapmayacaklarını” dile getirdikten sonra, bir CHP+HDP koalisyonundan söz etti. CHP’nin 132, HDP’nin 80 milletvekili çıkardığı seçimde, hükümet kurmak için 276 milletvekili gerekiyordu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, “MHP ve HDP ile bir koalisyon kurmalıyız” derken, CHP lideri Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “başbakanlık” bile teklif etti (ama Bahçeli bu teklifi reddetti). Şimdi eğer HDP, CHP ve MHP ile bir koalisyon hükümetini kurmuş olsaydı bu “demokrasi”  sayılacaktı; oysa AK Parti’nin başkanlık sistemi için MHP ile ittifak etmesi “faşizm” mi olacak? 

 

10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP, Ekmeleddin İnsanoğlu ismi üzerinde anlaşmışlardı. Bu tür ittifaklar Türkiye siyasetine yabancı değil. Bugün de AK Parti, başkanlık sistemi için MHP ile anlaşmış bulunmakta.

 

Kürtler şunu görebilmelidir: Kürt meselesinin çözümü açısından, parlamenter sisteme kıyasla başkanlık sistemi her açıdan daha iyidir, çünkü muhatap yaratmaktadır. Değil başkanlık sistemi; iddia ediyorum ki padişahlık sistemi bile, Kürt meselesinin çözümü açısından Türkiye’deki var olan parlamenter sistemden daha iyidir. AK Parti’nin barış sürecini buzdolabına koymasının kabaca üç nedeni var: (1) Parlamenter sistem ve meclis engeli; (2) PKK ve HDP’nin, doğrudan doğruya muhatabın iktidarını hedef alması; (3) taraflara güven veren bir arabuluculuk mekanizmasının yokluğu.

 

DBP Eş Genel Başkanı Kâmuran Yüksek, “Anayasa referandumunda ‘hayır’ çıkması, Kürt sorununda demokratik çözüm sürecine yeniden dönebilme imkânı demektir”diyor.  Merak ediyorum, acaba “hayır” çıkması durumunda,  CHP ve Kılıçdaroğlu mu demokratik çözüm sürecini başlatacak?  Kürtler Kürt meselesinin çözümünü kolaylaştıran başkanlık sistemine geçişi kendi oylarıyla engellediklerinde,  AK Parti yeniden çözüm sürecine dönecek ve CHP de destekleyecek mi? Sahi, buna inanan Kürt var mı?

 

- Advertisment -