Ana SayfaYazarlarBağımsızlık referandumu

Bağımsızlık referandumu

 

Kürdistan Bölge Hükümeti, 25 Eylül 2017’de Bağımsızlık Referandumu yapma kararı aldı. Referandum,  Bağdat ve Erbil hükümetlerinin tartışmalı bölgeler olarak belirledikleri Kerkük, Hanekîn ve diğer Kürt bölgelerini kapsayacak.

 

Referandum kararı Kürtler arasında sevinç ile karşılanırken, bölgesel düzeyde İran ve Türkiye, uluslararası boyutta özellikle ABD’nin tavrının nasıl olacağı merakla bekleniyordu. Aradan birkaç gün geçmeden üç merkezden de farklı tepkiler gelmeye başladı. Ancak her şeye rağmen Kürdistan hükümetinin referandum konusundaki kararlılığından geri adım atmasını beklemek gerçekçi değil. Öte yandan referandum kararının doğrudan doğruya bağımsızlık anlamına gelmediğini, ancak bağımsızlık yolunda “vize” niteliği taşıdığını da belirtmekte fayda var. Kısacası, Kürtler referandumun ertesi günü “bağımsızlık vizesi”ni elde etmiş olacak; lâkin bu vizeyi hemen kullanıp kullanmayacaklarını uluslararası dengeler belirleyecek.

 

ABD ve bölge devletlerinin tutumu

 

Referandumun zamanlaması hakkında kimi ülkelerin itirazları oldu; ancak Irak dâhil hiçbir ülkenin “referandumun meşruiyeti ve sonuçlarını tanımayacağız” anlamında bir karşı çıkışı olmadı. Bu da Kürdistan hükümetinin uluslararası ilişkiler ve diplomasi alanında iyi bir hazırlık yaptığının işaretidir. Kararın açıklanmasının hemen ardından ABD Dışişleri Bakanlığı, “birleşik, istikrarlı, demokratik ve federal bir Irak’tan yana olduklarının” altını çizdikten sonra, “Kürt halkının meşru taleplerini tanıyoruz” şeklinde bir ifadeye de yer verdi. Takdir edersiniz ki ikinci yan cümle Kürtlerin yüzünü güldürdü ve cesaretlerini artırdı. Ancak buna rağmen ABD Kürtlerin rehavete kapılacağını sanmıyor. Şüphesiz ABD, halen birleşik bir Irak formülünün hayat bulmasını kendi bölgesel çıkarları açısından oldukça önemli görmekte. Bununla birlikte, Kürdistan’ın ilelebet Irak ile devam etmeyeceğini, eninde sonunda bağımsızlığını ilân ederek uluslar ailesine katılacağını da biliyor ve hesaba katıyor.

 

ABD’nin bugünkü koşullarda bağımsız bir Kürdistan formülüne karşı çıkmasının iki temel sebebi var: (1) İran faktörü; (2) Türkiye faktörü.

 

İran ve Türkiye

 

Öncelikle İran faktörünün çok daha ağır bastığını bilmek durumundayız. Bir kere ABD, Kürdistan’ın ayrılması durumunda Irak’ın tamamen Tahran’ın denetimine gireceğini düşünüyor. ABD bu endişesinde pek de haksız sayılmaz, zira Kürdistan Irak’tan koptuğu andan itibaren Irak’taki Şii Arap nüfus otomatik olarak yüzde 80 civarına çıkacak ve yüzde 20 civarındaki Sünni Arap nüfusa asla yaşam hakkı tanımayacaktır. Bugün Musul civarındaki Sünni Arap aşiretlerinin kaygıları ve Pêşmerge gücü bünyesinde Sünni Arap birliklerinin oluşması buradan kaynaklanıyor. Ancak ABD’nin gözden kaçırdığı bir husus var:  Kürdistan’ın Irak ile bir arada olması da İran’ın yayılmacı emellerini ve Şii Hilali projesini çeşitli açılardan kolaylaştırmakta. Buna karşılık bağımsız Kürdistan, İran’ı bu konuda frenleyebilecek en önemli adımlardan biri olacak.

 

Türkiye’ye gelince, ABD Türkiye faktörünü şu açıdan değerlendirmekte: Kürdistan’ın Türkiye’nin denetimine girmesi ihtimali. Daha iki-üç yıl önce dahi ABD, Türkiye’nin Kürdistan ile geliştirmiş olduğu yüksek ilişki düzeyinden rahatsızlık duymaktaydı ve Amerikalı kimi yetkililer Türkiye’nin Kürdistan’ı adım adım Irak’tan koparmaya çalıştığını ifade etmekteydiler. Türkiye’nin 2014 yılında Kürdistan petrollerinin dünya piyasalarına ulaşması için Kürt petrol boru hattını hayata geçirmesi, sadece Irak’ı değil, ABD’yi de kızdırmıştı. Öyle ki Kürdistan Bölge Hükümeti Başbakanı Nêçîrvan Barzanî bir röportajında, “Türkiye’nin bu cesur ve kararlı tavrı karşısında biz de şaşırdık”  demişti. Sonuçta ABD, Kürdistan’ı da arkasına alan Türkiye’nin bölgesel rekabette çok avantajlı bir konuma gelebileceğini düşünüyor.

 

Tamam mı, devam mı?

 

Bağımsızlık referandumundan sonra Kürdistan’ın önünde iki yol bulunmakta: (1) Derhal bağımsızlık ilan etmek;  (2) uluslararası dengeleri dikkate alarak, bağımsızlığı bir süre daha ertelemek.

 

Birinci tercih ön plana çıkartıldığında, özellikle dışarıdan gelebilecek fiili bir saldırı olasılığı üzerinde durulacaktır.  Biraz daha açık konuşmak gerekirse,  Türkiye veya özellikle İran’dan herhangi bir saldırı olur mu hesabı yapılacaktır. Türkiye’nin böyle tarihi bir hatâ yapacağını sanmıyorum. Ancak yine de her iki ülke, ABD Kürdistan’ı ne kadar korur hesabını yapacaktır. Sanırım Türkiye, ABD’nin Kürdistan’ı koruyup korumayacağı testini 2014 IŞİD saldırıları döneminde yaptı. Türkiye’nin IŞİD saldırıları sırasında Kürdistan’a yardım konusunda gecikmesinin önemli bir nedeni de, ABD’nin Kürdistan’ı koruyup korumayacağını test etmekti. Zaten sonradan herkes gördü ki ABD Kürdistan’ı bu kez sırt üstü bırakmayacak; bağımsız olmasını istemese de, var olan statüsünün daha geriye gitmesine izin vermeyecekti.

 

Referandum sonrasında bölge ülkelerinden fiili bir saldırı olmasa da, PKK ve Haşdi Şabi gibi örgütlerin, vekâlet savaşı bağlamında, birilerinin hesabına Kürdistan’a saldırması olasılığı vardır. Kürdistan Federe Devleti ilan edildikten sadece iki gün sonra, 2 Ekim 1992’de PKK “ilkel milliyetçiler” devlet kuruyor bahanesiyle Kürt yönetimine saldırmış ve yaşanan birakujî (kardeş katli) savaşında binlerce Kürt hayatını kaybetmişti.  Bugün yine Mustafa Karasu’nun “KDP’nin tek taraflı referandum kararı neolitik aşiretçi alışkanlıkların dışa vurumudur; karşı duracağız” şeklindeki beyanı bu türden yeni saldırıların olabileceğini akla getirmektedir. Keza Cemil Bayık’ın  “Şii Haşdi Şabi milislerinin Irak adına yürüttüğü savaşın meşru olduğunu” söylemesi de gözden kaçmamalı.

 

Kürdistan hükümeti, bağımsızlık referandumundan sonra uluslararası dengeleri dikkate alıp Irak ile konfederal bir devlet formülü üzerinde de anlaşabilir.  Ancak böyle bir nikâh tazelemenin de uzun süreli bir birliktelik getirmeyeceği ortadadır.

 

Liberal düşüncenin öncülerinden ve ABD eski başkanlarından Woodrow Wilson,hiçbir halk rızası olmadan başkasının egemenliği altında yaşamaya zorlanamaz” diyordu. Galiba bölge ülkelerinin de, artık ellerini vicdanlarına koyup Kürtlerin tekrar “medeniyet havzası”na dâhil edilmesine rıza göstermelerinin zamanı gelmiş bulunuyor. 

- Advertisment -