Ana SayfaYazarlarAK Parti’nin teklifi ve başkanlık sistemi

AK Parti’nin teklifi ve başkanlık sistemi

 

Bir hükümet sisteminin demokratik sayılması için, illâ başkanlık sistemi veya illâ parlamenter sistem olması koşulu aranmaz. İster başkanlık sistemi, ister parlamenter sistem olsun, bir hükümetin demokratik olma koşul ve kriterleri aşağı yukarı birbirine benzer. Yani başkanlık sistemiyle yönetilen her devletin şeffaf ve demokratik bir yapıya sahip olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Şüphesiz aynı şey parlamenter sistemler için de geçerlidir.  Bağımsızlığını 1825 yılında kazanan Bolivya başkanlık sistemiyle idare ediliyor. Buna rağmen dünyada en çok askeri darbenin yaşandığı ülkelerin başında gelir. 1825’ten 1982’ye kadar bu ülkede tamı tamına 191 askeri darbe gerçekleşti. 157 yılda 191 darbe yaşandığına göre,  demek ki bu ülkede nerdeyse her sekiz ayda bir darbe olmuş. Daha sonraki yıllarda doğrudan darbe girişimlerinden bir azalma olsa da, Bolivya’nın halen ciddi anlamda bir istikrara kavuştuğu söylenemez.

 

Rejimin istikrarı ve demokratik işleyiş önemlidir

 

Gerek başkanlık sisteminin, gerekse parlamenter sistemin sağlıklı ve objektif bir analize tabi tutulabilmesi açısından, şu üç temel soruya cevap aranır:

 

(1) Rejimin istikrarı;

 

(2) Politika çıktılarının (policy outputs) vatandaşların tercihleriyle uyumlu olması;

 

(3) Yönetim sürecinin kendisi.

 

Ancak her iki sistem üzerine yapılan araştırmalarda, gerek istikrar, gerek politik yeterlilik ve gerekse de yönetim süreçleri açısından birinin diğerinden daha üstün olduğu konusunda bir anlaşmaya varılamamaktadır. Buna rağmen genel kanı, özellikle “rejimin istikrarı” açısından başkanlık sisteminin daha avantajlı olduğu yönündedir.

 

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 10 Aralık 2016 tarihinde 316 milletvekili imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğu “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nde, neden bir sistem değişikliğine gidildiği şu isabetli ifadelerle dile getirilmiştir: “Özü itibariyle 1961’de oluşturulan mevcut hükümet sisteminin Türkiye’de bir türlü istikrar üretmediği görülmüştür. 1983’ten günümüze kadar geçen 33 yılda 21 hükümet kurulmuş, bu hükümetlerin ortalama ömrü yaklaşık bir buçuk yıl sürmüştür. Ülkemizdeki siyasal hayatın istikrara kavuşturulması ve tartışmasız istikrar üreten bir sistemin benimsenmesinin önemi açıktır.” Tabii 2002 yılından beri AK Parti hükümetlerinin iktidarda olduğu hesaba katıldığında, 1983-2002 arasındaki neredeyse 20 yıllık sürede 17- 18 hükümet kurulduğu da söylenebilir. Ama her halükârda, Türkiye’deki hükümet sisteminin değiştirilmesinin önerilmesinde temel vurgu “istikrar” üzerinedir. 

 

AK Parti’nin teklifi için şu linke bakınız: http://www2.tbmm.gov.tr/d26/2/2-1504.pdf. Teklifte, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün yapılacağı belirtilmektedir (madde 4). Değişiklik teklifi, hem cumhurbaşkanına ve hem de TBMM’ye, seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi tanıyor (madde 12). Tabii bu, hem TBMM seçimlerinin, hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün bir arada yenilenmesi anlamına da geliyor. Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinin birlikte yenilenmesi için cumhurbaşkanı tek başına karar alabilirken, Meclisin böyle bir karar alabilmesi için üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu gerekmekte.  Öte yandan değişiklik teklifi, Meclis üyelerinin sayısını 600’a çıkarmayı da içeriyor. Bu durumda seçimler 600 vekilden 360’ının kabul etmesi halinde Meclis kararıyla yenilenebilir. Milletvekili sayısı 550’de kalırsa, bunlardan 330’unun seçimlerin yenilenmesine evet demesi gerekir.

 

Önerilen, başkanlık değilse nedir?

 

Aslında özgün parlamenter rejimler kabaca iki temel bileşeni içerir:

 

(1) Yürütme meclisteki çoğunluğa dayanır ve Meclis güvenoyuyla hükümeti düşürebilir.

 

(2) Hükümetin de Meclisi dağıtma ve seçimlerin yenilenmesi çağrısında bulunma yetkisi bulunmaktadır.

 

Demek ki, yasamanın yürütmeyi görevden alabilmesi veya tersi, parlamenter sistemin en belirgin iki özelliğidir. Başkanlık sistemlerinde (ABD’de impeachment denen, başkanın suç işlediği için azledilmesi dışında) böyle bir durum yok.  Öte yandan bir sistem illâ saf başkanlık veya saf parlamenter değil, bazen melez de olabilir. Nitekim İsrail hem başkanlığın  hem de parlamenter sistemin kimi özelliklerini bir araya getirerek farklı bir model geliştirmiş bulunuyor.

 

Bazen bir sistemde hem başkan hem başbakan görev alabilir.  Ancak biz bu teklifin parlamenter bir sistem mi, yoksa bir başkanlık sistemi mi olduğunu, soracağımız iki-üç soruyla kolaylıkla test edip açıklığa kavuşturabiliriz. Birinci soruyu şöyle formüle edebiliriz: Devlet başkanı yürütmenin başı mı? Yani (ikincisi) kabineyi kendisi, gerekirse parlamento dışından tâyin edebiliyor ve Meclisten güvenoyu almaksızın çalıştırabiliyor, gerektiğinde kısmen veya tamamen görevden alabiliyor mu? Üçüncüsü, anayasa en önemli kararları alacak merci olarak (başbakan varsa da, başbakanı değil) doğrudan devlet başkanını mı gösteriyor? Dördüncüsü, başkan parlamentonun çoğunlukla çıkarttığı bir yasayı veto edebiliyor mu? Eğer bu soruların cevabı genellikle evet ise, o zaman (bir başbakan ayrıca mevcut olsa bile) bu sistemin başkanlık sistemi olduğunu söyleyebiliriz.

 

Önerilen sistem, başkanlık sistemidir

 

Şimdi, AK Partinin “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” ile önermiş olduğu sistemi, yukarıdaki üçlü teste tabi tutuğumuzda, önerilen sistemin bir başkanlık sistemi olduğunu kabul etmek durumundayız. AK Parti teklifinde, Meclisin (de) beşte üç oy çokluğuyla seçimlerin yenilenmesi kararını alabilmesi, parlamenter sistemlere özgü bir uygulamadır. Ancak Meclisin 600’de 360 milletvekilini bulup böyle bir karar alabilmesi oldukça zordur.  Bu yönüyle, metinde yer almasının pratik bir anlamı olup olmadığını zaman içinde göreceğiz. Yasama ve yürütme organlarının birbirini görevden aldığı sistemler, esas itibariyle parlamenter sistemlerdir. Ancak bu görevden alma yetkisi, her iki organ için de aşağı yukarı eşdeğer şartlara bağlanmıştır.  Başkan tek başına seçimleri yenileme kararı alabiliyorken, Meclisin yalnızca beşte üç oy çokluğuyla bu kararı alabilmesi, ancak ve ancak sistemin başkanlık sistemi olduğunu gösterir.  Kaldı ki, başkanın kabineyi oluşturma ve dağıtma yetkisine sahip olması bile, bir sistemin başkanlık sistemi olarak adlandırılması için kâfidir.

 

AK Parti teklifinde seçimlerin beş yılda bir yapılması önerilmektedir. Beş yıl, “milletin denetim yetkisi”ni uzunca bir zamana erteleme anlamına gelir. Oysa ABD’de her senatörün görev süresi altı yıl olmakla birlikte, bu çerçeve içinde senatonun üçte biri, her iki yılda bir yapılan seçimlerle yenilenmektedir. Yine Temsilciler Meclisi iki yılda bir yenilenmektedir. Bu da milletin denetim yetkisini zaman aşımına uğratmadan sürekli kılmaktadır.  AK Parti teklifindeki tek ayaklı yasama organı seçimlerini beş yılda bir yapmak, seçmen iradesini ve milletin denetimi ilkesini zayıflatacaktır. Öte yandan “yedek milletvekilliği” de ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bu uygulama ile ara seçim meselesine bir çözüm getirilmek isteniyor; ancak bizdeki  vekillik, prestij ve “kıyak emeklilik” hevesleri dikkate alındığında,  yedek vekillerin, sırf asil olabilmek için cinayet bile işlemesi mümkündür.

 

Montesquieu Özgür bir devlette, yasama organının yürütmeyi durdurmak yetkisi olmamalı, ama buna karşılık, çıkardığı yasaların nasıl ve ne şekilde uygulandığını denetlemek hakkı ve yetkisi olmalı” diyordu.  Sonuç olarak AK Parti teklifinde güçlü bir başkan var; ancak başkanlığı senatonun olmadığı tek organlı bir meclis üzerine inşa etmeye kalkmak, kuvvetler ayrılığı ilkesi açısından da sorunludur.

- Advertisment -